Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Haftanın en sevdiğim günleri

Bir elin parmakları aynı mı sizce? Değil tabi. Peki ya bir haftanın günleri? Bir haftanın günleri de elin parmakları gibi aynı değil. Neden farklı önemler yükleriz günlere bilmem ama yükleriz işte. Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar. Hepsi aynı gibi aslında. Hepsi 24 saat. Hepsi aynı haftanın içinde bulunuyor. Ama gerçek öyle değil. İçimizde Pazartesi sendromu yaşayanlarımız olduğu gibi, cumartesini iple çekenler, pazartesinden nefret edip cumayı en çok sevenler de var.

Çalışan, çalışmayan, büyük, küçük fark etmiyor hiç. Yapıyoruz bunu. Günlere farklı anlamlar ve önemler yüklüyoruz.

Geçen gün işyerinde bir arkadaşım oğlundan bahsetti bana. Şimdi diğer çocuklar gibi tatilin tadını çıkaran İlkokul çağlarında bir oğlu var. “Baba ben en çok patates gününü seviyorum ”demiş. Önce anlamamıştım ama cumaları menüde patates olduğunu ekleyince anladım küçük bey tarafından neden en çok patates günün sevildiğini. Patatesi çok seviyor diye düşünmüştüm önce ama aslında keramet patateste değil de ertesi günün Cumartesi yani tatil olmasındaymış. Ben ilkokuldan mezun olalı asırlar geçmiş gibi hissederken aslında hiç de o kadar uzun bir süre geçmediğini geçse bile en azından o günleri hatırlayamayacak kadar büyümediğimi hissettim bir an. Hatırlıyorum ilkokula yeni başladığımız dönemlerde biz de evden yemek götürürdük, haftanın her gününe özel bir yemek olurdu ve beslenme saatlerinde açılmak üzere özenle hazırlanırdı beslenme çantalarımız. Günün menüsü renkli, komik, çocuksu çıkartmalar yapıştırılmış minnacık rengarek küçük plastik kaplara konurdu, bir de su mataralarımız olurdu boynumuza asılan. Bu alışkanlık hala devam ediyormuş demek ki. Belki hala Türküm doğruyum diye de bağırıyordur çocuklar avazları çıktığı kadar bizim bağırdığımız gibi. Bilemiyorum çünkü çevremde ilkokul çağında kimsem yok. Ama arkadaşım oğlundan bahsettiğinde bir an tüm bu detayları tekrar yaşamak çok hoşuma gitti. Keşke yine yeniden beslenme çantalarımızı yüklenip tıpış tıpış okula gitsek diye düşünmeden alamadım kendimi.

Sonra sormadan da edemedim kendime. Acaba ben hangi günü seviyordum en çok? Hangi gün acaba, düşündüm kendi kendime ama belirgin bir cevap çıkmadı öne. Çünkü günlerim birbirine benziyordu. Üzüldüm ve şaşırdım birden. Her günüm aynı olamazdı. Yoksa gerçekten de hayatım rutine mi sarmıştı. Hepsi aynı mıydı gerçekten günlerimin. Aman tanrım. Neden ben demiyordum acaba keşke hafta sonu gelse diye. Ya da ne bileyim en çok Perşembeyi seviyorum diye.

Şimdiye kadar aldığım eğitimler, yetişme tarzım, yaptığım işler hep rutinden kurtulmam gerektiğini söylerken bana galiba tam da göbeğine düşmüştüm rutinin. Her sabah aynı saatlerde uyanıp, aynı süreçten geçip yarım saat ile kırkbeş dakika arasında hazırlanıp düşüyordum yollara. Aynı saatte gelip işe akşam yine aynı yolları tepip dönüyordum evime. Eve gelince yorgun argın aç karnımı doyurup seriliyordum televizyon karşısındaki kanepeye iki seksen. Yarı uyur yarı uyanık durumdayken eşimden gelen günün nasıl geçti canım sorusuna yuvarlak laflarla cevap verip yarı baygın gözlerle bakıyordum beyaz ekrana her akşam. Yani evden işe işten eve gider gelirken hiç farkında değildim boğazıma kadar monotonluğun içine saplandığımın suda ağır ağır haşlanan kurbağalar misali öyle güzel alışmışım ki bu tempoya monotonluk beni de kaynatıyormuş yavaş yavaş da fark edememişim.

Coach potato Tv karşısındaki koltuklarında oturup hiçbir şey yapmadan oturan hımbıl Amerikalıları tanımlamada kullanılan İngilizce bir terimdir. Ben de tam bir “coach potato” olmak üzereyken ve belki de çoktan olmuşken iyi ki arkadaşım bana oğlundan bahsetmiş de beni kendime getirmiş. Monotonluğun kıskacında boğulduğumun farkına vardım bu sayede. Yine bu sayede önlem aldım kendimce çünkü artık bu rutin temponun hayatıma egemen olmasına daha fazla izin veremezdim. Gidip Pilates kursuna yazıldım.Hani bu aralar çok moda ya. Hem iyi bir değişiklik olur diye düşündüm. Hem de mnodayı takip ederim. Belki de gerçekten çok sever devam ederim. Ama en önemlisi bu değişiklik hayatıma biraz enerji katar, kendime getirir beni. Hem belki de değiştirir günlerimi. Artık ben de hangi günleri en çok sevip iple çekeceğimi tahmin edebileceğim. Salı- Cuma akşamları birer saat zorlu bir egzersiz programı beni bekliyor olacak biliyorum ve çok yorulacağım. Ama eminim yorgunluğuma değecek. Günlerimi birbirinden ayırmak için belki de çok basit bir önlem aldım. Ben artık haftanın en sevdiğim günlerini biliyorum. Peki ya siz? Haftanın hangi gününü seviyor gelmesini iple çekiyorsunuz?

 
Toplam blog
: 12
: 2743
Kayıt tarihi
: 27.06.07
 
 

73 doğumluyum. 90'da Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ni, 95'te Ankara SBF İşletmeyi bitirdim. 12 y..