Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Genç düşünüp, genç yaşayın..

Genç düşünüp, genç yaşayın..
 

http://ixbir.comKelly Osbourne


Kadınlar da erkekler de evlendikten sonra, sanki sözleşmiş gibi kendilerini bırakıyorlar. O düzgün hatlı kadın gidiyor, yerine kilolu, hantal , bakımsız bir kadın geliyor. Gerekçe hazır. "SU". "Su içsem yarıyor."

Erkekler de aynı şekilde, kilo alıyorlar, göbek yapıyorlar. Sanki evlenmeden önce anneleri onları aç bırakmış ! Onlarda da gerekçe hazır. "Kilo değil adale. Türk kası bunlar." yada "Tabağa çok koyuyor, dayanamayıp yiyiyorum." Doğru, burnunu sıkıp zorla yediriyor.

İşin esprisi bir tarafa, hormonal ya da farklı sağlık sorunları olmadığı sürece , kilo almanın hiç bir gerekçesi bana inandırıcı gelmiyor. Buna doğum kiloları ve menapoz dahil...

İnsanlar ilk tanışmada elektriği , karşısındaki insanın fiziksel özelliklerinden alırlar. Konuşmaya başladıktan sonra farklı özellikler irdelenir ve ortaya kişisel özellikler çıkar. Fiziksel ve ruhsal bütünlük şekillenmeye başladıktan sonra da birliktelik oluşur bence.. Herkesin kriterleri farklıdır seçim aşamasında, fakat değişmeyen bir gerçek var ki o da beğenilme , istenilme , arzu edilme duygusu. Hangi yaşta , ne konumda olunursa olunsun, beğenilir olmak kişinin gururunu okşar.

Kendine dikkat etmek, bakımlı ve temiz olmak, öncelikle kendimiz ve kendimize olan saygımızdan ötürü olmazsa olmazımız olmalı.

38 beden giyinirken 40 olmuşsak "alan almış" mantığından uzaklaşıp, bir beden büyük giysiler alacağımıza, biraz diyetle 38 bedende ısrarcı olmalıyız. Hele ki doğumdan sonra.. 38 beden kadın bir anda 44 oluverir. "Sütçülük" gerekçesiyle , bilinçsiz tüketilen gıdalar buna eklenince iş çıkmaza girer. Halbu ki düşük kalorili bir diyetle de bebeğin süt gereksinimini sağlamak mümkün. Siz diyet yapınca bebek aç kalmıyor ki..

Hamur işi, tatlı tüketip "Çok kilo almışsın " denildiğinde, "Kocam beni böyle beğeniyor. Ben kendimle barışık bir insanım." diyenlere sadece bakıyorum. Ne kadar empati kurmaya çalışsam da anlayamıyorum.

Aynaya yada eski fotoğraflarına baktığında hiç mi üzülmez insan? Hiç mi aklından keşke o günlerde ki gibi olabilsem geçmez gönlünden ? İnanıyorum ki geçer. Ama bedeni beslerken ruh ihmal edildiğinden, kendini salmış, mutsuzluğunun kaynaklarını kurutacağına hırsını yemekten almıştır.

Flört ederken , kolunu beline doladığınız eşinizi şu an aynı şekilde kavrayabiliyor musunuz? Ya da dans ederken eskiden olduğu gibi birbirinize sıkıca yaklaşabiliyor musunuz yoksa arada göbek yada karın gibi sonradan olma ucubeler mi var? Yazdıklarımdan şu sonuç çıkmasın lütfen. "Mutlu olmak için illede zayıf mı olmak gerekiyor ?" yada "Karnı olan kadın ile göbeği olan bir erkek mutsuz mudur? " Elbette ki hayır. Vurgulamak istediğim ; Evlendikten sonra boş verilen estetik anlayışı. Öncesi kendini beğendirmek için herşeyine dikkat ederken, sonrasında "boşverme" moduna girme .

