Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '09

 
Kategori
İnançlar
 

Günümüzde köleler var mı?

Günümüzde köleler var mı?
 

Dinozorlar da çok güçlüydüler


Teorik veya yasal olarak artık kölelik yok, kölecilik yasak! Kölelik dünya çapında 60 yıl önce yasaklandı. Ama 21.yy başında dünyadaki köle sayısı 27 milyondu.

Geçmişteki, Yunan-Roma tarzı kölecilik, yani, gemilerle getirilen, tarlalarda çalışarak üretimi sağlayan, 5-10 yıl yaşayabilen köleler Asya’da veya Orta Doğu’da, Anadolu’da var olmamıştır. Mısır piramitlerini yapanlar da büyük ölçüde sömürülen köylülerdir. Osmanlı zamanında konak-saray hizmetlerinde kullanılan zamanımızın Ukraynalı, Tayvanlı hizmetçi modası gibi- satın alınmış olanlar varsa da, yaşam koşulları ABD’nin ve Avrupa’nın zenginliğinin kaynağı olan kölelerin yaşamı veya sayısı ile karşılaştırılamaz. Osmanlı’da, Haremdeki kadınlar da, seks köleleri değil, satın alındıktan sonra eğitim verilen, dil, din öğretilen, sarayın hesap kitap işlerine bakan, devşirme yöneticilere eş, Osmanlı padişahlarına ana olan kadınlardır.

Müslümanlığın demokrasi ile bağdaşamayacağı, çünkü Kur’an’da kölelerden ve cariyelerden bahsedilmesi, İslam’ın köleliği normal kabul ettiği, özendirdiği iftirasına dayanak yapılmıştır. Ama geçmişte olduğu gibi, günümüzde de köleler çok büyük bir çoğunlukla, Müslüman değil. Kur’an’ın kölelikle mücadelesi için önerileri de görmezden geliniyor.

Cariyeler, zevk ve eğlence aracı olarak sahip olunup kullanılan kadınlar; köleler ise, işlerde çalıştırmak için sahip olunan erkekler veya kadınlardır. Kur’an’da “cariye” kelimesinin geçmediği, kadın kölelerden söz edildiği belirtilmektedir.

Kur’an inananları köle ve cariye sahibi olmaya da, yoksulluğa ve güçsüzlüğe de özendirmez. Özgürlüğe, özgürlük vermeye, çalışmaya, muhtaç olmamaya, çeşitli nedenlerle gücü yetmeyenler ve ihtiyaç sahipleri için bir şeyler yapabilecek güce sahip olmaya özendirir.

Geçmiş dönemlerde köleler, herhangi bir mal gibi, birileri tarafından para ödenerek alınmış kişilerdi. Kur’an bir günden ertesi güne insanların bu “mallarını” ellerinden çıkarmaları için zorlamak ve çatışma çıkarmak yerine, hem insanlar gidecek başka bir yer, yapacak başka bir iş bulduktan sonra, hem de kölelerine özgürlük veren sahiplerini onurlandırarak, bu durumu süreç içinde ortadan kaldırmak için öneriler getirir.

Çoğunlukla işlenen suça karşılık bir tazminat olarak kölelere özgürlüklerinin verilmesini; özgürlüğüne kavuşmak isteyenler için zekâttan pay ayrılmasını; kadın kölelerle eş olarak evlenilmesini, onların artık özgür bireyler olarak topluma kazandırılmasını özendirir. (Hatta özgür bırakılmış kölelerin efendileri ile eşit seviyeye gelmesi, İslam öncesi dönemin ayrıcalıklı kesimi tarafından kabul edilemez bulunmuş, Hz. şeytan Muaviye, Hz. Ali’ye, Peygamber soyuna düşman olanlardan kolayca çok sayıda taraftar edinmiştir. Nitekim Muaviye başa geçtikten sonra Arap olanlarla olmayanların aynı kaldırımda yürümeleri, evlenmeleri yasaklanmış, insanlar arasında ayrım tekrar başlamıştır.)

