Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '11

 
Kategori
Güncel
 

Haber - Cüce gönül

Haber - Cüce gönül
 

Internetten alıntı


Birbirinden farklı tandanslarda birkaç ciddi haber kaynağından gün boyunca haberler gelir e-postama. 

Hem dünyada, hem de ülkemde gündemin içinde olurum böylece.

Farklı görüşlerden olduğu için de haberin doğruluğu hakkında doğru muhakeme ederek, doğru veri elde edebilme fırsatı vermiş olurum kendime.

Muhakeme? Yani, düşünürüm…enine boyuna, toplaya çıkara, çarpa böle, hemen hemen her veri, her haber üzerine, her an… gereğine, önemine göre kısa ya da uzun. 

Çünkü bir “bilgi”dir bu. Ve ben bilmemekteyim. 

Tabii o arada şunu da bilmemekteyim, acaba doğru bir bilgi mi bu, yanlış mı? 

Düşünürüm haliyle, nasıl düşünmeyeyim?

Bir de zaten bilirim ki, düşünmedikçe doğru/yanlış’ın da ötesinde, iyi bir durum mu bu, kötü bir durum mu; ve niye öyle olmuş, nasıl olmuşta bu olmuş, nasıl olur da böyle olur? Bunları da bilemem. Hatta en önemlisi, bu olunca peki, benim durumum ne? Ben hangi konumdayım, böyle bir şey olduğuna göre? Beni ilgilendiriyor mu, ne kadar ilgilendiriyor? Acaba ben ne yapmalıyım bu duruma göre, nasıl yapmalıyım, ve de niye? Çünkü bir şey yapmamam mümkün değil, insanım. İnsan her an mutlaka birşeyler yapmakta. 

Düşünürüm tabi… düşünmemek mümkün mü?

Bir defa herşeyden önce kendimi korumak zorundayım, etrafımda ne oluyor, ne bitiyor… kim kimdir, ne nedir, nasıldır, niyedir… bilmek zorundayım. 

İnsanları da, kendimi de seviyorum çünkü. Ben seviyorum ama, bakalım herkes de insanı, beni seviyor mu… di mi, ama? Bilmek zorundayız, düşünmek zorundayız.

Korumak zorundayız, hem kendimizi hem de elimizden geldiğince bütün insanları… en azından hakedenleri. 

Çünkü insanım ve bir başıma değilim, olamam da, insanlar arasındayım.
Yapan ben olmasam bile, her insanın her yaptığı, her olan biten, tüm “insanlığı”, yani beni de içine almakta sonuçta! Zira her insan istese de istemese de insanlığın içinde.

Her bilgi, her veri, her olay üzerinde başka çarem yok, düşünmek zorundayım.
Böylece, her gün kendi bulunduğum noktada, beni çevreleyen hem evrensel, hem de ülkesel, nasıl koşullar içinde/altında olduğuma dair çok diri, taze ve gerçek, olabildiğince doğru bilgi edinmiş olurum.

Evet, insanım çünkü… ve insanlarla bir aradayım. Üstelik, yine insan belirliyor insanlığın gidişatını. Ve insanlık nereye gidiyorsa, ben istemesem de, ister istemez ben de oraya gideceğim, sürükleneceğim, her insan gibi. Ben de o insanlığın içinde bir “bireyim” sonuçta. Bu da çok doğaldır ki, insanı, yani beni de ilgilendirmeyecek de kimi ilgilendirecek? 

İnsan düşünmek zorunda! 

İnsan bilmek zorunda! 

İnsan ilgilenmek zorunda! 

Yanlışa sürüklenmemeliyiz… yanlışa dur demeliyiz. 

Kendimizi korumalıyız.

