Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Deneme
 

Halim Selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - Elli dördüncü bölüm-- devam edecek)

Halim Selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - Elli dördüncü bölüm-- devam edecek)
 

Sıradan insanlar


Bu sırada Halim içinden söylene söylene gidiyordu. Aklında binbir türlü cevaplayamadığı soru vardı. “En iyisi pansiyonda bi çay içerin. Sona yatağa uzanıp düşüne düşüne bi sonuca varın. İyice düşünmeden olmuycek” dedi.
 
Aklına sigarası kalmadığı geldi. “Şu meredi iyice azalddım. Bıraksam eyi olucek “ dedi. Sonra “şindi onu bırakmanın sırası değil, emme mutluka bırakıcen” deyip yoldaki büfelerden birinden ikibin sigarası aldı. “Nasıl olsa az içiyon, içmişke eyisini içen. Döyüsün verdi para da bitmedi” dedi. Nuri’nin “paranı çarçur etme” dediği aklına gelince “rahmetli ne doğru lafla ediyodu. Onun eksikliğini çok duyucen” dedi.
 
Bu sırada patronu aklına geldi, yine çok öfkelendi… Ninesine ötürüklü dedesinin asker arkadaşının ‘dıkılıvediği’aklına geldiğinden beri patronu ve onun namussuzluklarını düşününce hop oturup, hop kalkıyordu.
 
Bu sırada ciğerciyi geçti. Ciğerci onu görünce “oo bizim oğlan başın sağ olsun. Hepimiz çok üzüldük valla” dedi. Halim ciğerciye “sağ ol” derken kahveden bir iki kişi koşup geldi. “Başın sağolsun bizim oğlan, bıçaklıyan kimmiş haberin var mı? Polis ne diyor?” dediler. Halim onlara da “siz sağolun, kim bıçakladı bilmiyon. Emme bi öğrenirsem pulisden önce ben biliyon yapıcemi” deyip yürüdü.
 
Tam o büronun önünden geçiyordu. “Dur şuna bi soren” dedi bürodan içeri girdi. Büroda o mühendis vardı. Ona “Selam bizim oğlan” dedi. Mühendisde “buyur bizim oğlan, hoş geldin” dedi ve hemen “dur bi çay içelim de öyle konuşalım” dedi.
 
Çünkü Halim’in niye geldiğini tahmin etmişti. Onları tanıyordu ve geliş geçiş selamlaşıyordu. Nuri Halim’e onun için “o bürodaki arkadaş senden iyi olmasın iyi arkadaştır. Ben onu yıllar öncesinden tanıyorum. Onun da epey hapis yatıp çıkmışlığı var” demişti. Onun için Halim sanki bir yakınının bürosunda gibi kendini rahat hissetti. Bu arkadaş da ninesinin dediği gibi Halim’in içini ısıtmış; onu sanki önceden tanıyormuş gibi olmuştu.
 
İçinden “Nuri’nin dedi gibi insan gibi bi insan” diye geçirdi. “Bizim oğlan o iş olduğunda sen burdeymişsin” dedi.
 
Mühendis“evet dün ben buradaydım. Yağmuru çok severim. Yağış başlayınca kapının önünde oturup yağmuru seyrediyordum. Önce buralarda benim sevdiğim kör bi kedi vardı. Ben ona kör kadı adını takmıştım. İşte o kediyi aşağıdan gelen bi taksi çarpıp geçti. Koştum onu karşıdaki bankların altına çektim. Feci ezilmişti. Yağmur çok hızlı olduğu için koşup geldim. Buradan ona üzülüp bakıyordum. O sırada bizim Nuri pansiyon tarafından hızla gelip geçiyordu. Beni falan görmedi. Hızla geçerken tam o sırada naylon çadırların ordan bi gürültü geldi. Nuri oraya yöneldi. Gürültü bi yükseldi, sonra kesildi. O sırada biri elinde bıçakla göründü şu tarafa koşarak gitti. Az sonra Nuri gözüktü. Birden yere kapaklandı. Ben hemen koşup onu da çevirdim. Karnından bıçaklanmış, çok kanıyordu. Kahveden birileri koşup geldi. Karnına tampon falan yaptık bi taksiye atıp gittiler. Ben de gidecektim. Çok ıslandığım için gitmedim. Sonra birduydum;bizim Nuri kan kaybından ölmüş. Valla çok üzüldüm. Yağmurun zevkine varen derken önce benim kör kadı, sonra Nuri. Valla geceden beri kendime gelemedim, sersem gibiyim” dedi.
 
Halim hiç kesmeden onu dinliyordu. Ama onu kendine çok yakın hissetmişti. Hele kendi gibi yağmurlu havaları çok sevişi, bir de Nuri’den hep “bizim Nuri” diye bahsetmesi Halim’i çok duygulandırmıştı. Yıllardır ilk defa adam gibi bir adamla konuşuyordu.
 
