Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '13

 
Kategori
Futbol
 

Futbolumuzda 'Şampiyonların' ilginç sembol, slogan ve renk seçim öyküleri:

Futbolumuzda 'Şampiyonların' ilginç sembol, slogan ve renk seçim öyküleri:
 

Görsel kaynağın alındığı web adresi: www.cayyolu.com.tr


Ünlü yazar Umberto Eco’nun, içerdiği 90 dakikayı (hataları, heyecanları, sürprizleri yanısıra uzatmalarıyla) hayatın kendisine çok benzettiğini söylediği… Albert Camus’un " ne öğrendimse çoğunu ondan öğrendim" dediği, Simon Kuper’in ise -ünlü kitabının adıyla- "futbol artık sadece futbol değildir"  dediği bu kült popüler kültür ve endüstri alanına bu blog vesilesiyle ilginç, tarihsel, birleştirici ve sempatik yanıyla bakmak istedim.  

Bilindiği üzere ülkemizde de futbol taraftarlarının desteklediği, kendilerini ait hissettikleri hatta hayranı oldukları takımların birbirinden farklı sembol ve simgeleri bulunuyor. Takımların önemli bölümü sembol olarak hayvanları seçerken, bazıları tarihi yerleri ve tarımsal ürünleri tercih ediyor.

Semboller içinde kartal, aslan, şahin gibi yırtıcı hayvanlar kadar sarı kanarya, horoz gibi daha evcil olanları da bulunuyor. Buğday, pamuk ve karpuz gibi tarımsal ürünler de takımların simgesi, amblemi olabiliyor. Biz bu geniş yelpaze içinde sadece şampiyonların ilginç sembol ve slogan öykülerine değineceğiz.

Amblemler ise ayrı bir konu...

En ilginç slogan:

Sloganlar futbol tarihi boyunca ve günümüzde çok ilginç, etkileyici, yarı şiirsel ve coşturucu… Bunlara burada tümüyle yer vermek uzunluğu nedeniyle olanaksız. Yalnız en ilginç olan ve kökeni en az bilineni (aynı zamanda anlam vermekte zorlanılanı) Galatasaray Spor Kulübü nün “cim bom bom” şeklindeki sloganı. Her büyük camiada olduğu gibi Galatasaray’da da kulübün kurulduğu 1905 yılından itibaren bazı sloganlar kulüple özdeşleşmiş ve tarihsel bir boyut kazanmış...  Bu sloganlardan en eskisi Galatasaraylı Ruşen Eşref Ünaydın’a ait olan :"Dayan Galatasaray" sloganıymış. 1924 yılından itibaren yepyeni bir slogan "Re, Re, Re, Ra, Ra, Ra Galatasaray Galatasaray cim bom bom " mektepli mektepsiz binlerce Galatasaraylı’nın tutkusu olmuş! Artık bu sloganla takımı coşturmaya başlamış.

Bu sloganı ülkemize getiren ise belgelere göre Sabit Cinol’muş. S. Cinol, eğitim için gittiği İsviçre’de aynı zamanda futbol oynuyormuş. Futbolcusu olduğu Servette (1890 yılında kurulmuştur) kulübünün sloganından esinlenen Cinol bu sloganı Galatasaray uyarlamış ve bu adaptasyon çalışması kulüp ve geniş çevrelerce benimsemiş.  Özgün kökeni itibariyle İsviçre olan 75 yıllık bu tarihi sloganın asıl anlamı "j'aime bon bon" (şeker severim)  olup bugün Galatasaray ile aynı anlamı taşımakta ve Fransızca eğitim yapan mümtaz  Lise(miz) orjini ile de uyumlu. Bu slogan hakkında çok çeşitli ve uydurma denilebilecek başka açıklamalar olsa da yaşanmış, kabul gören ve anlamlı görülen kökeni bu!

Ya Galatasaray'ın aslanı:

Galatasaray'ın simgesi olan aslan ise çok yönlü ve efsanevi futbolcuları Nihat Bedik'ten gelmekte... Galatasaray kurulmadan üç yıl önce dünyaya gelen Bedik, Galatasaray Lisesi'nde eğitimini sürdürürken spor hayatına da başlamış.

