- Kategori
- Anılar
Hatıralar gökyüzü gibi
Eskidendi, çok eskiden. Yıllar daha bu kadar yol almamışken, zaman bu kadar hız kazanmamışken, dünya daha bu kadar ayağımıza gelmemişken, sevgiler bu denli tüketilmemişken…
Kimimizin mutlu bir çocukluğu vardı kimimizin mutsuz. Yine de aynı sıralarda ders dinlemeyi, aynı sokaklarda koşturarak okuldan eve dönmeyi, bir yıldız kaydığında gökyüzünden beraber dilek dilemeyi bilirdik.
Bakkal amcanın bize Tipitip sakızı hediye ettiği günlerdi. Dondurmalar sadece külahların içindeydi. Güneşli günlerde, gölgelik yerlerde sadece Uludağ gazozları içilir, yanına da “ayılana gazoz bayılana limon” diye şarkı söylenir, göbek atılırdı.
Eskidendi, belki çok da eskiden değil ama yine de eskidendi.
“Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken…
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken”(*)
Akşam oldu muydu, anaların sesi duyuldu muydu pencerelerden, “evli evine sıçan deliğine” der dağılırdık evlerimize hiç ayrılmak istemeden.
Televizyon daha dünyamızı fethetmemişti. Sohbetler edilirdi akasya ağaçları altında. Yıldızlara bakılır, şiirler okunurdu. Gelecekle ilgili hayallerden bahsedilirdi. En son konu, dönüp dolaşıp manitalara gelirdi. Sevgiliden bahsedilirdi.
Hep beraber toplanılır, gece denize girilirdi. Komşunun bahçesinden meyve aşırılırdı. Ağızlar ve parmaklar kapkara oluncaya kadar karadut yenilirdi ve eve dönülünce analardan hep azar işitilirdi. Ve asla ayaklar yıkanmadan eve girilemezdi.
Eskidendi, çok eskiden.
“Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken”(*)
Çocuksu yalanlar söylenir, uyduruk masallar anlatılırdı. Tam herkesi efkar basmışken biri bir şarkı patlatırdı. Arkadaşım Eşek’lerle coşulur, Ceylanların Pınarı’yla gözyaşlarına boğulunurdu.
Bugün küsülünce yarın barışılırdı. Hatıra defterine “bana kalbin kadar temiz sayfa” diye başlanılan yazılardan kimse rahatsız olmaz, herkes kalbi temiz olduğu için mutluluk duyardı.
Mahallenin kızlarına kimse yan gözle bakamaz, sevdiği kız yanından geçince delikanlılar arkasından bir türkü tuttururdu.
“Hani şarkılar bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden”(*)
Aklına getirmezdi kimse evlerin ışıklarının bir bir söneceğini, o evlerin odalarındaki nefeslerin bir bir kesilip bedenlerin toprakla buluşacağını. Sokaklarda oynayan yüzlerin zamanla değişip, oynanan oyunlardan şimdiki çocukların sıkılacağını…
Geçmiş ve gelecek arasında tükenirken ömürlerimiz, zaman öldürmüşken sevinçlerimizi, değişmişken sevgilerimizin süresi ve ritmi, tutunduğumuz bir dal belki de o eskiler şimdi.
Hatırladık mı o günleri? Hani eskidendi, çok eskiden.
“Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti”(*)
(*) Murathan Mungan şiiri
resim: www.fotokritik.com
Kimimizin mutlu bir çocukluğu vardı kimimizin mutsuz. Yine de aynı sıralarda ders dinlemeyi, aynı sokaklarda koşturarak okuldan eve dönmeyi, bir yıldız kaydığında gökyüzünden beraber dilek dilemeyi bilirdik.
Bakkal amcanın bize Tipitip sakızı hediye ettiği günlerdi. Dondurmalar sadece külahların içindeydi. Güneşli günlerde, gölgelik yerlerde sadece Uludağ gazozları içilir, yanına da “ayılana gazoz bayılana limon” diye şarkı söylenir, göbek atılırdı.
Eskidendi, belki çok da eskiden değil ama yine de eskidendi.
“Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken…
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken”(*)
Akşam oldu muydu, anaların sesi duyuldu muydu pencerelerden, “evli evine sıçan deliğine” der dağılırdık evlerimize hiç ayrılmak istemeden.
Televizyon daha dünyamızı fethetmemişti. Sohbetler edilirdi akasya ağaçları altında. Yıldızlara bakılır, şiirler okunurdu. Gelecekle ilgili hayallerden bahsedilirdi. En son konu, dönüp dolaşıp manitalara gelirdi. Sevgiliden bahsedilirdi.
Hep beraber toplanılır, gece denize girilirdi. Komşunun bahçesinden meyve aşırılırdı. Ağızlar ve parmaklar kapkara oluncaya kadar karadut yenilirdi ve eve dönülünce analardan hep azar işitilirdi. Ve asla ayaklar yıkanmadan eve girilemezdi.
Eskidendi, çok eskiden.
“Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken”(*)
Çocuksu yalanlar söylenir, uyduruk masallar anlatılırdı. Tam herkesi efkar basmışken biri bir şarkı patlatırdı. Arkadaşım Eşek’lerle coşulur, Ceylanların Pınarı’yla gözyaşlarına boğulunurdu.
Bugün küsülünce yarın barışılırdı. Hatıra defterine “bana kalbin kadar temiz sayfa” diye başlanılan yazılardan kimse rahatsız olmaz, herkes kalbi temiz olduğu için mutluluk duyardı.
Mahallenin kızlarına kimse yan gözle bakamaz, sevdiği kız yanından geçince delikanlılar arkasından bir türkü tuttururdu.
“Hani şarkılar bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden”(*)
Aklına getirmezdi kimse evlerin ışıklarının bir bir söneceğini, o evlerin odalarındaki nefeslerin bir bir kesilip bedenlerin toprakla buluşacağını. Sokaklarda oynayan yüzlerin zamanla değişip, oynanan oyunlardan şimdiki çocukların sıkılacağını…
Geçmiş ve gelecek arasında tükenirken ömürlerimiz, zaman öldürmüşken sevinçlerimizi, değişmişken sevgilerimizin süresi ve ritmi, tutunduğumuz bir dal belki de o eskiler şimdi.
Hatırladık mı o günleri? Hani eskidendi, çok eskiden.
“Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti”(*)
(*) Murathan Mungan şiiri
resim: www.fotokritik.com