Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '07

 
Kategori
Güncel
 

Hakkaniyet

Hakkaniyet
 

Bir meşruiyet tartışmasıdır gidiyor. Gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında sık yapılan bu meşruiyet tartışmalarında iktidar, her zaman bir sıfır yeniktir. Çünkü bu kulvarda yol alan etkili bir kesimin, AKP'nin temsil ettiğini düşündükleri misyonu kabullenmeleri zordur. Hak konusunda duyarlı davranan, adil ve demokrat bir duruş sergileyen, tarafsız fikir insanları dışında hiç kimse, ne olup bittiğine bakmak gibi bir ihtiyaç hissetmemektedir. Durum neyi gösterirse göstersin bütün işleri, bulundukları köşeden belirlenen hedefe nokta atışı yapmaktır.

Her gün, iktidarın, meclisin ve bu ikisinin icraatlarının meşruiyeti tartışılmaktadır. Ama muhalefetin, bazı devlet kurumları ile bürokratların yaptıklarının meşruiyeti hiç tartışılmamaktadır. Tartışmaya kalkanlar ise, laiklik ve cumhuriyet karşıtı gibi soyut ithamlarla karalanmaya çalışılmaktadır. Bir kısım düşünüre göre, iktidarda bulunan partinin meşruiyet zemini, meşruiyeti tartışılamayanların bulunduğu merkezin dışındadır. Daha doğrusu onun meşru yeri, kırmızı çizginin öbür tarafındadır, yani ana çemberin dışındadır. Şu andaki konumu itibariyle, bulunmaması gereken yerdedir ve bu yüzden meşru değildir. Yani bir kısım elitin ifade ve tavırlardan çıkan net özet budur.

Dışa vurmasını önlemek için şuuraltlarında baskıladıkları, fakat zaman zaman satır aralarına düşürdükleri bu fikri taşıyanlar, aynı zamanda, sıkı Atatürkçüdürler. Buna rağmen Atatürk'ün; "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü, vicdanlarında meşruiyet kazanamamıştır. Çünkü bu söz, onların lüksünü bozacak ve rahatını kaçıracak sonuçlara yol açmaktadır... Önce, meşruiyet nedir, bir bakalım.

Meşru: "Hak ve adalete uygun olan, doğru olan, haram ve yanlış olmayan, " demektir. Meşruiyet ise; hak ve adalete uygunluk, doğruluk ve dürüstlük hali demektir.

Yukarıdaki ölçüye göre bir değerlendirme yaptığımızda yazılarında, görüş açıklamalarında hep, bir tarafı haklı görüp, öbür tarafı günahkar ilan edenlerin görüşlerinin de meşruiyetini tartışmamız gerekecektir. Mesela, cumhurbaşkanını seçemeyen meclis, neden meşruiyetini kaybedip işlevsiz hale gelmiştir de, süresi dolan Cumhurbaşkanı hala meşruiyetini koruyabilmektedir? Bu biçimde düşünmek veya bu durumu savunmak bir çelişki değil midir? Neden durup dururken, cumhurbaşkanını seçebilmek için 3. turda 276 oyun yeterli olduğu bir meclis oturumunun her açılışında, 367 üyenin bulunması ve bulunduğunun tesbiti gerekmiştir? Neden adalet dağıtması gereken hukuk, bir siyasi mücadelenin aracı haline getirilmiştir?

Bütün bunlar: "Çünkü, korunması gereken kırmızı çizgiler vardır. Bulunmaması gereken yerde bulunmak isteyen kimseler zuhur etmiştir. Bunları engellemek lazımdır. Tehlikeyi bertaraf için her yol mubahtır. Sonuçta ortaya çıkacak siyasi ve hukuki maniaların şimdilik bize zararı yoktur. Yeri geldiğinde ona da bir kılıf uydurulacaktır." demektir. Tamam da meşruiyet, yani hak ve adalet bunun neresindedir? Böyle bir soru, olaya taraf olanları hiç ilgilendirmemektedir. Çünkü bu onlara göre, başı kuma gömmekle eş anlamlıdır.

İlmi kariyerinin nesnellik gerektirdiği noktada bulunanlar bile, bunların meşruiyetini sorgulamak bir yana, ne kadar yerinde olduğunu isbat için, akla hayale gelmedik abukluklar yapmaktadırlar. Merak ediyorum, bu insanlar günün her hangi bir saatinde, her hangi bir yerde kendilerine dönüp, "acaba doğru mu yapıyorum!" diye sorarlar mı? Savunup korudukları kişilerin her zaman, her şeyi doğru yapamıyacaklarını sonuçta onların da, "nisyan ile malul" birer insan olduklarını düşünürler mi? Hayır! Onlar, kendilerini ve savunduklarını asla sorgulamazlar. Çünkü yanlış yaptıklarına inanmazlar. Onlar hep haklıdırlar ve her şeyi hak etmişlerdir.

Artık hem sağda, hem solda, hem de ortada dağınık halde bulunan, bu saydıklarımızdan ümit yoktur. Ancak bunların fikirlerinden etkilenerek kendilerine rota belirlemeye çalışan diğer insanların, arada bir vicdanlarına danışarak düşüncelerini, vicdanlarıyla harmanlamaları, kemikleşmiş ön kabullerin biraz yumuşaması için bir zarurettir. Bu yapılmazsa, ileride yıkımlara sebep olabilecek gerilim, hızlı bir biçimde birikmeye devam edecektir.

Hüseyin Atacan

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..