1916 yılında başlayan Galatasaray macerası süresince sadece futbolcu olarak değil üç adım atlama, yüksek atlama, binicilik, yelken ve yüzme alanlarında da kulübüne hizmet eden Bedik, tam 20 yıl boyunca futbolcu olarak verdiği mücadelesinde 268 kez takımının formasını giymiş.

Galatasaray futbol takımının sekiz yıl kaptanlığını da yapan, 18 kez giydiği A Milli Takım  formasını da sekiz kez kaptan olarak taşıyan Bedik, 1936 yılında aktif spor yaşamından çekilmiş. ''Aslan'' ismini verdiği teknesi ile yarışlara katılan, futbol oynadığı dönemlerde ''Aslan Nihat'' olarak çağırılan Bedik, hayatını adadığı Galatasaray'a kendi lakabını da simge olarak bırakmış.

'Hey yavrum kanaryama bak, yine uçtu’:

Fenerbahçe'nin simgesi sarı kanarya da ''Uçan kaleci'' olarak tanınan ünlü kalecileri Cihat Arman'dan geliyor… Fenerbahçe Müzesi Müdürü Alp Bacıoğlu, sarı kanaryanın öyküsünü şöyle anlatmakta: ''1939 yılında Fenerbahçe'ye transfer olan kaleci Cihat Arman, 1952 yılına kadar oynuyor. O dönemlerde Türkiye'nin en iyi kalecisi olan Arman'a ''Uçan kaleci'' deniliyor. Arman, sahaya genellikle kanarya sarısı formasıyla çıkıyor. Lacivert forması da var ancak bu sarı forması daha çok biliniyor. Bir maçta Arman, kalenin 90 olarak tabir edilen köşesine giden top adeta uçarak çıkarıyor. O sırada taraftarlardan birisi, 'hey yavrum kanaryama bak, yine uçtu' diye bağırıyor. Bu kanarya zihinlerde yer ediyor.

Öte yandan,  Fenerbahçe  1952 yılında tamamen genç bir kadro kuruyor. Bu kadro, ardı ardına aldığı başarılı sonuçlarla şampiyonluğu kovalayınca basın, kanarya sembolünü telaffuz etmeye başlıyor. Basın, o dönemlerde iyi maçlar çıkaran takımla ilgili olarak 'sarı kanaryalar yine güzel oynadı' şeklinde haberler yazınca 'kanarya' da tam anlamıyla simge olarak kalıyor.''

Peki, neden sarı? Fenerbahçe kulübünün kurucularını bir araya getiren etkenin, her birinin Kadıköylü ve ağırlıklı olarak Saint Joseph Liseli (kuruluş 1870) olmaları, Lisenin sarı-lacivert olan arma renkleri (hatta FB amblemine sirayet ettiğini düşündüğümüz defneler) olsa gerek... 

Neden siyah-beyaz?

Beşiktaş’ın ilk renklerinin kırmızı-beyaz olduğu, Balkan Savaşı'nın kaybedilmesinin ardından siyah-beyaz olarak değiştirildiği söylenirdi. Bir çok kaynak böyle yazmakta. Ancak 100. yıl belgeseli hazırlanırken yapılan ayrıntılı araştırmalarda, kırmızı rengin kullanılmadığı,kulüp renklerinin her zaman siyah-beyaz olduğu yönündeki belgeler ağırlık kazanmakta... Bu belgeselin yapımcısı Tuğrul Yenidoğan'ın araştırmalarına göre; ilk dönemlerde herhangi bir forma rengine gereksinim duyulmamış. Ancak sporcuların sayısı her geçen gün yeni katılımlarla artmaya devam edince, eğitimini Fransız mektebinde tamamlamış Mehmet Şamil Bey kurucular heyetini toplar ve okul günlerinde kullandığı, okulunun renklerini taşıyan rozeti yakasından çıkararak gösterir: “Bizler de tıpkı bu rozet gibi bir rozet yaptırmalı ve taşımalıyız" der. Bu rozette yer alan doğanın iki zıt rengi kulüp renkleri olarak kabul edilir: Siyah-beyaz!  

