Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hadi, bir yemek yapalım!

Hadi, bir yemek yapalım!
 

Kaynak: İnternet


Listeler teslim edildi, Cumhurbaşkanı Barolar Birliğine savaş açtı, “Türk Akımı” adı Yunanistan’ı rahatsız etti diye ana başlıklarla geçtiğimiz günün özetini verdikten sonra gelin daha bizden olan konulara eğilelim: mesela, iki çocuklu bir ailenin bir günlük yemek programını yapalım.

İşe kahvaltı ile başlayalım; ekmek illere göre değişiklik gösterse de ortalama 1 TL diyelim; bildiğimiz “Beyaz ekmek”, hani hiçbir doktorun önermediği cinsten olanı; önerilenlerin fiyatı 5 TL falan... 

Peynir yakışır kahvaltıya, (gerçi Amerikalılar et falan yiyorlar ama, bizim kahvaltı kültürümüz bu! Ki; kahvaltıda da et yemeğe kalksak... Oooo... Şey gibi; çocuk arkadaşına demiş ki dedem nasıl güzel uluma taklidi yapıyor, bir bilsen! “Hadi ya!” demiş öbür çocuk, biraz da dudak büzmüş... “Gel“ demiş bizimki, gel de kendin gör!

Dedenin yanına gitmişler, torun sormuş: Dede, siz ninemle ne zamandır birlikte olmadınız?

Dede yanıtlamış: Oooooouvvvvvvooooo!)

(Bizimkiler eti bırakın kahvaltıda, ayda, üç kez öğle ya da akşam yemeğinde bulduklarında Survivor’da çikolatalı-vişneli pasta ödülü kazanmış gibi oluyorlar!)

Peynir dedik, en dandik peynir 20 TL, peynir ile benzerliği benzerliği epey tartuışmalı olduğundan, bir gömlek üstünü almak istesen, 30 Tl!

Hani, çocukluğumuzda yediğimiz peynirleri almak istersek 40/50 TL arasını gözden çıkarmamız gerekir!

Gelelim zeytine; çocukluğumuzun en belirgin tercihlerindendi; yeşil mi siyah mı? Aslında peynir ve yumurta, domates-salatalık, reçel, bal varken pek de yüzüne bakmazdık!

Zeytinin kilosu olmuş 15/20 TL!

Yumurtanın en ucuzu 50 kuruş; domates 5 TL, biber-salatalık 7 TL...

En dandik balın kilosu 25/30 TL...

Ayy, şiştim!

İki çocuklu bir ailenin sabah kahvaltısını hesaplayın!

******

Öğle yemeğinde sebze yedirelim, mesela tam mevsimi: Enginar!

İzmir gibi enginar bolluğu yaşanan yerde bile tanesi 4 TL! Yeşil soğanın demeti 3, bit kadar dereotunun demeti 1 TL!      

İçine konulacak zeytinyağının litresi 15 TL, pirincin kilosu, ki en ucuzu, 5 TL; pişirme için harcanan ısının bedeli en az 5 TL, ayy, içim şişti! Tuzunu, bir kaşık şekerini, kilosu beş liraya dayanan limonu falan sayamayacağım!

Yanına bir makarna yapmak gerek, tek başına da yenmez ki bu meret! (Çocuklar için...)

Bir paket makarna yaklaşık 2TL, haşlanması için harcanan ısı, diyelim ki, 3 TL. Harcanan suyu, tuzu, yağı falan geçtim, bunların bir de temizlenme bedeli var!

Bulaşık makinasına koysan ya da elde yıkasan; hangisi daha ekonomik olur diye düşünürken sen, birileri açıklamalar yapıyor: Yok onu yapma, yok, yokkkk! Asıl bunu yapma! Sağlığına çok zararlı!

******

Geldik akşamüstüne... (Bir süredir evdeyim ya, çalışan anneler kusuruma bakmasınlar örneklemelerim için, yoksa kendilerini en iyi anlayanlardan biriyim!)