****

İşte az önce de bir haber düştü e-postama… 

Başbakanın konvoyu geçerken, yolda arkadaşlarıyla yürümekte olan üniversite öğrencisi bir genç kız, insiyaki olarak birden konvoyu farkedip, araçların hızı, çokluğu ve büyüklüğünü görünce, gayet insani bir refleksle, “Oha arabalara bak kocaman” demiş. Bunu duyan korumalar da, hemen duruma müdahale ediyor, başbakana küfür ettin gerekçesiyle, genç kızımız alıkonuyor, nüfüs kağıdına el konup, koruma aracına kilitleniyor, ve genç kız “ben küfür etmedim, sadece o şaşkınlıkla şöyle dedim” dese bile dinleyen kim… Hatta ısrarla “küfür ettin mi, doğru söyle” deniyor, (baskıya bakınız… ve yani demek ki korumalar zaten bir küfür duymamış bile ki esasen- soruyor) akabinde de der top edilip karakola götürülüyor, orada da pek tabii ki yine sorgu, dolayısıyla da baskı yine devam, 7 saat göz altında tutuluyor suçlu ve tutuklu gibi ve başbakana hakaretten dava açılması söz konusu.

****

El insaf diyorum! Nasıl düşünmeyeyim? Ben bu ülkedeyim. 

Üstelik ilk kez olmuyor böyle şeyler. 

Ve bu korumalar, başbakan koruması… Yani emri bir bakıma da benim ülkemi yöneten başbakanımdan alıyorlar. 

Ne için koruyacak başbakanımı? 

Dikkatinizi çekerim: Fiziksel bir zarar gelmemesi için. 

Koruma’nın görevi budur. 

Ve emir veriyor, koruyun beni… ya da korusunlar beni! 

Olur a çıkar meczubun biri, saldırır maldırır, artık bıçakla mı, tank tüfek topla mı, hayati tehlike bile olabilir, Allah korusun. 

Sonuçta bir liderdir o, önemli biridir. Haklıdır. 

Fiziksel olarak, hele de canı mutlaka korunmalıdır.

O bir yerden bir yere giderken, çıkıp kürsüde halkına, insanlarına doğruları anlatırken, ya da halkının arasında “hemdost” vatandaşının derdini dinlerken, derdi kederi, sevinci çözümü “hepbir” elele birlikte paylaşıp onlarla “her dem” “yek vücut” olurken, dikkatini halkına verip halkıyla mı bütünleşecek, bunlarla mı uğraşacak, yoksa kendini mi koruyacak… di mi ama? 

Fiziksel olarak, canı, hayatı profesyonelce korunmalıdır elbette. 

Başbakanımın hayati, cismani, bedeni varlığı korunmayacak da kiminki korunacak? 

Korumalar da emre itaat edeceklerdir haliyle. 

Herhalde böyledir. 

Zira başbakanım manevi haklarını zaten kendi korur. 

Ehliyetli biridir. Öyledir ki başbakan olmuştur. 

Duygularını, düşüncelerini, kişilik ve özlük haklarını korumaktan aciz değildir. 

Ve ey koruma, sen bilmiyor musun ki, benim başbakanım bu ehliyete haizdir! 

Kendi manevi ve kişilik haklarını korumaktan aciz midir ki, sen korumaya kalkıyorsun manevi haklarını da utanmadan! Kimsin sen, sana ne oluyor! Kim zannediyorsun sen kendini! 

Hayret bişeydir, bu ne kendini bilmezlik, had, hak, hukuk bilmezlik, bu ne densizlik, ne rezilliktir!! 

Sevgili başbakanıma ne büyük bir saygısızlıktır bu!!! 

Başbakanıma laf söyletmem! Ona göre!!

****

Ama bazı başabakanlar vardır ki korumalarının bu had bilmezliğini farketmezler bile. 

Çünkü o kadar meşguldürler ki halkıyla, insanlarıyla… nasıl farketsinler… 

Bizim ülkedeki korumalar ise... hatta korumamalar bile kraldan çok kralcı olduğu için… Başbakanı halkından korurlar… 

Akılları sıra! 

Hiç düşünmezler ki… hatta bazı yerlerdeki başbakanlar bile düşünmezler ki… Onlar o halkın başbakanıdırlar zaten. Halkından korkuyorsan, o halkı yönetmek ya da başbakanı korumak senin neyine; yönetme, koruma daha iyidir. Zaten yönetmiyorsun, korumuyorsun; yönetemiyorsun koruyamıyorsun demektir!

****

Demek ki o ülkede her an, herkesin başına, herşey gelebilir. 