Balıkçı taraftarın ''Haydi, Kara Kartallar” diye bağırması:

Beşiktaş'ın simgesi olan 'kara kartal' da yine bir taraftarın tezahüratı ile doğmuş… 1940–41 sezonuna gençleştirilmiş ve yenilenmiş kadrosuyla giren Beşiktaş, haftalar ilerledikçe puan farkını açıyor ve ligdeki liderliğini sürdürüyor. Sezon bitimine beş hafta kala Süleymaniye ile (19 Ocak 1941 Pazar günü) Şeref Stadı'ndaki maçta Beşiktaş, yine güzel bir oyun ortaya koyuyor. Maçın ikinci yarısının ortalarında Beşiktaş takımı, önde olmasına rağmen rakip kaleye bitmek tükenmek bilmeyen hücumlar gerçekleştirdiği sırada siyah beyazlıların akın yönü olan Şeref Stadı'nın Atatürk panosu bulunan tarafındaki tribününden bir taraftar, ''Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar'' diye bağırıyor.

Şeref Stadı'nı dolduran binlerce taraftar ve maçı takip eden gazetecileri bir anda etkileyen balıkçı Mehmet Galin'in bu tezahüratı, o maçtan sonra Beşiktaş'a sembol olmuş. 6-0'lık galibiyetin ardından Beşiktaş'ın sembolü ''Kara Kartallar'' olarak kalmış.

Beşiktaş kulübünün kurucularını bir araya getiren etkenin, tümünün Çerkez asıllı (aynı zamanda akraba) olmaları kartalın aynı zamanda Kafkas kartalını da temsil ettiği yorumlarına yol açmaktadır. Mehmet Galin' de muhtemelen Kafkas kökenli ateşli bir taraftar... kartalının da Kafkas kartalı olduğu söylenir kartalının da Kafkas kartalı olduğu söylenir  kartalının da Kafkas kartalı olduğu söylenir kartal'

Hamsi ve taka dururken Trabzonspor’un ‘kaplan’ sembolüyle anılması ilginç:

Trabzon'da uzun yıllar süren İdmanocağı-İdmangücü rekabetinde Sarı-Kırmızı ve Yeşil-Beyaz renkler hâkimdi. Trabzonspor'un renkleri bu renklerin dışında olmalıydı. Trabzon'u ve Karadeniz'i simgeleyen renkler aranıyordu. Bu konuda yarışma açılması da gündeme geldi ancak sonra vazgeçildi. Renk için geceli gündüzlü toplantılar düzenlenir... İlk dört toplantıdan sonuç alınamaz! Beşinci toplantıda her şey bitecekti. Artık taraftarın da sabrı kalmamıştı. Dönemin Federasyon Başkanı Orhan Şeref Apak sorunu çözmeye çalışırken Federasyon Genel Müdürü Ulvi Yenal'ın makamında toplanan taraflar iki kulübün renklerinden farklı bir rengin seçilmesi üzerinde yoğun tartışmalar gerçekleştirirler. Yaşanan gelişme üzerine sabrı taşan Yenal iki kulübün temsilcilerinden birer renk seçmesini talep eder. Böylelikle İdmanocağı grubu "koyu bordo", İdmangücü ise "açık mavi" üzerinde görüş bildirir. Sonuçta Trabzonspor'u kuran iki köklü kulüp renk konusunu "BORDO-MAVİ" diye karara bağlarlar. 'T' ve 'S' harfleri de “Trabzonspor” u temsil eder.  harfler karadenizin dalgalarını ve 'T' ve 'S' harfleri karadenizin hırçın dalgalarını ve balık kıvrımını andırırcasına bu renk bileşimiyle amblemin içine yerleştirilir.
 

'T' ve 'S' harfleri Karadenizin hırçın dalgalarını ve balık kıvrımını andırırcasına bu renk bileşimiyle amblemin içine yerleştirilir.