Bir bardak portakal suyu içirmek istesen çocuğuna, yanında bir dilim kek, mesela; en dandik portakalın kilosu 4 TL, bir dilim kekin maliyeti, en ucuzundan, 3 TL! Kaç portakaldan bir bardak portakal suyu çıkar biliyor musun? En azından 4/5 tanesinden...

******

Akşam yemeğine gelirsek... Kilosu 35/40 TL arası olan ucuz kıymadan (organik olanlarının kilosu 50/60 TL arası) 200 gr. kadar koyarak kilosu 3 TL olan kuru soğandan bir tanesi ile pembeleştirip, kilosu en az 5 TL olan patatesleri de ekleyerek, ateş değeri en azından 4 TL olan ocakta pişirirken içine bir miktar yağ, tuz, karabiber, biraz da kırmızı pul biber ekleyeceğiz ki; bakınız bunların maliyetini hesaplayacak mecalim kalmadı!

Yanına bir  pilav yapılırsa anca yeter diye düşünen anne 2 bardak pirinçten pilav yapmaya kalktığında harcanan ısı, en ucuz pirincin kilo fiyatı, yağı, tuzu falan derken...

Bir de salata yapmaya kalkıştıklarında var ya: Marulun en cılızı 4, az biraz semirmişi 5 lira!

Arkadaş; en sevilmeyen sebze olarak literatürlere geçen “Kereviz”in bile kilosu 8 TL!

******

Eeee, bu ailenin büyükleri “Biz tatlı sevmeyiz!” dese de, çocukların canı tatlı istemeyecek mi?

En basit tatlı: Puding!

Hiçbir doktorun önermediği “Hazır yiyeceklerin” en ekonomik ve kolay olanı!...

Zararlı falan, ama, bak bu zarar için bile kaç para ödeniyor!

Bir peketi 1 TL diyelim, içine koyacağın sütün maliyeti 2 TL, pişirmek için harcanan ısı için 2 TL diyelim, ortaya çıkan bit kadar dört kaseye anca sığar!

Bunların yıkanma maliyetini de koyalım...

Çok mu sıkıldınız?

Sıkılın!

Bunlar yaşanılan gerçekler!...

******

Dahası da var; elektriği, suyu, çöp vergisi, tv vergisi, iletişim vergisi...

Sağlık katkı payı...

******

Biz bunlarla cebelleşip de hayatımızı idame ettirmeye çalışırken “Kaya tuzu kullanın” diyorlar; kilosu 30 TL!

Biz, çocuklarımızı okula aç göndermemek için uğraşırken, bıldırcın çiftlikleri kuruyor birileri; bizlerin ulaşması mümkün olmayan kalitede bıldırcın yumurtalarının Karadeniz’in yaylalarından elde edilen nadir bal ile karıştırılıp da kendilerine, çocuklarına, torunlarına şifa olsun diye yine çiftliklerinde yetiştirilen hayvanların sütleri ile çırptırıp, afiyetle içiyorlar!

Afiyet olsun!

******

Lakin, bir ay çalışıp da 1000 TL.yi ancak kazanan bu ülkenin işçisi, üniversite mezunu ve dahi bu parayı bile bulamayan milynolarca işsizi... Emeklisi...

“Karne ile ekmek alınıyordu” diye yaşadığımız güne şükretmemizi isteyen zihniyet; Dünya savaşı sırasında, elinde parası bile olsa, herkes karne ile ekmek aldı!

Hiç kimse bundan gocunmadı! Zira “İnandıkları bir gerçek vardı! Vatan ve vatanı için çabalayan, başaran; ne köylüyü ne de emekçiyi ezmeyi aklından bile geçirmeyen bir kumandan!

O kumandan ki Köy Enstitülerini kurdu, zirai kalkınmayı başlattı; saman ithal eden ülke haline gelmemiz bağzıları(!) için bir şey ifade etmese de...

Düşünen insan az kaldı şekerim, o yüzden!

(Okul kitaplarına şöyle bir göz atmak yeterli; ilkokul 2. sınıfta okuduğumuz kitaplar orta öğretim sekizinci sınıflara; orta öğretimde okuduklarımız ise lise öğrencilerine okutuluyor!)