O sözünü bitirince Halim “valla bizim oğlan ben de akşamdan beri keşkek gibiyin. Hele Nuri’mi kendi ellemile gabire goydum ya o beni mafeddi. Neyse bunları da çok gonuşucez. Sen şimdi o elinde bıçağıla gaçan gırık dölü kim? Onu tanıyon mu sen?” dedi.
 
Mühendis “valla daha önce onu parkta falan görmüşlüğüm var. Buraların serserilerinden değil. Sen de bilirsin; bizim buranın serserileri burada zarar işlemez, kimseye bi kötülüğü olmaz. O p..t arada bi gözükürdü. Ama ‘Adı ne? Kimdir? ’bilmiyorum. Onu en iyi o çadırlarda kalanlar bilir; ama onlarda ortalıkta gözükmüyor. Sanki yer yarıldı yerin içine girdiler. Buranın sokak kedileri kadar vefalı çıkmadılar. Allah seni inandırsın benim kör kadıyı taksi çarpınca öteki kediler onu saatlerce yaladı. Ölünce bile hemen terk edip gitmedi. Bir de kediye nankör derler. Asıl nankör biziz valla” dedi. Sonra “ben bunları karakola gidip polise de anlattım” diye ilave etti.
 
Halim “valla bizimoğlan senle gonuşunca baya rahatladım. Bene müsaade; ben yine uğrar sene rahatsız ederin” deyince mühendis “güle güle; her zaman beklerim” dedi. Sonra “bi dakika. Sana kartımı vereyim. Gerekirse beni karttaki telefonlardan ararsın. Üstteki ev telefonu… Gece gündüz ne zaman işin düşerse ara” deyip Halim’e kartını verdi. Halim kart için teşekkür edip, onu cebine koydu; sonra vedalaşıp oradan çıktı.
 
Ciğerci merakla onun orada ne konuştuğunu merak ediyordu. Ama soramadı.
 
Halim pansiyona kadar başka kimseye takılmadı. Pansiyona geldiğinde orada pansiyoncu ve bir de polis vardı. Çaycıyla katip zaten vardı.
 
O içeri girince pansiyoncu polise “işde arkıdaşı Halim de geldi” deyince Halim kendinden bahsedildiğini fark edip “buyrun hayrola bi şey mi varıdı?” dedi. Pansiyoncu “polis bey Nuri’yle ilgili soruşturma yapıyor da onun için gelmiş. Biz bildiklerimizi anlattık. Şimdi sen de anlat” dedi.
 
Halim yıllardır yakından ilk kez polis görüyordu. Yolda molda görmüştü, ama dikkatle bakmamıştı. İçinden “geydikleri şey emme değişmiş ha” dedi ve polise “buyur memur bey” dedi.
 
Polis, Halim kapıdan girince “bu ne böyle?” diye şaşırmış ve baya da ürkmüştü. Halim “buyur memur bey” deyince polis “ben sizin arkıdaş için geldim” dedi. “Bıçaklıyan kimmiş? Niye bıçaklamı? Onu soruşturuyom” dedi ve “senin bildin bir şey var mı?” dedi.
 
Halim “valla memur bey benim bildim bi şey yok. Ben öğleden sona geldimde habar aldım. Patronla barabar hastaneye goşup gittik. Nuri çoktan hakkın rahmetine gavuşmuşmuş. Bizim edcemiz bi şey galmamış. Biz Metin’le barabar cenaze arabasıyla gabirliğe gittik. Ben kendi ellemle arkıdeşimi gabire goyub geldim” dedi.
 
Böyle deyince ağlamaklı olmuştu. Oradaki herkes duygulanıp tekrar “başın sağolsun” demişlerdi.
 
Polis de duygulanmıştı. “Ne yapıcan arkıdaş? Hepimizin gidice yer orası. Biz şimdi onu bıçaklıyanı bulup adalete teslim edelim ki sizin acınız hafiflesin, biz ona uğraşıyoz” dedi. Halim “sağolun memur bey” dedi. “Onu ben yakılasam kimsilere teslim etmiden icabına bakarın” diyecekti kendini tuttu. “Şindi o mühendisin yandan geliyon. O da garagola gelip annadmış. Onu vuranı en iyi bilcek olan o naylonlan altındakiler; emme onla da gaybolup gidmiş. Siz onları bulup; onlara sorun” dedi.
 
Polis, Halim “siz onlara sorun” deyince “bize görevimizi öğretme. Biz kime soracağımızı biliriz” diyecekti. Hem Halim’den çekinmiş, hem de “acısından ne dediğini bilmiyor” diye düşünmüştü. “Tamam bizim oğlan biz gerekeni yaparız sen merak etme” deyip gidiyordu. Pansiyoncu “bi dakika memur bey. Nuri’nin eşyasını biz topladık. Bi de tutanak tutturup onu da kasaya koydum. Şimdi biz bu eşyalara ne yapıcaz?” dedi. Polis “valla o bizi ilgilendirmez. Biraz saklarsınız. Bi arayıp, soranı olmazsa verin bi fakire hayrı olur” dedi. Pansiyoncu “tamam memur bey. Ben de öyle düşündüydüm” dedi.
 