Ama yine de köleler evlenirlerken hür kadınlar gibi kendi kararlarıyla değil, sahiplerinin izniyle evlenirler. Kur’an’da “hep birbirinizdensiniz” denilerek, köle ile hür insan arasında özde bir fark olmadığı vurgulanmıştır.

Ama yine de kölelerin evlenmeleri için karar ve izin verenlerin o insanların sahibi durumundaki kişiler olmaları; bu insanların çoğunun küçük yaşta aileden koparılmış olmaları; büyüme koşulları ve alışkanlıkları göz önünde tutularak -evlenerek her ne kadar bağımsızlık ve saygınlık kazanmış olsalar da- eşlerine sadık olamamalarının bir ölçüde hoş görülmesi istenmiştir.

Çünkü köle kadının sahibinin, kadının evlenmesine izin verdiği kişi kadının gerçekte evlenmek istediği kişi olabilir de, olmayabilir de. Onun için bu eski köleler fuhuş yaparlarsa verilecek ceza diğer kadınlara uygulananın yarısıdır.

Buna bağlı olarak da Kur’an’ın kölelerin hem varlığını, hem de ikinci sınıf insanlar olarak eşitliğe aykırı bir anlayışı kabul ettiği ileri sürülür.

Kur’an’daki bu yorumu anlamak için belki bugün çocuk yaştan başlayarak fuhuş sektöründe çalışan, çalıştırılan kadınlar üzerinde düşünmek yararlıdır: Hangi koşullarda büyümüşlerdir ve alışkanlıkları sadece kendi suçları veya doğuştan sahip oldukları kötü genetik özellikleri midir?

Buna bir de çok istemedikleri birisiyle evlendirilmiş olabilecekleri olasılığı eklenince cezanın yarı yarıya azaltılmış olması aşağılama mıdır, adalet midir?

İnsanları onlarla, mehirlerini vererek evlenmeye özendirmek onların hep öyle kalmalarını ve sayılarının artmasını mı amaçlar, yoksa başka türlü bir yaşam için bir şans vermek midir?

(Bu yarım ceza ayrıca zina yapan kadını taşlayarak öldürme, recm cezasının olmadığının bir başka kanıtıdır. Yarım ölüm cezası, yarı ölmüş bir insandan söz edilemez.) <ı>

<ı>

<ı>“inanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, anlaşmalarının akde bağladığı genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı uygulanacaktır.”(Nisa, 98/4, 25)

Kölelerin hürriyetine kavuşması için de, kölenin eğer özgürlüğüne kavuşmak için yeterli parası yoksa kendisine bağımlı bulunduğu kişinin, üzerinde anlaşılmış olan özgürlük bedelini, daha sonra eski köle tarafından çalışılıp kazanılmak ve eski efendisine ödenmek üzere, borç olarak verilmesini önerir.

<ı>“Size bağımlı olanlardan, hürriyetini satın almak isteyenlerin, kendilerinde iyi hal görürseniz, onlarla yazılı anlaşma yapın. Allah’ın verdiği malından siz de onlara verin.”(Nur, 102/24, 33)

<ı>“O’nun ayetlerinden biri de, kendilerine ısınasınız ve aranıza sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden sizin için eşler yaratmasıdır. Bunda iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır.”(Rum, 84/30, 21)

İnsanın gönlünün ısınmadığı kişiden eş olmaz. Onun için, kendi kararları ile değil, başkalarının kararı ile evlendikleri için fuhuş yaparlarsa eski kölelere uygulanacak ceza bile yarı yarıyadır.

Günümüzde ise hala aileler kendi öz çocuklarını başlık parası karşılığı satıyorlar.

Değiş tokuş (berdel) yapabiliyorlar.

Boşanmasına izin vermiyorlar.

İstemedikleri insanla zorla evlendiriyorlar.

Değil fuhuş yapmak, şöyle giyindi, böyle dedi, ya da ailenin istediğini değil, başkasını sevdi diye kendi öz evlatlarını katlediyorlar.

İnsanım diye ve üstelik Müslümanım diye geçiniyorlar?
Ancak onların, dünyada, ailedeki 18 yaşından küçük birine suçu yıkıp kurtulsalar da, ahirette verecekleri hesabı unutmamaları gerekir.