(Demeyeyim diyorum; demeden de açıklanmıyor ki içinde olduğumuz durum! Din kültürü dersleri fazlasıyla önem taşımaya başladıkça, Türkçe okul kitaplarındaki “yazı formları” büyüyor!

İlkokul birinci sınıfta okuduğumuz kitabın “harf büyüklüğünü” bugün okunan lise kitaplarında gördüğümde duruma aymıştım!

İri puntolarla yazılan ilkokul birinci sınıf kitaplarından sonra okul kitaplarındaki yazı puntoları yavaş-yavaş düşürülürdü.

Nedeni ise öğretmeye yardımcı olduktan sonra okumaya geçişti; ki okunacak, öğrenilecek çok şey vardı... Öğretme idealinde olan öğretmenler de... )

Küçük puntolu yazılar ya kitaplarda vardır ya da gazetelerin köşe yazarlarında...

Maksadı öğretmek olan öğretmenler iri puntolu harflerle okuma-yazmayı öğrettikten sonra yavaş-yavaş puntoları küçültür, dağarcığı çoğaltırdı!

Sistem böyle kurulmuştu; bu sistem ile eğitilen biri olarak hiçbir dershane veya kursa para ödemeden, kendi kendime üniversiteyi kazanmıştım!

******

Konu konuyu açıyor, oradan-buradan derken nerelere geliyor insan!

Bir şekilde, salça-ekmek yenen günler geliyor insanın gözünün önüne...

Yine de ne vardı, biliyor musunuz? Bir mutluluk, bir umut!

Hayat, siyasetten kurulu değildi; siyaset ile ilgilenilirdi ama kimse “Siyasi kişilik taşıyan” birinden nefret etmezdi!

Siyah-beyaz televizyonlarda demeç verdiklerinde dikkatle dinlerler, kendi akıl süzgeçlerinden süzerlerdi!

“Hadi yaa, yine sallıyor!” dendiğine tanık olmadım!

******

Gün bugün, valla bak; şahsen, dinleyemiyorum!

Bir vatandaşın günlük yiyeceği hakkında konuşsa, elinize geçen para ile valla da yaşarsınız dese, bir reçete verse...

Yalnızca Rabia’ya ağlamayıp, Suriyelilere kol-kanat gereken kendi vatandaşını unutmadığını bir gösterse yaa...

Yok yaa!

Hangi mert bu para ile yaşar gider?

Bankalar da boş yere değil, peşimizde dolanıyorlar!

******

Dağda taşta yetişen semizoyunun demeti 4 TL, bir demeti bir kişye anca yeter, çocuklar yarım porsiyon yeseler, üç demet almak gerek...

Bir baş soğan doğramak, bir miktar yağ katmak, tat versin diye bir domates rendelemek, piştikçe eridiği için bir tutam pirinç ile çoğaltmak gerek...

Tuzun, bulaşıkların yıkanma maliyetini hesaba katmıyorum!

Oysa; ellerimizi yıkadığımız sabun, su, kurulandığımız havlu...

Tuvalet kağıtları...

Hadi; asgari ücretli, emekli maaşlı, öğretmenin geliri, üniversite mezunu gencin kazancı ile kaç sofra kurulabilir?

Kaç karın doyabilir?

******

Doymakla meşgul iken halk; nasıl becerebilirim diye çırpınırken, doktorlar onu öyle yemeyin, bunu böyle tüketmeyin diyorlar ya...

Bu arada kaçak saray arazisi içinde doğal besi çiftlikleri kuruluyor ya...

Bildiğin kuru soğanın kilosuna 3 TL ödeyen halk nasıl oluyor da gıkını çıkartmıyor?

******

Yeterince et, balık, tereyağı, yoğurt; bal, badem, ceviz falan yiyemediklerinden olsa gerek!

Hocalar diyor ya; Omega 3, 6, kavrulmamış badem, ceviz, fındık; manda sütü, somon balığı...

Valla; benden söylemesi... Bulsalar yerler!

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..