Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Gezi Parki üzerinden 90 lılar analizinin, analizi

Gezi Parki üzerinden 90 lılar analizinin, analizi
 

Antikapitalist Müslümanlar.


Son iki haftadır yeni bir kuşaktan bahsediliyor.

Bunlar, apolitik iken politikleşen, "ben"den "biz"e doğru evrilen, çevreyle, siyasetle alâkasızken, aniden ilgilenmeye başlayan 90 kuşağı oluyormuş.

Son günlerde bu topluluk üzerine o kadar çok yorum yapıldı ki, kafam iyicene karıştı. Kendi kendime, "acaba bu fikir insanları bildiğimiz, (18 25 yaş arası) gençlikten mi, yoksa ilâhi lutfa mazhar olmuş olağanüstü varlıklardan mı sözediyorlar," diye düşünmeye başladım.

Kuşak, parayla satılsa da adından ücret alınmıyor. Onun için son doksan yıldan, istediğimiz kadar bedava kuşak üretebiliyoruz. (60, 68, 70, gibi) Sonra da onlara, yüce ve üstün anlamlar yüklüyor, tabulaştırıyor; ulu manitu muamelesi çekiyoruz.

İşte insanoğlu budur. Önce bir kutsal yaratır. Sonra da ona tapar. Artık yeni idolümüz (totemimiz) ondokuzdoksan (1990) gençliğidir. Bu andan itibaren yapılacak tüm güzellemeler onların üzerine olacaktır. Görür müyüm bilmiyorum ama zamanla bunun arkasının geleceğine (100 ler, 110 lar kuşağı gibi) itikadım tamdır.

Anlatılanlara göre, bu 90 lılar kuşağı Tayyib Erdoğan'dan başka belediye başkanı, gene ondan başka başbakan tanımamışlardan meydana geliyormuş. Bunlar, mutlu ve mesut bir dönemde dünyaya gelmişler ama şanssız ve kadersiz bir nesil olmuşlar. Çünkü kendileri, Erdoğan gibi sinirli, ülkeyi talan eden, laiklikten uzak, cumhuriyetin kazanımlarına düşman, beceriksiz ve başarısız (!) birinin yönetiminde varolma bahsızlığına erişmişler. 

Hayatlarının büyük kısmını (adı geçen kişinin çabaları sayesinde) suları kesilmeyen, havası kirlenmeyen şehirlerle, nisbeten müreffeh hale gelmiş bir ülkede geçirmişler ama olsun. Biz burasını görmezden gelelim. Eğer böyle yapmazsak, Erdoğan hakkında kurgulanan menfi paradigma altüst olur, adam yekten, "iyi insan" sınıfına yükselir!

Bu nesil, akıllı telefonu, bilgisayarı ve interneti çok iyi kullanıyormuş. İletişimde üzerlerine yokmuş ama politikayla pek ilgilenmiyormuş. Öyle diyorlar! Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçlar kesilene kadar öylesine yaşayıp gidiyorlarmış. Çevre katliamını duyunca birden canlanmışlar ve kendilerini siyasetin içinde bulmuşlar. Hani adam yanlış yoldadır, kırdığı ceviz bini aşmıştır; ya kutlu bir rüya görür, yahut bir aksakallıyla karşılaşır da hidayete (doğru yol) erer ya, işte onun gibi. Bu Gezi Parkı eylemi de 90 kuşağının siyesete ilgi duymasına, yani hidayetine sebep olmuş!

Fakat bu iddia, Taksim Gezi Parkında eylem halinde bulunan gençlerin durumuna hem uyuyor, hem de uymuyor. Dinlediğim analizcilere göre, bu kitlenin icra etmekte olduğu direniş siyasi bir amaç içermiyor. Tamamen hissi ve duygusal bir çevre duyarlılığı dürtüsüyle icra ediliyor. Ama aynı zamanda, bu gençlerin apolitik pozisyondan politik duruma geçişleri de bu protesto ile başlıyor. Ne var ki, sürdürülegelen mantıksal kuram, bu noktaya gelindiğinde, gözenekli kayaç üzerine inşa edilmiş baraj misali her tarafından su kaçırmaya başlıyor.

Eğer gençlerin eylemi siyaset dışı idiyse yalnızca, "bir çevre duyarlılığı" ndan ibaret kalmalıydı ama kalmadı, kalmıyor da. Bunun için delile, ispata falan ihtiyaç yok. Taksim Meydanı'nda, sergilenen bayrak ve flamalar bu hususta, yeterinden fazla veri sunuyor. Üstelik direnişçiler, hükümete yönelik tepkilerini açıkça dile getirmekten kaçınmıyor. Bunları görmezden gelemeyiz, gelsek te mevcut durumu değiştiremiyiz. İşte bu bize, 90 gençliğinin Gezi Parkı eyleminden çok daha önce politik bir grup haline geldiğini anlatıyor. Yani, sözü edilen topluluğun Taksim sayesinde politize olduğu iddiasını geçersiz kılıyor.

