Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '11

 
Kategori
Güncel
 

Geri demokrasi bunun adı

Geri demokrasi bunun adı
 

demokrasi kendinden olmayanı ezmek değil ki.


Seçim meydanlarındaki seviyesiz laf dalaşlarından tutun da, son dönemde polisin bir gösteri olmaya dursun aşırı güç kullanımına kadar toplumu derin bir huzursuzluğa iten ve kamplaştıran son zamanlardaki gelişmelere bakıp, geçtim ileri demokrasiyi, demokrasinin varlığından bile bahsedebilir miyiz acaba? 

Hayır… 

Çünkü Türkiye’de taban, deyim yerindeyse sokaktaki adam dipsiz bir tedirginlik batağına batırılmaktan son derece rahatsız, hemen her insanda bir bıkkınlık, şu seçimler bir geçse de kavgalardan da, gına getiren siyasi uslupsuzluktan da kurtulalım havası var. 

Hal böyle olunca, demokrasinin Türkiye’deki gidişatına dair derin ve hüzünlü düşüncelere saplanıp kalıyor insan; çünkü içinde bulunulan siyasi ve sosyal atmosfer hiç iyi olmadığı gibi, son derece karamsar. 

Ankara’da ki polis şiddetinden, Hopa’da biber gazı yüzünden ölen vatandaşa, gene, bu sefer İstanbul’da bir bağımsız adaya destek veren sanatçıların polis gazından nasibini almasından, iktidar aleyhine olan herşeyin yasaklanmaya, susturulmaya çalışılmasına kadar tüm yaşananlar içinde bulunduğumuz içler acısı baskıyı gözler önüne seriyor. 

Açıktır ki, Türkiye bilhassa 2007’den beridir hem özgürleşme hem de demokratikleşme açısından gerileme dönemine girmiştir. Örneğin, postalın gücünü zayıflatarak sivil demokratikleşme yolunda dev bir adım atmakla övünen AKP hükümeti, bu sefer cop ve biber gazının güçlenmesi ve toplum üzerinde büyük bir baskı unsuru oluşturmasına karşın sus pus kalmaktadır her nedense. Bu da gösteriyor ki, en azından hümanist manada bir demokrasi AKP’lilerce hiçbir zaman içselleştirilmiş olarak özümsenemez; böylece 2002’de AKP’nin kurucu babalarınca takınılan özgürlükçü maske nihayetinde düşmüş olmuyor mu? 

Günümüzde, 2002’de ki özgürlük ve demokratikleşme söylemlerinden geriye, git gide özüne, katı ve dogmatik bir muhafazakarlığa geri dönen, aldığı oy oranını, halkın kendisinden olmayan kesimleri üstünde bir baskı oluşturmak için kullanan, içeride kutuplaştırıcı, dışarıda nereye gideceğine karar verememiş, ‘one minute’ kabadayılığını gösterip ardından ‘Mavi Marmara’ olayında ‘one minute’ü yutmak zorunda kalan, gün geçtikçe otoriterleşen bir AKP kalmıştır. 

Türkiye tonla yapısal sorunları bulunmasına karşın, bir de iktidarın her kesimden sivil muhalefet üzerindeki baskısıyla karşı karşıyadır. 

Toplumda iktidar karşıtları üzerindeki baskıların nedeni tek bir isim üzerine odaklanınca, Başbakan gizliden gizliye bir ‘Mübarek’ ya da bir ‘Esad’ mı olmak istemektedir diye merak ediyor insan. 

Ne demokrasiden ne de herhangi bir özgürlükten nasibini almamış böylesi Ortadoğu liderleri ile Erdoğan arasındaki en büyük benzerlik, demokrasiyi sadece kendisinden olanlar lehine işleyen bir sistem olarak algılamaları ve hükmedebildiği müddetçe çevresindekiler üzerinde tek adamlığını kabul ettirmesi. AKP’ye oy veren insanların hepsinin aslında Tayyip Erdoğan’a oy veriyor oluşu bundan. Kendi iç yapısı demokratik olmayan ve tek adamlığa dayanan bir kurum ülkeye nasıl demokrasi ve özgürlük getirsin? 

En basitinden seçim sürecinde de görüyoruz ki, AKP toplumdaki gerilimin baş aktörü konumunda gene. Başbakan ise toplumdaki tüm rahatsızlıklara karşın ‘ali kıran baş kesen’ tavırlarına devam etmekte. 

Cumhuriyet tarihi boyunca kendisine oy vermeyen insanlar tarafından bu denli sevilmeyen bir Başbakan olmamıştır herhalde. Bu noktada bir Başbakanın geçtim siyaseti, insani açıdan şöyle bir durup, bu durumdan vicdanen rahatsız olması gerekir. 

Ancak öte yandan, fundementalist bir muhafazakar gelenekten gelen birisinden böyle bir şey beklemek saçma olur. 

 
Toplam blog
: 47
: 1149
Kayıt tarihi
: 24.11.10
 
 

Praksise düşünceden varan bir romancı, kültür eleştirmeni, otodidakt bir feylesof, yaşam gözlemci..