Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gaz, cop ve Şirinler !

Gaz, cop ve Şirinler !
 

 

Zaten gündemi her daim dolu olan ülkem son bir aydır ne vahim günler yaşıyor. Bir iki TV, gazete dışında diğerleri aynı sürmanşetle ısmarlama haberler sunuyor. Benliğime reset atmak için bazen netten Liechtenstein ve Luxembourg gazetelerini okuyorum da dünyaca ünlü piyano üreticisi Steinway & Sons’ın satılmak üzere olduğunu biliyor muydunuz ya Luxembourg sokaklarında ücretsiz yeni otopark sahalarının hizmete girdiğini?

Adamların gündemine bakın!!

Dünyanın en ciddi ve zoor ötesi yarışması ZorVayVır da bitti. Macun kardeşim bu sene de sms’i keşfetti ve her şeyi Yüce Türk Halkına sordu!!

- Canım halkım, yarın Manama’da hava nasıl olsun? Açık, Kapalı, Yağmurlu yaz 99X7’ye gönder!

- Biricik halkım, Fatma Nur saçını yarın nasıl yapsın? Toplasın, Salsın yaz 99X7’ye gönder!

- Yüce halkım, şampiyon kim olsun? Cemil Can, Kuzeykan yaz 99X7’ye gönder!

Nedeni belirsiz bir akıl tutulması yaşayan (belki de gazdandır) temiz yürekli saf halkımız da bol bol esemesçik gönderdi ki Macun kardeşimiz Miami’de beş on ev daha alsın:)) Çok merak ediyorum, dünya üzerinde bir ZorVayVır yarışması daha var mıdır ki şampiyon sms’lerle belirlensin! Yakında “Yetenek Siz Misiniz”le “O Gürültü Türkiye”de başlar. Büyük Türk sanatçısı Mülya Ayşar’ın Oskarlık jüri üyeliğini, Beygirci Serdegen’in neyin peşinde olduğunu, “Türk Lirası”ndan başka Türkçe hiçbir kelimeyi doğru telaffuz edemeyen Belçikalı Olay kızımızın “arkıdışlarla düvello"sunu hep birlikte izleriz:))

Kullanın insancıkları, yağsın sms’ler!! Ne tezgâh ama! Yıldız TV sadece Macun’un yarışmalarından ve de eski yarışmacılarının sunduğu programlardan ibaret. Yani, tavuk-yumurta hikayesi. Bir tarafta özgür ve gerçek demokrasi için gaz-cop yiyen insanlarımız, öte yanda Mutlu Şirinler.  

“Biz bu hale nasıl geldik”i sorgulamaktan bıktım usandım. Elbette ki bu hale nasıl geldiğimizi bildiğimiz gibi bu halden nasıl sıyrılacağımızı da biliyoruz. Son bir aydır psikolojim inanılmaz bozuk. Nasıl bir gürültü kirliliği var İstanbul’da anlatamam. Taksim devamlı kaynıyor. Onlarca yeni yol, köprü, geçit yapılsa ne yazar; daracık sokaklarda terör estiren kural tanımaz minibüsler trafikten men edilmedikçe, turistlere hâlâ fes satıldıkça İstanbul oryantal görüntüsünden kurtulabilir mi? Sarı ışık yandığı anda kornaya basan -herhalde bir anda ışınlanacağımı düşünen- geri zekalılara ders vermek için bir dahaki kırmızı ışığa kadar kontağımı kapıyorum. Arabasından dışarıya kağıt, pet şişe, kola kutusu atan yaratıkları sabırla takip edip “yere düşürdükleri” araçsal atıklarını iade ediyorum.

Artık öyle bir hâl aldı ki İstanbul’da yaşamak, Göztepe-Suadiye hattından insan manzaralarını yazmakla, Lucifer’la cİngÖzleri sobelemekle de teselli bulamaz oldum. Ve akıl, ruh sağlığımı korumak adına geçen hafta “masmavi” Antalya’ya sığındım. İstanbul’a dönecek gücü bulur muyum bir daha, emin değilim.

