Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Hatırlamak Güzeldir

Hatırlamak Güzeldir
 

"Hayat, insanın yaşadığı değildir;asıl olan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır."*

Ne güzeldir anlatacak öykülerimizin olması, geçmişe dair. Dönüp arkamıza baktığımızda alabildiğine geniş bir gülümseme yayılıyorsa yüreğimize doğru mutlu bir yaşamdır geride bıraktığımız... Herkesin, "O yadı hoş zamanlardan/ Seven ve yaşayan bir hatırası" ** mutlaka vardır. Orta yaşı geçtikten sonra koşan yılların peşinde ara sıra soluklanmak için mola verirken, eski bir şarkıyı dinlerken, bir şiir okurken ya da eski albümlere bakarken aniden bastıran bir sağanağa dönüşüyorsa gözyaşlarımız yüreğimizdeki yaraların henüz kabuk tutmamış olmasındandır...

"Dünya bize öyle kapattı kendisini
Neye yarar hatırlamak,
Neye yarar bu cılız ışıklı bahçede
Hatırlamak gerçek şeyleri...
Bu beyhude akşam bahçelerinde,
Kapanırken üstümüze böyle
Zamanın çemberi" diye yakınsa da A.H. Tanpınar için "Hatırlamak" bir duygu ve musiki denizidir.
"Sen akşamlar kadar büyülü,sıcak
Rüyaların kadar sade,güzeldin.
Baş başa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin.
Ömrün gecesinde sükun aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından
Bir masal meyvesi gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından."

Anımsadığımız bazen sadece bir renktir... Çoğu kez kaçar,o rengin içine sığınırız:
"Mavi bir elbise ile gelmiştin,gökyüzü maviydi
Getirdiğin rüzgarla ev kokuyordun
Kolun koluma değiyordu,omzun omzuma
Mendilin maviydi,gökyüzü maviydi
Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı...
Bahçeli,pencereler önünde geziyorduk
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordun
Gökyüzü maviydi,mendilin maviydi..."(1)

Bazen de güzel bir Eylül ikindisi canlanır anılarımızda: "Beyaz bir şiir/ Yazmak istiyorum sana/ Sevgilim orda mısın?/ O bankta mısın hala?/ Hala ıslak mı alnın/ Öpmüştüm hani,hatırla/ Ve sen yumuşacık gülümsemiştin/ Sokulup bir kedi gibi/ Koltuğumun altına..."(2)

Çocukluğumuza dönerken, o günlerin masumiyetine asla bürünemeyeceğimizi biliriz. Biliriz de bir tek sözcüğün peşinden bir zaman yolculuğuna çıkmaya her an hazır oluruz :
"Dünya kadar büyük bir günüydü çocukluğumun
Mektebe ilk gittiğim o altın sabah
Omzumda kalmıştı el sıcaklığıyla
Anamın okşarken söylediği bir 'Bismillah' "(3)

Hatırlamak denildiğinde işin içine şiir giriyorsa, elbet Nazım Hikmet de olacaktır...O'nun Piraye için yazdıklarından birkaç dize:
"Ne güzel şey hatırlamak seni;
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
mavi bir kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
(...)
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün,falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil,
edasındaki dünya..." (4)

Evet, yaşımız kırkı geçtiğinde yaşamın bize vaad edilmiş bir cennet olmadığını anlarız... Yaşlılığımızda daha kırılgan olmamız da bundandır.İçimizde biriken keşkelerin canımızı daha çok yakması da... Ama her şeye rağmen hatırlıyorsak, unutmak istemediğimizdendir...

* G.G.Marquez
** Ahmet Muhip Dıranas/ Hatıra
(1) Celal Sılay/ Mavi Randevu
(2) İsmail Uyaroğlu/ Bir Eylül Günüydü
(3) Fazıl Hüsnü Dağlarca/ Anımsamalar 86
(4) Nazım Hikmet/ Saat 21-22 Şiirleri
 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..