Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '16

 
Kategori
Güncel
 

Göçler, Göçürülenler

Göç; Türkiye'de yıllar yaşanan bir olgu. Ne yazık ki planlamalardan kaynaklanan bir süreç yaşandı. İnsanlar dört beş şehirde sıkıştı kaldı. İşin kötüsü bu göç edilen ve sanayi şehrine dönüştürülen bu şehirler tarıma en uygun toprakları ile adeta sanayi uğruna tarımı yok ettik. Ülkeye bir anlamda ihanet ettik. Ama ne yapalım patronlar öyle istedi.

Bir ülke; örf ve adetleri, dini cemaatleri, ırklar ve meslek gruplarının ortak kararı ve ortak  akıl ile kurulur ve saygı prensibi esasıyla adalet temelli inşa edilirse, devlet zengin, huzurlu, güçlü olur.  Osmanlı İmparatorluğu zamanında "üst akıl-kul" anlayışı Cumhuriyet döneminde sıradan insanlar için "devlet baba" anlayışına dönüşmüştür. Uzun süre bu anlayışıyla yönetilen bir sistem sonuç itibariyle üst kademelerde bulunan karar alıcıların verdiği kararların isabetli veya isabetsiz olması ile değerlendirilir. Yüz yıla ramak kala bir Cumhuriyet hala vatandaşlarında birliği inşa edemediyse bunda devlet kademesini yönetenlerin, etkin güçlerin (Siyasetçiler, yazarlar, şairler, bilim adamları, sanatçılar, imamlar, din adamı kimliği taşıyanlar) rolü oldukça büyüktür. Aldıkları kararlar sağlıklı olabilseydi, dengeli büyüme, bağımsız Türkiye ve terörsüz bir Türkiye'den bahsediyor olurduk. Devletler aileler gibidir, adaletle büyürler. Çalışmakla vücut bulurlar. Güçlenirler. Dolayısıyla yapılan hatalar, yüz yıla yakın kişi ve kişilerin hatalarıdır. Kimisi bildiğinden, kimisi bilmek istemediğinden, kimisinin de işine gelmediğinden hataları kabul etmezler. Ailede huzursuzluk halinde üyeler payına düşeni, huzur halinde de yine payına düşeni alır.

Dolayısıyla yapılan uygulamalar, kurulan sistemler başarıya ulaştıysa başarılıdır, denebilir. Dünyanın doğal sürecine  bakıldığında yaşanan iki dünya savaşının galipleri tarafından şekillendirilen bir dünya düzeni ve bu düzene ne derece karşı çıkma kabiliyetinizin olduğu tartışılır. Söz gelimi, Kıbrıs Harekâtı sebep sonuçları aşağı yukarı Osmanlının borçlarının bittiği tarihe denk gelir. Sıradan halkların gündemi ile Türkiye'de siyasetçilerin gerçek gündemi daima farklı olmuştur. Halklardan gerçekte gizlenen antlaşmalar var mıdır bilmiyorum ancak bu konuda halk arasında bu genel bir kanıdır. Gerçi Türkiye'de futbol milli maçları esnasında en az yirmi milyon Fatih Terim vardır. Belki hayatında asla futbol oynamamış kişiler futbolu Fatih Terim'den daha iyi bilmeleri mümkün değildir. Ama "bilmediğini bilmek" bir erdemdir. Erdem sahibi kişiler ancak bilmediğini bilmek gibi bir erdeme sahip olabilirler. Bu kişiler, sporda bilimde sanatta zanaatta yıllarca çalıştıktan sonra görerek deneyselliklerin kanıtlayarak ulaştıkları bir seviyeden sonra  ulaştıkları tavır değişikliği yaşar, tecrübeye saygı duyarlar.

Ancak, bir ülkede münevver takımı halkına yardımcı olması, ülkü birliği, hedef birliği aşılayamadığı gibi ülkenin insanlarının kutuplaşmasının önüne geçmek için canla başla uğraşması gerekmez miydi? Şayet o zıtlıkların sebebi ve de bu zıtlıklar üzerine inşa edilmiş tahtlarda oturmuyorlarsa.

Öbür tarafta; konu ile alakası yok ancak insanları ikna etmek için bir kaç yol var. Bu yollar din, milliyet, para. İnsanlar gücü severler, alışkanlıklarını değiştirmekten hoşlanmazlar. Milletin birçok ferdi ortada menfaatinden hoşlanır ancak maliyeti kimin ödediğini sorgulamaz. Ancak ortada genellikle bir hesap vardır. Ve bu hesap er geç ödenecektir. Milletin uyuşturulduğu "Üzümünü ye, bağını sorma" anlayışı zenginliklerin kaynağını sormaya manidir. "Su akarken, testini doldur" yine aynı şekilde fırsatını bulduğunda acıma ne var ne yok al. Fırsatçılık yap, manalarına gelen söz ve deyişlerdir. 2007 yılında şöyle düşünmüştüm. " Üretimde ciddi artışlar sağlanamamışken, anlayış değişmemişken iyimserliğe sebep olan zenginleşmenin millete rüşvet olarak verildiğini, bu rahatlığa alışan bir milletin ise kısa zamanda çöküşe sürükleneceğini"

Yemekler yendi, şimdi sofrayı toplama zamanı, boşları kaldırma zamanı. İyimserlik sona erdi.

Sonuç olarak; göçler, insanların köklü bağ kurmalarının önündeki engellerden biridir. Göçler halkın bağlarının zayıflatılması ile birlikte kişisel olarak, güçsüz ve her işte kullanılabilir hale getirilmesine hizmet eder. Bu durum; göç edilen bölgelerde umutsuzluk, gidilen büyük şehirlerde ucuz ve daha ucuz iş gücü demektir. Bu iş gücünün sadece sanayi, inşaat, turizm, ticaret gibi alanlarda olmadığını da göçü düzenleyen insanların bildiği önemli bir detaydır. Esas itibariyle güçsüz hale getirilen birey gittiği yerde her iş ve amaç için kullanılabilir hale getirilmiş de olur. Toplumsal bağları zedeleyen göçler, umutsuzluk ve umursamazlık, talan ve vur-kaç kültürünün oluşmasına da hizmet etmiş olur. Diğer yandan sahipsiz kalan bölge ve araziler, kullanım için mükemmel bir hale dönüştürülmüş de olur. Zenginliğin vatan sahibi olmak olduğu, çok uzun zaman sonra fark edilirse de iş işten geçmiş, tren raydan çıkmış olur. Olmasa iyiydi. Ama olduğu da iyi oldu, da kimin için?

"Göçerler, göçerler"

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..