Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Hayatın gerçek problemleri

Hayatın gerçek problemleri
 

Şu ördek yavrusu kadar olamadın ya... Ben ona yanıyorum işte!


Yaşamda karşılaştığımız sorunlar, ikiye ayrılır: 1) Gerçek problemler 2) Problem olduğunu sandıklarımız...

Birinci gruba girenlerle tüm varlığımla ilgileniyorum. Diğerlerineyse, vaktim yok. Onlarla sahipleri ilgilenebilir!

Ölüm, gerçek bir problemidir hayatın... Henüz kimsenin çözemediği... Onu düşünüp kafa yorman, normal karşılanabilir.

Açlık, sadece bizim değil, tüm dünyanın derdi... Ondan sebep işlenen suçlara, bir yere kadar insani gözle bakılabilir. Adamın/kadının açlıkla denenmesi, sınanması; en zor meselelerdendir mesela.

Kanser, binlerce yıldır insanlığın baş belası... AİDS ve kuş gribi, Ebola virüsü çok yeni sayılırlarsa da henüz; ayrı bir korkunçluğun, yeni, büyük bir çaresizliğin habercileri...

Afrika'nın sıcağında susuzluk çekenlerdensen, sebebi ne olursa olsun, bombalar yağıyorsa başına; mücadele ettiğin problemi çözebilmen için elimden ne gelirse yaparım.

Yoksulun sefalete alışkanlığı, çoğumuzca bilinir. Ancak büyük bir varlığın sahibiyken sıfırı tüketmek; kaldırılamaz acıların belki de en büyüğü... İntihar eğilimlilere karşı, sonsuz bir şefkatin sahibiyim. Kişinin yaşamına kendi elleriyle son vermesi; kabullenemeyeceğim bir son... Allah bizi bu dünyaya yaşayalım, nimetlerinden yararlanalım diye gönderdi; emaneti olan canı alıp kendi katilimiz olalım diye değil. İntihar normal dışı ve gerçekten hastalıklı bir davranış... Onunla mücadelenin her türlüsüne varım.

Evlat acısı, yangın, sel, deprem, heyelan, volkan patlaması gibi doğal felaketler; ben insanım diyen herkesin meselesi olmalı... Fiziken değilse bile, en azından teorik çözümler önerebilmeli, geliştirebilmeli düşünenler...

Öte yandaysa, diğer gruptakiler var. Çok mecbur kalmadıkça ilgilenmediklerim... Kimler mi bunlar? Hemen anlatayım:

Cool takılırken aniden dağılanların... Karizmayı çizdirmekten ölesiye korkanların... Miş gibi yaşamlarını kaybedip, sudan çıkmış balığa dönenlerin... Rejim budalalarının... Estetik manyaklarının... Varyemezlikleri yüzünden varlık içinde yokluk çekenlerin... Kafalarındaki, düşünce ve yaşam biçimlerindeki defoları fark edemeyip, bedensel biçimsizliklerine, Allah vergisi anatomilerine kafayı takanların...

Kıskançların, korkakların, aşağılık kompleksine esir düşenlerin... Platonik aşıkların... Profesyonel dert üreticilerinin... Fazla sevinmekten bile keder üretebilen gerizekalıların... Sevgiliden ayrılmayı dünyanın en büyük meselesi sananların... Hayatta bir kez bile başkalarının derdiyle ilgilenmeyip, dünyayı kendimden ibaret sayanların...

Narsistlerin, egoistlerin, kibirlilerin, ukalaların, bencillerin, bananecilerin, kendine müslümanların, her koyun kendi ayağından asılırcıların, canlı, cansız ne varsa doğada, tüm bitki ve hayvanlara da düşman kesilenlerin, insanlıktan uzaklaştırdığı; problem olduğunu sandıklarına teslim olup; yok yere eziyet çekenlerin, yoktan sorun yaratanların alayına ilgisizim, alabildiğine umursamaz davranıyorum. Onlar benim için yok hükmünde...

Benim meselem, hayatın gerçek problemleri... Gerçek sorunlara kafa tutanlara, sonsuz saygılıyım...

Öte yandan, kedinin k.çını yara sanması misali, suya yazı yazanlara, yoktan yere çile çekenlere merhamet edemiyorum bir türlü. Mutsuzluktan nemalanmak, tarzım değil...

Ben böyle iyiyim. Onlara kolay gelsin! 

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..