Öte yandan 'Dört Büyükler''den Trabzonspor’un kaplan sembolüyle anılmasının nedeni ise gazetelerin benzetmesinden kaynaklanıyor. Durumu Türkiye Spor Yazarları Derneği Trabzon Şube Başkanı İhsan Öksüz, kaplanın Trabzonspor'un resmi sembolü olmadığını belirterek, ''15–20 yıl önce kartal, kanarya, aslan gibi sembollerle büyük takımların anılması nedeniyle dönemin gazeteleri de Trabzonspor'a kaplan yakıştırmasını yaptı. Daha sonra bu sembol gibi oldu, ama sembolleşen kaplana tepki gösterenler halen var'' diye açıklamakta...

Kanımca yöresel, yaygın ve sempatik simgeler olan ‘hamsi’ ve ‘taka’ rakiplerin sembolleriyle olan güç yarışında zayıf izlenim yaratacak mahiyette görüldüğü için tercih edilmemekle birlikte “Karadeniz Fırtınası” güçlü bir kavram olup o da simgeleştirilmesi zor bir olgu!

Ya Timsahın doğuşu:

Bursaspor'un simgesi timsah, bir yöneticinin izlediği belgeselden yola çıkılarak hayat bulmuş. 1992 yılında yeşil-beyazlı yönetimde yedek üye olarak yer alan Lemi Keskin, o yıllarda takımın sembolünün inci olduğunu ve genellikle ''Yeşil inci'' olarak telaffuz edildiğini söylemekte... İnciden -adeta evrim teorisine meydan okuyan bir sürüngene- timsaha geçişin öyküsü de ilginç.

Beşiktaş ile 1992 yılında İnönü Stadı'nda bir maç yaptıklarını ve 0–0 berabere kaldıklarını anlatan Keskin, şunları kaydetmekte: ''Mart ayındaki bu maçtan sonra takımın sembolünün durağan yerine hareketli olması gerektiğini düşündüm. Kartal havada uçarken onun karşısında inci pek uymuyordu. O dönemlerde yeni sembolü düşünürken belgeselde timsahın boğayı parçaladığını gördüm. Timsah ilk etapta bana sıcak geldi. Yöneticilere ve kulüp başkanına konuyu anlattım, ama kolay olmadı. Mart’tan Ağustos’a kadar tanıdığım, tanımadığım birçok Bursaspor taraftarına sembolün nasıl olması gerektiğini sordum. Takımın rengi yeşildi. Sembol, hayvan veya yeşil olmalıydı. Buna en uygun olanı da timsahtı. Sonunda ağustos ayında yapılan yönetim kurulu toplantısında takımın sembolü timsah olarak belirlendi.''

Bursaspor'un ünlü gol sevinci olan ''Timsah yürüyüşü'' ise ilk kez Ugandalı futbolcuları Majid Mussisi tarafından yapılmış.

İşin İstanbul kökenli üç büyük kulüp özelinde göze çarpan bir özelliği dayandıkları kökler (Liseler, gruplar) itibariyle Osmanlı modernleşmesinin birer ürünü gibi durmaları...

Meselenin bir de ironik ve sempatik bir yanı var: Doğada rastlanılamayacak türden sonuçlara yol açması: "kanarya aslanı ininde parçaladı", "kartal aslanı paramparça etti!", "timsahlar kanaryaya evinde teslim oldular" türünden...

Son iki tesbit gibi araştırma ve yazıma başlarken hiç düşünemediğim bir şeyi sonuçta anladım: Sloganlarla semboller arasındaki yakın ilişki ve akrabalığı…

İ.Ersin Kabaoğlu,

17 Ocak 2013, Ankara

 Kaynakça:

  1. http://www.turkspor.net/detay.asp?id=49564
  2. Vikipedi
  3. Beş şampiyon kulübün taraftar internet siteleri…
  4. http://www.unikaradeniz.com/univbulletin/archive/index.php?t–11862.html 
 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..