Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '07

 
Kategori
Anılar
 

Giydirilmiş meslekler...

Giydirilmiş meslekler...
 

4-5 yaşlarındaydım henüz. daha ilkokula başlamamıştım bile. Elektrik faturasını yatırmaya gitmiştik annemle. Kuyrukta beklerken önümüzde duran amca dönüp saçımı okşayıp, adımı sormuştu. Cevap verdim ürkek bir şekilde biraz daha anneme sokularak. Ardından ikinci bir soru daha patlattı meraklı amca.Büyüyünce ne olacaksın bakalım sen? Ben tam örümcek adam demeye hazırlanırken, annem büyük bir sabırsızlık ve heyecanla benim yerime cevabı yapıştırdı. Biz mühendis olacağız amcası!.. Mühendis derken annemin gözlerindeki o parıltıyı hala unutamam, çocukluğuma dair çok az şey hatırlamama rağmen. Sanıyorum ilk kez o gün annem bana elbiselerimden başka mesleğimide giydirmişti. Bir motorsiklet çarpması sonucu anne sözü dinlemenin kendisi için daha hayırlı olacağını öğrenmiş bir çocuk olarak bende kendimi mühendisliğe karşı güdülemeye başladım ister istemez. O günden sonra ne olacaksın diye soran her amca yada teyzeye örümcek adam yerine mühendis demeye başladım. Bir mühendisin ne olduğu, ne iş yaptığı beni pek ilgilendirmiyordu. Mühendisliğin dallara ayrıldığından ise haberim bile yoktu. Mühendis, mühendisti işte. Aralarında ne fark olabilirdi ki? Hepsi aynı işi yapardı nihayetinde. Annemin o gün giydirdiği mesleğe ulaşabilmek amacıyla düştüm öğrenim yollarına. Her mühendislik dalının ayrı bir iş yaptığını öğrenmemde pek uzun sürmedi. Ama gel gör ki ufacık bi sorun çıkıverdi önüme. Ancak sıkı ve düzenli bir çalışma sonunda mühends olmaya hak kazanabiliyordun. Oysa ben pek mutlu değildim ders kitaplarının başında otururken. Ders kitaplarımın sayfaları ev, araba resimleriyle, karikatürlerle ve hat sanatının örnekleriyle doluyordu her zaman. Sayısal loto yeteneğimi ise test kitaplarımın başında geliştirdim denilebilir. Ah ne heyecan vericiydi bütün soruları bir çırpıda sallayıp kaç tane tutacağına bakmak. Nerede ufacık bir tahta parçası bulsam hemen yontmaya başlar, küçücük süs eşyaları yapardım kendime. Yazlığa gittiğimizde denize sarkmış kamış oltamın ucunda bir sardalye gördüğüm zaman benden keyiflisi olmazdı. Bahçemizdeki şeftali ağaçlarının altında pek mutlu olduğumu farketmemde bu döneme rastlar işte. Böylece önümde üç seçenek belirmişti. Marangozluk, balıkçılık ve mühendisliğin kendim için en az zararla yırtabileceğim branşı ziraat. Babamın verdiği dershane paralarını göz önünde bulundurarak marangoz yada balıkçı olmak istediğimi söylemenin aile içinde benim için pekte iç açıcı sonuçlar doğurmayacağını düşündüm ve ziraat mühendisi olma isteğimi aileme açıkladım.

Her ne kadar annem ısrarla daha sıkı çalışmamı ve makine mühendisi olmamı istesede ben artık annemin giydirdiği o mesleği üzerimden çıkarmış, kendi istediğim mesleğe ulaşabilmek için çabalar olmuştum.Yumurta kapıya dayandığı an sıkı bir şekilde bir çok kişiyle aynı kaderi paylaşarak, bir yarış atı psikolojisiyle hazırlandım sınava. Kafamın içinde çınlayan ses hala kulaklarımda. Son iki yüz metreye girilirken Cihan atağa kalktı, son düzlük geçilirken Cihan rakiplerini yakalıyor, yarışın son metrelerinde Cihan burun farkıyla önde ve yarışı Cihan bir boy farkla önde tamamlıyor.

Artık Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi nin bir öğrencisiydim bende ve 5 sene sonra zaten üniversite okumasamda yapacağım işi yapmaya hak kazanacaktım. Tabii üzerime ziraat mühendisi sıfatını geçirerek. Ben çok şanslıydım. Babamdan kalan oldukça büyük şeftali ve elma bahçeleri sağolsun hiç işsiz gezmedim. Üstelik severek yaptığım bir mesleğimde vardı.Makine mühendisi olmamamdan kaynaklanan küçük bir hayal kırıklığı yaşasada annemde memnundu mühendis sıfatı taşımamdan. Peki ya benim kadar şanslı olamayanlar... Ailesinin yada ilköğretim sürecinde öğretmenlerinin yanlış yönlendirmesi sayesinde 65 yaşına kadar gününün 8 saatini bir stres ve mutsuzluk yumağı içinde geçirmek zorunda kalanlar. Anne-babaların kaygılarını anlayabiliyorum.Tabii ki hepsi evlatlarının daha prestijli ve hayatını daha rahat idame ettirebileceği bir mesleği olsun istiyor.Ama zannediyorum ki çoğu zaman bu yanlış yönlendirmelere sebep oluyor. Ego tatminleri için çocukların yetenekleri ikinci plana itiliyor ve ne yazıkki çok verimli olabilecekleri işleri bir hobi olarak yapmak zorunda kalıyorlar.Çoğu insan yaptığı işi bir angarya olarak görüyor ve verimi bir hayli düşüyor. Bu da hem kişiye, hem ülkeye zarar olarak yansıyor.Bu yalnızca mesleklede sınırlı değil. Spor branşları içinde aynı şey söz konusu. Herkes çocuğunun futbolcu olup kısa yoldan köşeyi dönmesini istiyor, ve hiç yetenekleri olmasa bile çocuklar futbola yönlendiriliyorlar. Oysa futbola hiç yeteneği olmayan o çocuğun yüzmeye, atletizme yada başka bir branşa büyük yeteneği olabileceği düşünülmüyor. Hayat şartları ise sürekli değişiyor. Üniversiteler sürekli yeni mezunlar vererek diplomalı işsizler kervanına yeni isimler ekliyor. 20 sene önce büyük bir önem ve prestij kaynağı olan mühendislik sıfatı takdir edeceğiniz gibi eski önemini yitirmiş durumda. Sokakta elini sallasan mühendise çarpıyor. Bu durumda zaten istemeden bitirdiği bir okuldan çıkınca bir de iş bulamayan yada bulduğu işten tatmin olamayan kişi, keşke bu okulu bitireceğime kendi istediğim şeyi okusaydım diyerek ömrünü pişmanlık ve hayıflanmalar içinde geçirmek zorunda kalıyor.

Ve son söz... Biz biz olalım çocuklarımızın yalnızca öğrenme kapasitelerini değil, yeteneklerinide dikkate alalım. Onların isteklerinede saygı duyalım ve onları kendi egolarımıza göre yönlendirmek yerine onların istediği, kendilerine ve vatana en yararlı olabilecekleri branşları seçmelerini telkin edip, bu yolda onları destekleyelim. Onlara mesleklerini biz giydirmeyelim, mesleklerini kendilerinin giymesi gerektiği bilincini aşılayalım...

 
Toplam blog
: 9
: 2083
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

Eskişehirliyim. Yirmi beş yaşındayım. Ziraat Mühendisiyim. Sizlerle tanışmamı hayatıma bir çok artı ..