Benim bu haberden, bu bilgiden, bu olaydan çıkardığım sonuç budur. 

Ve her zaman söylediğim gibi herşeyin en temelinde sadece “bilmemek” yatar.
İnsanın her ne gelirse başına sadece “bilmemekten”, yani korkudan gelir. 

Başkaları bilmiyorsa, başkaları korkuyorsa, bu yine böyledir. 

Başbakanların da öyle. 

Korumaların da öyle! 

Çünkü bilmedikleri için zaten “korkar” insanlar. 

Dikkat edin, insan daima bilmediği zaman, bilmediği şeyler için ve ancak bilmediği bir şeyler varsa korkar sadece. 

Bu bir başbakansa da eğer, yönettiği halkın içinde, kim dost kim düşman bilemeyince, haliyle koruma ordusuyla dolaşır tabii halkın içinde bile.
Keşke bilebilse... 

Çünkü ilginçtir, yine dikkat edin ve şöyle bir aklınızdan geçirin tüm insanlık tarihini, göreceksiniz, en büyük kötülükleri, en çok korkan insanlar yapar daima.

****

Ama insanız işte sonuçta… ve biliriz ki bazı şeyler bilenemez de. Evet, haklıdır yani nasıl dolaşsın bir lider, korumasız. Çünkü insan bu, kavun değil ki, koklayasın da bilesin. 

Üstelik bilsek bile, bir bilgi, iyiye de kullanılabilir kötüye de… 

Yani bilir olmak da yetmez insana. 

Bildiği herhangi bir şeyi, pekala bir başka insanın aleyhine, onun zararına kullanabilir bir insan veya diğeri.

Dolayısıyla iyiyi yapmaya, doğruyu yapmaya “istek” de olması gerek insanda.
Bunun adına da zaten diyoruz ki, “iyi niyet”! 

İyi niyet de ancak, insanı sevmekle olur zaten.

Seviyorsa insanı, insanın başına kötü bir şey gelsin, zarar görsün istemez insanoğlu. 

İnsanlarını seven, iyi niyetli insanlar, insanlarının başına kötü bir şey, bir zarar gelmeyecek şekilde yaparlar her yaptıklarını… Yardımcıdırlar, faydalıdırlar insana, yardımseverdirler de. Bunlara da, yüce gönüllü deriz genellikle. 

Ama sevmiyorsa, insanlar zarar görse de ne gam… Yani, kötü niyet işte! Kötülük. 

Ayrıca belki kibir, bencillik, hatta asıl, güvensizlik zaten… Kendine güvenmez ki, başkalarına da güvensin. Bilmiyor ki, nasıl güvensin. Bencil ama, yanılıyor; bilmiyor ki, kendini nasıl sevsin; kendini bile sevmiyor ki, başkasını nasıl sevsin!

O zaman, böyle şeyler de olağan olur tabi, nasıl olmasın? 

Bilmemekten de öte, asıl, sevgisizliktir, sevmemektir bunun adı. 

Kaldı ki, sevgi de zaten bir bilgidir, bir veridir, bir bilinçtir, duyunçtur, bir istenç. 

Duyunç’a dair bir bilinci ve istenci hissediş! Ki adına kah vicdan denir, kah gönüldenir ve sadece zalim olmayanlarda, zulmetmeyenlerde bulunur.

****

Bir ülke düşünün ki o ülke, halkını sevmeyenlerce, halkından korkanlarca yönetiliyor, korunuyor… Korunuyor mu gerçekten?

Buraya kadar hiç şaşırmıyorum da, ama bir tek şu: 

Siz ey insanlarım, sizi sevmeyeni nasıl sevebiliyorsunuz, ve sizden korkanın korkusundan nasıl korkmuyorsunuz, ben ona hayret ediyorum! 

Yüce gönüllü olmayanı sevmeye, yüce gönüllü olmak bile yetmiyor, vicdan el vermiyor zira! 

Korkudan, korkmamaya da bilinç izin vermez zaten ve şöyle der insana:
Asıl korkmaktan korkmalı! 

Cüce gönülleri yüceltmeyin!

Filiz Alev
28.04.2011 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..