Geçtiğimiz günlerde bir sağlık paneline katıldım. Yemek arasında, konu Muzaffer Kuşhan'dan açıldı, döndü dolaştı fazla kilolara geldi. Yanımda ki bayan hormonal sorunlarından ötürü 49 kilodan 70 kiloya çıkmış. O denli üzgün ki diyet ve sporla elinden geldiğince yavaşlatmaya çalışıyormuş. "Eşimin yanında soyunmaya utanıyorum." dedi. Diğer bayanın yanıtı ilginçti " O kendine baksın."
Söylemeye çalıştığım bu işte. Masanın diğer ucunda oturan konuşmacı doktor bey konuya dahil oldu.
"Haklısınız hanımefendi de, mutfak siz bayanların asli görevi olduğuna göre birlikte alınan kilolarda sizin katkınız yok mu acaba ?"

Eşiniz her gün traş olup, kokularını sürüp, tertemiz kıyafetlerle evden çıkarken, sizin saç baş bir tarafta, dişler fırçalanmamış , geç yattım, çocuğa kalktım, yemek yaptım, misafir geldi gerekçeleriyle evden fırlamanız, hem kendinize, hem iş yerinizde çalışanlara, hem eşinize saygısızlık değil mi?

"Körle yatan şaşı kalkar." yerinde bir deyim. Etkileşimin boyutunu vurguluyor. Evlilikte bir etkileşim olduğuna göre bu "kendini salıvermeler" tek taraflı olmuyor demek ki..

Her iki cinsinde "dağınık" görünümleri beni kendimi bildim bileli rahatsız etmiştir. Çünkü bu zaman içerisinde herşeye yansıyor. Yaşamın kendisi hantallaşıyor. Alışkanlıklar sevgiyi eritiyor. Romantik akşam yemekleri yerini , -mutfakta, yemek kokuları içerisinde alelacele atıştırmalara- bırakıyor.
Çaydanlık yada tencere, masanın baş köşesinde otur kalk olmasın diye görüntü kirliliği yaratıyor.
Koltukta uyumalar , kalkıp yerine yatmaktan daha kolay geliyor. Eve gelindiğinde giyilen eşofmanla yatağa da girmek bir sakınca göstermemeye başlıyor , konuşmak bile zor geliyor TV izlemek varken...Kitap okumakla kim uğraşacak al işte PC.

Sonra ne mi oluyor ? Hepimizin bildiği, tahmin ettiği şey.. Birşeyler önce eksiliyor, sonra rutin görev halini alıyor, sonra da bitiyor. İki tarafta birbirini suçluyor.

Yaş almak değil , yaşlanmamak önemli bence de.. Zamana ve yer çekimine karşı koymamız mümkün değil. Ruhumuzu sevdiğimiz şeylerle beslemek bizim tasarrufumuzda. Zamana karşı koymanın çözümünü , genç düşünerek genç yaşamakta gördüm her zaman . Koyu renklerden hep uzak durdum.
En kötümser anlarımda bile dalga geçtim başıma gelenle.. Örnek mi ? Oğlumun eğitim için evden uzaklaşması karşısında çok etkilendim duygusal anlamda. Başkaları gibi kendimi eşime ve çevreme karşı acındırabilirdim. Yada akşamları , moralim bozuk dışarı da yemek yiyelim diyebilirdim. Hem kendimi hem eşimi üzmeye devam edebilirdim. Hayır öyle yapmadım. Şöyle düşündüm ; Evlenirken iki kişiydik. Şu an başladığımız noktadayız. Yeniden eskiden olduğu gibi masamızı iki kişi paylaşacağız. Hayatımızda iki kişilik olacak. Evlenmeden önce birbirimizi özlediğimiz gibi oğlumuzu da özleyeceğiz. Ama o kadar.. Akıp giden zamanı lehimize çevirmek bizim elimizde.

Işıkla , sevgiyle , her zaman genç kalın.

 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..