Polis ayrılınca içinden “niye dağıtacakmışım? Dünya kadar pansiyon borcu var. Onun yerine dutar ben alıkoyarım” dedi. Ama şimdilik bunu kimseye hele Halim’e hiç söylemeyecekti.
 
Katibe “memur doğru söylüyor. Onları güzelce sakla. Bi arıyan olmazsa veririz bi fakire sevindiriz. Nuri’nin da hayrı olur. Doğru değil mi Halim efendi?” dedi. Halim “valla doğru düşünmüşsün patron” dedi. Sonra “bene müsaade ben bu gün izinliyin. Pek dadım yok accık uzanıcen” deyip odasına yönelirken çaycıya “bene bi çay getir” deyip odasına girdi.
 
İçinden “pansiyoncu hakkaden esaslı adam eyi düşünmüş. Ben onu götlek bi şey sanıyodum; demek ki yanılmışım” dedi.
 
Odasına gelip soyundu. Yine tuvalete gidip işini gördü. Ne hikmetse bu ara biraz işiyebiliyordu ona sevindi. Odasına gelip yatağına uzandı. Çaycı çayı getirip masanın üstüne koydu. Halim’e baktı bir şey diyecekti, vazgeçti gitti.
 
Halim kalktı çayı eline aldı. Sandalyeyi de eline alıp dışarı hemen oradaki bahçe gibi yere oturup, bir de sigara yaktı. Çayı içerken çok canı sıkılıyordu. Çayı içip bitirdi. Sigara daha yarıya gelmişti. Onu da söndürüp attı. “Sankim anamın memesi” dedi. Boş çay bardağını oraya koydu ve odaya girip yatağına uzandı.
 
Düşünmeye başladı. Önce Nuri aklına geldi. Hala onun bu ani ölümüne, eliyle mezara kendi koyup geldiği halde inanamıyordu. Sanki kapıdan girip “merhaba gardaş” diyecekmiş gibi geliyordu. Çünkü Nuri Halim’e ilk günden beri hep “gardaş” diye hitap ederdi. Metin’de ondan alışmış, o da gardaş diyordu; ama Nuri gibi değil. Nuri çok biçimli “gardaş” diyordu. Halimde yalnız Nuri’ye “gardaş” derken yürekten “essahtan gardeşiymiş gibi” söylerdi. Çünkü onu tanıdığı bu kısa sürede Nuri’yi hep kardeşi gibi görmüştü.
 
“Allah Allah,insanın ölümü bugadargoleymiymiş?” dedi. Sonra “tabi goley salak. Kaç ölü gördün daha öğrenmedin mi?” dedi. Patronu aklına geldi. ”Hayret ya heç belli etmedi. Demek o gelib gidenler heb onun gurbanlarıymış. Hayret bene neye öyle gurbanlık goyun gibi bakıyolardı acıba?” dedi. Bu işin içinden çıkamayacaktı. “Zor iş bu işle. İnsan bi şey bilmeyince, emme zor ha. Sankim garanlıkda galmış gibi oluyor” dedi. O kadın çok hoşuna gidiyordu. Ancak “şeytana uymeyen” diye aklına gelince hemen unutmaya çalışıyordu.
 
Unutmak için de aklına başka şeyler getirmeye çalışıyordu. Şimdi de yine “mapusluk ” günlerini hatırlamaya çalıştı. Ama artık eskisi gibi geçmişi hatırlamaktan zevk almadığını fark etti. Yine de kendini zorladı; o geceyi yani hapishanede ilk gecesini hatırladı.
 
Keskenli Bilal’in yani tutuklu koğuşu ağasının o içtiği şey aklına gelmişti. O şey her ikisinin de uykusunu getirince Bilal Ağa “yeğen bene bi ağırlık çöktü. Günler torbaya mı girdi? Yarın devam ederiz” demiş, sonra Bilal ağa ve Halim ranzalara yatmıştı. Ağanın ayakçısı Reşit’te oraya bir yere kıvrılmıştı.
 
Bu aklına gelince ağanın içtiği şeyin esrar olduğu aklına geldi. Gerçekten Bilal ağanın dediği gibi hapisliği kesinleşinceye kadar o içilen şeyin esrar olduğunu öğrenmişti. Ertesi gece ve daha sonraları çocukluğunu ve sorguda yaşadıklarını Halim anlattıkça Bilal ağa “hayret ya; bunu da mı söyledin? Bunu da mı dinnediler? Buna bi şey demediler mi?” diye hayret ediyordu.
 
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..