Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Griden maviye bir İzmir günü

Griden maviye bir İzmir günü
 

Sabah erkenden gri bir İzmir gününe uyandım. Önce anlamadım, hava karanlıktı henüz, evlat kursa gideceği için erken kalkmıştım. Sonra, ağaran tanla birlikte ağarmayan havayı görünce farkına vardım ki hava gri. Hani şu sadece beynimim düşünebilen hücreleri ve aydınlık şehrimin körfezinden; mavilerinden yansıdığında sevdiğim gri. Yapacak bir şey yok. Keyifsiz keyifsiz ama keyifli işler yaptım evimle ilgili. İki gün önce temizlenmişti evim, ben de birkaç ayrıntıyla uğraştım; elbise dolabımın orta kısmında, kısa eteklerin alt tarafında kalan boş alanı “nasıl değerlendirip kullanabilirim” in derdindeydim ve buldum! Metal, ince ayakları olan ve şu sıra kullanmadığım taburemi yan yatırıp, oturulacak kısmı dolabın arka duvarına gelecek şekilde boş alana koydum. Ayakların üzerine de bir sepet yerleştirdim, içine kırmızı, pullu, pırıltılı bir kumaş serdim ve hemen düzgün katlanmayan ama yuvarlar gibi katladığım boğazlı, ince kazaklarımı koyuverdim; gül sepeti gibi oldu. Alt kısmına da katlayıp kot pantolonlarımı yerleştirince, pek sevindim pek. Ama ruhumdan hala griler yansıyor, geçmedi bir türlü.

Sonra, sonra… giysi raflarımı elden geçirdim; açık, koyu… en koyu mavileri bir yana, diğer renkleri bir yana koydum; ne de olsa raflar biraz boşalmıştı. Ayakkabılarımdan fazlalıkları kaldırdım, evimin girişi derli toplu oldu. Mutfak rafları onlarla ilgilenmediğim için üzülebilirdi, biraz da onlarla ilgilendim. Bir süredir, boşaldı diye yıkayıp, tezgahın altına koyduğum üç litrelik kavanozlarımı çıkarıp, yerlerine tencerelerimi rahat rahat yerleştirdim. Ve birden, gözlerim görmeyince grileri unuttum; karanlık olmuştu çünkü. Ama yüreğim unutmamış…

Telefon çaldı, sesine tutundum o sevdiğim arkadaşımın, maviye döner gibi oldum. Sonra sanki yağmur sesi duydum, evet griler suya dönüşmüş yağıyordu gecenin karanlığındaki aydınlık şehrimin üzerine. Bütün gün evden dışarı çıkmamıştım, üstelik mutlaka (!) alınması gereken bir şeyler vardı, ben de alışverişe gitmeye karar verdim. Ev giysilerimin üzerine o kocaman triko hırkamı giydim, başıma da beremi taktım, şemsiye ile uğraşamazdım. Kredi kartlarımı ve anahtarımı hırkamın kocaman cebine attım, biraz da bozuk para aldım ki almazsam biliyorum mutlaka gerekiyor, attım kendimi dışarı. Yanıma asıl ne aldığımı söylemedim. Yok, unuttuğumdan değil, kıskanmayın(!) diye. Çiğdem* doldurdum cebime ve yağmura aldırmadan çıtlaya çıtlaya, çekirdeklerini savura savura Tansaş’a yollandım. Hem de ne gidiş, yani gitmeyiş neredeyse. Olabildiğince yavaş adımlarla ve ara sıra da yüzümü yağmura çevirerek yürüdüm çünkü. Ben kendim bile inanamadım nasıl olup da o kadar yavaş yürüdüğüme ama cebimdeki bütün çiğdemleri, İnönü Cad.sinin hemen karşısına geçince, ara sokaktaki Tansaş mağazasına varana kadar bitirmeliydim. Son kalan üç beş taneyi de, mağazaya girmeden, kapısında çıtlayıp savurdum yağmur sularına.

Sonra bir güzel alışverişimi yaptım, mağaza neredeyse sadece bana aitti çünkü. Uzun süredir böyle sakin bir zamanına rastlamamıştım. Bunu kasiyere de söyledim, aldıklarımı sakin sakin poşetlere yerleştirirken ve şanslı olduğumu düşünerek. Meğer, o saatlerde oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş derbi maçı nedeniyle boşmuş mağaza. Olsun, mağaza sadece benim için açıkmış gibi alışverişimi yaptım ya, önemli olan buydu. Dönüşte çiğdem yoktu ama poşetlerim çok ağırdı(!) Yağmur yağıyor olsa da hızlı yürüyemezdim.

Evime geldiğimde, grilikten eser kalmamıştı yüreğimde, gecenin geçi de olsa, bir güzel çay demledim; sevgiyle. Çayımı küçük cam bardağımla peş peşe içerken, oturup bu günceyi yazmak istedim ama bu sefer ne yazının ne çayın keyfi tam çıkacaktı ben de yazmaktan vazgeçtim. Ama bugün, “Hatalarım…” yazıma yorum yapan Sayın Gülpembe’yi okuyunca, griden maviye, gündüzden geceye dönüşen dünümü; bir İzmir günümü yazmasam olmazdı.

Sevgili Gülpembe, size ve satırlarımı okuyup, benimle şehrimi paylaşan herkese; kucak dolusu sevgiler; aydınlık şehrimden yansıyan mavilerle.

*Çiğdem: Ay çekirdeği. “Çiğdem” i, başta İzmirliler olmak üzere bu yöre insanı söyler.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..