Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '06

 
Kategori
Fotoğraf
 

Fotoğraf hayattır

Fotoğraf hayattır
 

Delilik bu. Işığı dar bir delikten geçirip, ona hükmetmek, dondurmak ve hapsetmek hayatın o dilimini. Bir anın özgürlüğünü elinden almak ya da müdahale etmek yaşamın akışına. Tüm bunlar, inanmayacaksınız ama, fotoğraf çekerken düşündüklerim. Bu işin felsefik bir yanı var bana göre.

Neden herkesin elinde bir fotoğraf makinası varken, özellikle de dijital devrimin yaşandığı günümüzde, fotoğraf sanatçıları parmakla gösterilir. Herkes fotoğraf çekebilir. Sadece konuyu bulun ve deklanşöre basın. Hepsi bu. Bir çıktı elde edersiniz elbette. Yani herkes fotoğraf çekebilir.

Peki fotoğraf sanatçısını, fotoğraf çeken kişiden ayıran ne?

Burada yukarıda bahsettiğim felsefik yan devreye giriyor. Yani ışıkla oyun. Gerçek bir fotoğrafçı hayat aşığıdır. Onun için çok kare çekmek değildir önemli olan. Makinasından görebildiği kadar çok hazzın çıkarılmasıdır hayatın içinden. O bakmakla görmek arasındaki farkı en iyi bilen insandır.

Başlığın içerdiği anlam da budur işte. Fotoğraf ve hayatın eşdeğer tutulması. Yaşadığınız hayat sizindir. Etrafınızda döner ve hep size gelir, fotoğrafçı tüm hayatları merak eder, onlara gider, o yaşantıları paylaşır. Ta kendisidir hayatın fakat sadece bir anıdır onun. Fotoğrafçının eserine bakarken o anı yaşarsınız işte. Bunu yüzdeki bir çizgiden, bakışlardaki bir ifadeden ya da yıkık bir barakadan alırsınız ve dalarsınız o anın içine.

Bu sadece insan portreleri için değil tüm fotoğraflar için geçerlidir. Bir dağın bile hikayesi vardır, yalnız bir ağaç çok şey anlatabilir. Doğa yaşayan bir organizmadır aslında. Tek bir bedende milyarlarca yaşam. İşte bunların içinden çıkarılan bir kanıttır fotoğraf, yaşam kanıtı.

Gidip o ağacı fotoğraflayabilirsiniz. Karşısına geçip çekersiniz işte bu kadar basit. Peki hiç o ağacın yukardan nasıl göründüğünü merak ettiniz mi? Etmeyiz. Çünkü görüş açımız değerlendirmemiz için yeterlidir onu. O ağaçtır. Ama belki yukardan baksak gizlenmiş birkaç sincap ya da kuş görebiliriz. Aşağıdan bakınca dallar engel olur onları görmemize.

İşte fotoğrafçı o açıyı da merak edendir. Gerçek hayatta da böyle değil midir? Çevremizde at gözlüklü bir yığın insan vardır. Dar açıdan bakarlar hayata. Oysa yukardan ya da yandan da bakabilseler daha farklı şeyler görebilirler. Bu fotoğraf ve hayat benzetmemiz için daha iyi bir kanıttır.

Sanatçılar bizlerden farklı olmak zorundadırlar. Bizim görmediklerimizi, yaşamadıklarımızı bize yaşatmakla mükelleftirler. Onlar görülmemişi göstermeli, yapılmamışı yapmalı, duyulmamışı duyurmalıdır. İnsanlar onların yeteneklerine değer ve para verir. Bu değerin karşılığı da öyle kolay olmamalıdır.

Fotoğrafın sadece bir ana tanıklık etme görevi yoktur elbette. Görsellik ve bize hissettirdikleri de önemlidir. Bir fotoğrafa baktığınız zaman içinizde coşku, korku, sevgi vb. İnsani duygular yaşamıyorsanız ya da orada olmak/olmamak gibi düşüncelere kapılmıyorsanız veyahut görsel anlamda sizi tatmin etmediyse, o fotoğrafta birşeyler eksiktir. Görevini yapamamıştır.

Teknik olarak fotoğraf sanatıyla ilgili çok şey bilebilirsiniz ama bu sizi sanatçı yapmaya yetmez. Buradaki en önemli nokta, yazımın başından beri vurguladığım, görüş açısıdır. Fotoğrafçı sanatçıdır. Bize hayatı, bakmayı düşünemediğimiz açılardan, göstermek gibi bir misyonu vardır. Onu sanatçı yapan da bu olmalıdır. Yani görmediğimizi göstermek.

Sadece ailenizin fotoğraflarını çekiyorsanız diyecek bir sözüm yok ama “ben iyi fotoğrafçıyım” gibi bir iddianız varsa yeniden düşünün derim. Zira ben değilim.

 
Toplam blog
: 13
: 2913
Kayıt tarihi
: 28.11.06
 
 

Dünya sımsıcak günlerini verdi ona o sonbahar, geçti sonsuzluktan usulca. Artık acılanma vaktiydi, a..