Direniş, çevre hassasiyetinin ötesine geçip, açıkça siyasi iktidarı hedef aldığı halde belli anlayıştaki kişiler hala, Gezi Parkı'nda toplanan eylemcilerin kendiliğinden bir araya geldiklerini, arkalarında siyasi veya ideolojik bir güç bulunmadığını ısrarla vurgulamaya çalışıyorlar. Gösteriyi, siyaset üstü bir protesto şeklinde izah etmek imkansız hale gelse de bu iddialarını sürdürüyorlar..

Doğrusu maddenin üç halini tanımlar gibi insanı ya da bir dönemin gençliğini analiz etmeye kalkmak boşa kürek çekmektir. İnsanlar mütecanis; aynı şekilde düşünen, aynı biçimde davranan, aynı zeka seviyesine sahip, tümüyle birbirini taklid eden varlıklar değillerdir. Hepsi et ve kemiktendir ama düşünceleri, anlayışları, yaşayışları farklı farklıdır. İnsanın bir şeye karşı ya da taraf olması da işte bu özelliğinde gizlidir.

Efendim, 90 gençliği sosyal medyayı çok iyi kullanırmış, mükemmel bir müzik dinleyicisiymiş, en ciddi olguları bile tiye alabilen derin bir mizah anlayışına sahipmiş. Tek eksiği apolitik olmasıymış ki, Gezi Parkı direnişi sayesinde bu noksanını da telafi etmiş ve bu haliyle kendini aşmış!

Bir biçimde oluşan şartların, "öyle olmak zorunda bıraktığı insanları" çok farklı bir biçimde değerlendirmek, onlarda mucizevi kimlikler vehmetmek ne kadar isabetlidir bilmiyorum. Yalnız, kelimeleri eksik yazan, büyük harf kullanmayan, doğru ve düzgün cümle kurma becerisi kazanamamış, yazım dili negatif bir grupla karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Ayrıca, Taksim'de ve diğer illerde eylemlere katılan gençler Türkiye'nin tamamını değil, yalnızca belli bir kesimini oluşturuyor. Yani bu gruplar, ülkenin tüm gençlerini temsil etmediğinden yapılan analizler gerçeği yansıtmıyor, havada kalıyor.

Gerçek şu ki, Taksim Meydanı'nı dolduranlar, hiç te yorumcuların anlattığı gibi homojen bir topluluk değil. İçinde, hümanistinden, saldırganına kadar solun tüm renklerini barındırıyor. Buna bazı takım taraftarlarıyla, "Antikapitalist Müslümanlar"ı, belki az sayıda sağcıyı da ekleyince kadro tamamlanıyor.

Varlıklarını kanıtlamak için dev bayraklar açan, münasip gördükleri her yere işaretlerini bırakan grupların buraya, kendiliğinden (Allah rızası için) geldiklerini söylemek vatandaşı saf yerine koymaktır. Toplanmaların, en azından örgüt liderlerinin direktifiyle gerçekleştiğini anlamak için müneccim veya istihbarat elemanı olmaya da gerek yoktur.

Bir ülkede, herhangi bir dönemde dünyaya gelmiş gençlerin tamamen siyasetten uzak, "savaşma seviş" türünden insanlar olduğunu  zannetmek yanlıştır. Önce aile, sonra arkadaş, çevre ve okul, çocuğu bir şekilde etkiler onun hayatına yön verir. Zafer, bunlardan baskın olanındır denebilir. Bir gencin, herhangi bir grubun içinde boy göstermesi, aktifliği veya pasifliği, yaşadığı çevreyle olduğu kadar genetik yapısıyla da bağlantılıdır. Aslında bu, herkes için böyledir.

Gençler, (belki çocukluktan gelen alışkanlıkla) yaşlılara göre daha maceraperesttirler. Heyecan yaşamaya meyillidirler. Absürtlüklerden, bir şeyleri alaya alıp gülmekten, eğlenceden daha çok hoşlanırlar. Taksimde gördüklerimiz ise, sözünü etmeye çalıştığım genç kitlenin içinden süzülerek çıkmış, daha önceden politikasını belirlemiş, kimden yana ve kime karşı olduğunu bilen insanlardan meydana geliyor. Evet, bunların arasında yalnızca çevre hassasiyeti olan insanlar da bulunabilir. Fakat onların, diğer eylemci grubun siyasi görüşüne uzak olduklarını söylemek zordur. Kısacası Gezi Parkı direnişinde, kalabalığın fikir yapısını paylaşmayanların sayısının parmakla gösterilecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

İzlemekte olduğumuz, biri saldırgan diğeri sakin iki grubu birbirinden ayıran siyasi farklılıkları değil, kullandıkları yöntemdir. Hiç sağa sola kıvırıp, yalpalayıp durmayalım. Buradaki hedef Taksim'deki ağaçlar değil hükümettir. İnşa edilen 90 gençliği güzellemesi ise, bu eylemdeki beklentinin büyüklüğünü ifade etmektedir. 90 lıların, 60 ihtilali kuşağı  gibi tarihteki yerini alacağı umulmakta ve "mutlu son" büyük bir iştahla beklenmektedir.

Resim: hurriyet.com.tr 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..