<ı>“Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah’a iftira ederek, Allah’ın kendilerine verdiği rızkları haramlaştıranlar hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır.” (En’am, 55/6, 140)

Günümüzde, yine yüz binlerce kadın birilerinin sermayesidir. Ama pazarlayan belki vergi yükümlüsü olmuş ve böylece olay çağdaş bir yoruma ulaştırılmıştır. Dünyanın pek çok yerinde kalacak yer ve yemek karşılığı çalışan milyonlarca insan vardır. İsimleri işçidir, ama sonuçta bu insanlarla, kölelerin çalışma ve yaşam koşulları arasında çok fazla fark yoktur. İnsanlar daha iyi olanaklar varken bu koşulları seçmemişlerdir. Bütün bunları, artık köle veya cariye olarak adlandırılmıyorlar ve bu işleri özgür iradeleri ile seçmiştir diye yok saymak belki insanın kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Ama hepsi o kadar!

Çağımız, üstelik kölenin “kullan, bozuldu-yıprandı at” seviyesinde en ucuz ve en çok olduğu dönemi yaşıyor:

Çin’de yaklaşık 200 milyon gezgin işçi vardır. Haftada yedi gün, günde 14-16 saat çalışma karşılığı aldıkları ortalama aylık ücret 60-70 avrodur.

Hindistan’da tefecilerden alınan ve ödenemeyen borç para karşılığı ailece, boğaz tokluğu ve harçlık kadar paraya, günde 16 saat çalıştırılan insanlar vardır.

Kaçırılan, aileleri tarafından satılan milyonlarca kadın ve çocuk seks tacirlerinin malı olarak yaşamlarını sürdürmektedir.

1960’da, dünyada en zengin % 20’lik kesim ile en yoksul % 20’lik kesim arasında 30 kat olan farkın şimdi 250 kat olduğu hesaplanıyor.

(Globalizme ayak uydurulmaya çalışılan politikalar sonucu Türkiye’de de 2002 yılında 85, 68 katrilyon TL olan iç-dış kamu borcu, 2006 yılına gelinceye kadar 367, 2 katrilyon TL’na çıkmıştır.)

Dünya çapında ise, en zengin % 1’lik kesim tüm dünyadaki toplam servetin % 40’ına sahiptir. En zengin %10’luk dilim ise, dünyadaki servetin %85’ine sahip olup, geri kalan %15’lik serveti dünya nüfusunun %90’ı paylaşmaktadır.

(Türkiye’de de bankalardaki şahıs hesaplarında bulunan toplam paranın, %40’ının yani yaklaşık yarısının, sadece 19.000 kişiye ait olduğu belirtilmektedir. )

Böyle bir adaletsiz durumda yoksulluğun ve kölelerin olmaması mümkün değildir.

Dünyadaki gelir dağılımı biraz daha bozulup, gelir seviyesi biraz daha düşünce küreselleşme balonu patlayacaktır.

Ancak zannedildiği gibi en küçükler değil, dünya durdukça duracağı zannedilen en büyükler gidecektir. Unutmamalıdır ki, Roma, Osmanlı diğer imparatorluklar yıkıldı. Kabileler hala var. Hatta bir nükleer savaş durumunda sadece -nükleer silahlarla dünyayı yok edecek olan -uygarlıktan uzak ilkel kabilelerin, nükleer tehdidin dışında kalarak yaşamaya devam edebileceği tahmin ediliyor. Tarihte, yine tüketim ihtiyacı büyük olan dinozorlar yok oldu. Azla yetinebilen küçük canlılar yaşamaya devam etti.

En büyük, en çok tüketmek zorunda kalan, dünyanın efendisi olmak, hatta birkaç yüz firma ve zenginle tüm dünyayı yönetmek isteyenler gerçekte kendi sonlarını hazırladıklarını fark etmiyorlar! Zamanı gelince yapılan yanlış öğrenilecek, ama büyük bir olasılıkla artık iş işten geçmiş olacak.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..