Benim gözlüğümden Antalya: Bana inat maviliğine rağmen temiz ve çok güzel bir şehir. İnsanları da çok güzel. Rus popülasyonu da artı güzellik katmış:) Hayat ucuz, pazarlar bedava. 1 lira çok değerli. Antalyalılar rahat insanlar. Sinirleneni, sesini yükselteni görmedim. Çok da yardımseverler. Trafik ışığında durduğumda sağ taraftaki arabaya adres soruyorum, beni duyan solumdaki de cevap veriyor:) İnsanların yüzü gülüyor. Günaydın-iyi günler-iyi akşamlar günün her anında bolca kullanılıyor. Trafik canavarı minibüsler yok:)) Trafik akıcı, korna sesi çok nadir duyuluyor. Toplu taşıma çok başarılı. Devasa Benjamin’lerle süslü geniş caddelerde trafik oldukça hızlı ve hemen her gün bir kaza görüyorum; ama birbirinin boğazına sarılan şoförler yok. Antalya da AVM zengini. İstanbul’da olup da burada olmayan yok. Hatta fazlası var. Ünlü markalarıyla TerraCity ve 5M Migros beğendiklerim. Şehrin göbeğindeki MarkAntalya açılınca tercihim değişir mi bilmiyorum; ama -tramvaydan dolayı daralan yollar nedeniyle- trafik iyice tıkanacaktır. Şehrin doğusuna da batısına da 50 km gitseniz en güzel deniz sizin; ama ben Fener’i hiçbirine değişmem. Derin ve serin. Konyaaltı’nın denize girişiyle değil de çıkışıyla problemim var:) Hafta sonu kahvaltı keyfi Çakırlar’da. Vazgeçilmezim: Karaman Çayı kenarındaki Yeşil Vaha.

Ve de en güzeli, yılın altı ayını bermuda-tişört-sandalet üçlüsüyle geçiriyorsunuz.

Tabii, İstanbul cİngÖzleriyle cebelleşmekten epey gelişen Bilinçli Tüketici profilim burada da görev başında olunca komik olaylar yaşamıyor değilim; ama karar verdim, gitmeyeceğim Antalyalıların üzerine fazla:)

Ünlü bir yapı marketten masa aldım. IKEA kültürüyle bezenmişiz ya illa da demonte alıp kendimiz kuracağız:) Eve geldim, başladım kurmaya. Benim gibi huyluyu bulmasa olmaz, tek bacağı kırık çıktı. Paketliyken küçücük olan masa, demonte halde kocaman göründü gözüme ve parça parça taşıdım tekrar arabaya. Otoparktan mağazaya taşımak da ayrı bir macera oldu ve nihayet Müşteri Hizmetleri’nin karşısında yerimi aldım.

“Afedersiniz, ben bu masayı 2 saat önce aldım; ama tek bacağı kırık çıktı. İade etmek istiyorum.”

Kızcağızın yüzü gülüyordu; ama gözlerinde karşısında olmamam halinde daha mutlu olacağını gösteren bir ifade vardı. Anons mikrofonuna eğildi.

Bahçe Bölümü Müşteri Hizmetleri lutfaan !

Gelen görevli önce beni sonra masayı süzdü ve parçaları bir arabaya koyarak götürdü.

“Beyefendi, siz bugün almışsınız masayı.”

İki saat önce dedim ya!!”

“Ama kredi kartına aynı gün iade yapamıyoruz!”

“Tamam, fişin arkasına masayı teslim aldık yazın, ben yarın tekrar gelirim, iadeyi yaparsınız.”   

“Emanet alamıyoruz efendim.”

Pervaza tünemiş Jon hoş geldin maviye derken, Lucifer evlerinin önü mersin’i söylemeye başlamıştı bile!!

“Anladım! Yani şimdi siz yine Bahçe Bölümü Müşteri Hizmetleri lutfaan diye anons yapacaksınız. Arkadaşınız gelecek ve ona lütfen müşterimizden az önce aldığınız masayı geri getirin diyeceksiniz. Arkadaşınız gidip masayı getirecek. Ben tekrar arabama yükleyip eve gideceğim, boşaltacağım. Sabah da bir kez daha yükleyip buraya geleceğim, arabamdan çıkarıp alışveriş arabasına koyacağım ve günaydın diyerek karşınıza geçeceğim. Sizce bu sıcakta böyle aptalca bir şey yapar mıyım ben? Başka çözüm yolu yok mu?”

