Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '07

 
Kategori
Doğal Sit Alanları
 

Gizli bahçede gözlerimizi mavi ve yeşile armağan ettik

Gizli bahçede gözlerimizi mavi ve yeşile armağan ettik
 

Planlarımızda sessizlik ve huzur vardı. Cep telefonlar kapanmış, iş ve o an dışındaki yaşamdan bahsetmeme sözleri verilmişti. O her zaman kullandığımız ‘bir fişim olsa da çeksem, bir kara kutum olsa da içine girip kaybolsam’ dileklerini gerçekleştirecektik. 1 haftalık bir molaydı bu yaşamımıza verdiğimiz ve gizlenmiş olmayı istiyorduk. Olympos’u görünce planlarımızın doğru adresi burası demiştik. Ağaç evin önüne varıp odamızın adını gördüğümüzde yaşam bize ilk sevimliliğini yapıyor demiştik. Odamızın ismi ‘Gizli Bahçeydi’.

Yorgun gözlerim ışıl ışıldı, inatla kapanmıyor maviyle yeşilin üzerinde geziniyordu, bedenim doğanın tüm bu güzelliklerine alışmaya çalışıyor bir yandan da keyfini sürüyordu, kâh çimlerde kâh çakıl taşlarında, yüreğim huzur ve umutla dolu, ruhum ruhum nerdeee…

İçimden ‘Ruhumu ebediyete teslim etmek istediğim tek yer’ diye geçiriyorken, iç sesimi dışarıda duymuş şaşkınlıkla gülümseyip ‘bende…’ demiştim dış sese ve başladık gülmeye ‘sen düşün, ben söylerim düş dostum’ demişti. Tuhaftır ki bu sık sık tekrarlandı.

Derme çatma müzeleri gezmiş, en güzel diplerden en üst tepelere çıkmıştık, yorulmamıştık. Büyüleyici bir yerdi. Ağaçların yıkıldığı yerden tekrar hayat bulması, üzeri sararan yapraklarla kaplı akan incecik bir su akıntısı ve sessizliği renklendiren cırcır böceklerinin sesi… ‘Kim bilir kaçıncı yüzyılda, kimler, hangi şartlarda buraları yapmış ve buralarda yaşamışlardır’ diye merak etmiş ama sorumuza cevap aramamıştık. Girişi de çıkışı da çok zor olduğu ve nerdeyse hiç kimsenin olmadığı bu Mabet, Tiyatro, Hamamlar ve Anıt mezarlarının kalıntılarına, yıkılan surlarına dokunup, tuhaf bir şekilde sinerji yaratmaya çalışıp, empati yapabilmeye çalışmaktı sorularımıza tek cevap arayışımız.

Saatimizi güneş, yönümüz göl ve deniz olmuştu. Zamansızlığın tek adresiydi burası.

Söğüt ağaçlarının etrafını kapladığı, minderler ve el dokuması halılarla döşenmiş adına köşk dedikleri yüksek sedirlerde oturup, duvak üzerinde köy yemeklerini ve buz gibi yaydıkları ayranlarını içmiştik. Azıcık şekerleme yapalım istediğimizde usul usul çalınan ve her nefesi yüreğimizin gizli kalmış yerlerine acıtarak, tuhaf bir huzur doldurarak dokunan bir Ney sesine uyanışımız, gözümüzün, gönlümüzün, kulağımızın tüm perdelerini kaldırışıyla bizim en güzel uyanışımız oluşu.

Çam kokusuna hafif deniz kokusu bulaşmış havayı içimize hapsedercesine teneffüs ederek, o dümdüz toprak yolda birde keyfimizi süsleyen bir ezgiyle yürürken, çam ağaçlarının arkasından arada bir kendini gösterip el sallayan sazlıklardı çağıran bizi. Düz yolları zaten hiç sevmezdik ikimizde, keşif için her zaman vardık. Yolumuzu uzaktaki sazlıklara çevirdik, ne olduğunu düşünmeyerek… Yine düştük, kalktık, yorulduk, dinlendik, eğlendik…Vee umduğumuzdan daha güzeli ile karşılaştık, burası bir gizli bahçeydi, upuzun sazlıklarla çevrili, buz gibi akan bir çay’ı, içinde balıkların usul usul keyfini çıkardığı, akşamüstü kurbağaların sudan taşlara, taşlardan sulara oyun oynadığı bir gizli bahçe. Armağanların en güzeli, Düşlerin en uyanılmak istenilmeyeniydi. Süzüle süzüle akmıştık göle.Yarı güneşli yarı gölgeli, ufacık bir çam ağacının altına uzanmıştık, başımız ağacın gövdesinde ayaklarımız buz gibi gölün içinde. Artık konuşmuyor doğayı dinliyorduk. Gerçekleşmiş bir masalın içinde gibiydik. Hani çocukluğumuzda uyumak için anlatılıp da sonunu duyamadan uyuyakaldığımız ama düşümüzde masalın içinde olup devam ettiğimiz masallardan. Daha fazla şey istemeden, sonunu merak etmeden o anları yaşamak isteyen bizler nasıl olduysa doğaya teslim olmuştuk. İncecik bir meltem rüzgârıyla sarhoş olup, sallanan bir yaprağa hipnotize olmuş gibi gözlerimizi istem dışı kapatmıştık. Ne yazık ki zaman kavramı olan bir yerde yaşamaktayız ve bu masalda kısa bir zaman kalacağız dolayısıyla tek isyanımız yorgun düşen bedenimize, mahkûm olup kapanan gözkapaklarımıza oldu. Ki buna rağmen artık ‘Off …‘diye başlayan her cümlenin yerini ‘ohh…’ diye başlayan cümleler almışı… Gizli Bahçede sonu olması istenmeyen bir masal hayatında hissettirmişti.

Dipnot: Gizli bahçedeki düş ortağım, düş dostuma sonsuz sevgi ve teşekkürler…

Dipnot2: Tesadüflerin en güzelini Sevgili Yeşim Özdemir’le bulmuştuk. Ne yazık ki bu güzel tesadüf bizi son saatlerimizde bulduğu için daha çok güzelleştirememiştik. Kocaman sevgiler Sevgili Yeşim'e:)...

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..