Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
İstanbul
 

Gitmem gerek bu şehirden

Üşüyorum... Hava uzun zamandır bu kadar soğuk olmamıştı. Tabii, sonbahar bitmek üzere artık hep böyle olur. Keşke daha kalın bir şey giyseydim üstüme. Neyse birazdan çantamdan kazağımı alır giyerim. Taksim ne kadar boş ve sessiz bugün. Hayatımın neredeyse tamamı burada geçti. İlk süpermarketi, ilk hamburgerciyi burada gördüm. Sonra her köşebaşına açılmaya başladı ya. O zamanlar kumaş mendil kullanırdım. Siyah önlük giyer, merdivenlerden koşarak inerdim okula giderken. Yıllar ne çabuk geçti...

Yine Taksim’de anıtın karşısındayım. Değişmeyen bir o var sanki. Hiç kıpırdamadı yıllardır ama sanki en çok o yaşıyor. Her şeyi gözlüyor. Mitingler, kutlamalar, cinayetler. Her şeyi biliyor. İleride yeni sevgilisini bekleyen genci tanıyor. Onu başka kızlarla da görüyor sık sık. Genç, hep aynı yerde buluşuyor kızlarla, anıtın önünde. Anıt, bir bilge gibi susuyor. Kimseye bir şey söylemiyor, tabii ben hariç. Çünkü ben en iyi dostuyum onun. Özel günlerde, bayramlarda çelenk bırakıp bir yıl boyunca hiç ilgilenmeyen yalakalardan da değilim. Onu içten bir sevgiyle seviyorum. Karşılık beklemeden. Her gün buraya gelip saatlerce dertleşiyorum onunla. Çok iyi sır tuttuğunu bildiğimden her şeyimi anlatıyorum. O da bana böyle küçük sırlar veriyor, misafirleri hakkında.

Artık gitmem gerek buradan. Anlatamadığım bir şey var beni gitmeye zorlayan. Bu yüzden son kez vedalaşmaya gedim. Hoşçakal diyorum, belki bir gün dönersem seni yine burada bulacağımı biliyorum. Taksim’den İstiklal’e yöneliyorum. Caddeyi boylu boyunca katederken binaların duvarlarına bakıyorum. Ne kadar özenilerek yapılmış zamanında bu binalar. Artık en düşük maliyetle nasıl bu işi bitiririm diye düşünüyor müteahitler. Binaların güzelliğini şimdiye dek nasıl fark etmediğime şaşıyorum.

Bir şeyin değerini, onu kaybetmeye yaklaşınca anlşarsınız derler. Tünele vardığımda hava kararmaya başlıyor yavaş yavaş. Dünyadaki ilk metrolardan, Osmanlı zamanından kalma Tünel’e biniyorum. Birkaç dakika sonra Karaköy’e varıyorum. Bir sonraki vapurun kalkmasına çok az kaldı, acele edersem yetişeceğim. Turnikelerden son geçen benim ve görevli tam kapıyı kapatmışken açması için rica ediyorum yoksa geç kalacağım. Bana kapıyı açıyor, koşarak vapura atlıyorum.

Kulaklıkla dinlediğim müziği kapatıyorum. Gözlerimi de... İstanbul’u dinliyorum belki de son kez. Vapur, o büyük binanın önüne yavaşça yanaşıyor. İskele verilmesini beklemeden atlıyorum vapurdan. Gitmeliyim artık, hızlı adımlarla trenimin olduğu peronu buluyorum. Sessizce koltuğuma oturuyorum, ne kadar sıcak. Tren kısa bir zaman sonra ağır ağır hareket ediyor beni kaderime götürmek üzere.

 
Toplam blog
: 10
: 507
Kayıt tarihi
: 02.05.07
 
 

27 yaşındayım. Bir süredir finans sektöründe çalışmaktayım. Ara sıra gündelik hayatla ilgili yazılar..