“Size alışveriş çeki verelim efendim. Bir sene içinde kullanabilirsiniz.”

“Sizden bir daha alışveriş etmeyi düşünmüyorum! Bu çek parçalı kullanılabilir mi?”

“Tabii efendim. Her alışverişinizden sonra bakiyesi için yeni çek düzenlenir.”

“Bu iyi işte!! İstanbul’da da uyanık marketlerden biri suyu 49 kuruşa satıyordu; ama ne 50 kuruşun üzeri olarak 1 kuruş iade ediyordu ne de 50 kuruşluk fiş kesiyordu. Ben de 49 kuruşu kredi kartımla ödedim. Ertesi gün de beş arkadaşımla defalarca tek su alıp kredi kartıyla ödedik!! Şimdi de yapacağım o. Görüyorum ki siz de su satıyorsunuz ve az sonra birer birer su almaya başlayacağım. Her su alışverişinden sonra da -bakiyemden 50 kuruş düşmüş olarak- yeni bir çek düzenleteceğim. Kaç gün sürer bu alışveriş bilmiyorum; ama ben bu parayı su yolunda harcayacağım.”

Kızcağızın gözlerindeki çaresizlik, ne yapacağını bilmezlik içimi acıtsa da çekimi aldım ve elimde su şişesiyle ilk kasada kuyruğa girdim. 50 kuruş su bedelini çekle ödedim ve bakiye çekimi aldım. İkinci kasaya ikinci su bedelini ödedim, yeni çekimi aldım. Üçüncü kasaya üçüncü su bedelini ödedim, yeni çekimi aldım. Dördüncü suyumu almıştım ki yanıma müdürümsü bir zat geldi. Bir yanlış anlama olduğunu, beni mutsuz ettikleri için çok üzüldüklerini ve istersem çek bedelini derhal iade edebileceklerini söyledi. Param kredi kartıma iade edilirken Lucifer sırtımı sıvazlıyordu:)

*****

Elim-ayağım dedeme çekmiş! Hiçbir zaman minyon bir erkek olmadım. Basketbol oynadığım gençlik yıllarımda topu tek elimle tutardım! Terlik ve sandaleti 46, klasik ayakkabıyı 46.5 ve spor ayakkabıyı da 47 numara giyiyorum. Hâl böyle olunca da her an yalın ayak kalma tehlikesi mevcut:)

TerraCity’deki dükkanlardan birine girdim.

“46 numara sandalet var mı?”

“Bir bakalım efendim.”

Az sonra elinde bir kutuyla geldi.

“44 var efendim; ama bizim kalıplarımız geniştir (ulen, biriniz de farklı bir yalan söyleyin) Arka kemeri zaten ayarlı, biraz açarız. Burun kısmı da açık.”

Şaşkın şaşkın izliyorum hatunu acep ciddi mi kafa mı buluyor diye.

“Arkasının ayarlı olması ne güzel. Acaba 43 mü denesem, ayaklarım daha da küçük dururdu!”

“Hemen bakıyorum efendim.”

Anlaşıldı ki hatun ciddi ve mutlu gözlerle 43’ü aldı geldi.

“İyi de ayağımı sandalette ortalasam bile hem parmaklarım hem de topuğum ikişer santim tabanın dışına taşıyor!”

“Amaan beyefendi, milletin işi yok da sizin tabanınıza mı bakacak.”

Bir zamanlar Doğan görünümlü Şahin vardı ya, hatuna kalsa benim ayaklarım da 43 görünümlü 46 olacaktı:))

*****

5M Migros’ta ünlü bir araba markasının lansmanı yapılıyor. Çıtı pıtı görevli hatun da gülücükler dağıtıyor.

“Bu araba kaç vites acaba?”

“Tek vitesi var efendim; ama ben yine de sorayım, emin olalım: Hikmet Abii, bu arabanın ortadakinden başka vitesi var mıı?”

Oy Asiye Asiye
Tütün goydum kesiye

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..