Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '09

 
Kategori
Kitap
 

Hayatın kullanma klavuzu Nietzsche'deydi.

Hayatın kullanma klavuzu Nietzsche'deydi.
 

biraz da espri katmak istedim..


Bir dosta sahip olmayı isteyen, onun uğrunda savaşı göze almalı: ve savaşabilmek için düşman olabilmeli.

İnsan dostunda en iyi düşmanını bulmalı. Ona karşı koyduğun zaman kalbinle ona en yakın olmalısın.

Dostunun karşısında çıplak olmak mı istersin?

Diyordu Nietzsche... Hayatımın en zor kararlarından birini vermek üzereyken. Ya kalıp savaşacaktım dostum için, dostuluğum için ya da benden bu kadar deyip kaçacaktım dostumun gerçek düşmanıymış gibi. Kaldım ve savaştım dostluk için. Ve baki bir şeyi geri kazandım; dostumu...

İşte ne zaman böyle zorda kalsam açarım Zerdüşt’ü... yaşamayı öğrenirim, hangi yoldan gitmem gerektiğini görürüm.

Cenaze töreninde kardeşi ve arkadaşları onun için “ ismin kutsal olsun, bütün kuşaklar için” diyerek dua etmişlerdi. Haklılardı, olmalıydı...

“ Tanrı öldü...”
demişti... ve bu O’nun deli olduğunu gösteriyordu kendi kuşağına göre. Tanrı öldü ve insanlar Dünya’da yapayanlız kaldılar diyordu... Deliydi ya ne de olsa... Hristiyanlığı köle ahlakı taşıyan ve hayatı yadsıyan bir öğreti olarak görmüştü aynı zamanda da bilimin düşmanı...

Nietzcshe, kendini üstüninsanın habercisi olarak tanıtmıştı. Üstüninsanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmekteydi. Ona göre Üstüninsan insanlığın da amacıydı. “İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.” Demişti.

İlk kitabını 1872 yılında yazdı.
“ Müziğin ruhundan trajedinin doğuşu..” Sonrasında eserleri birbirini izledi ve 1883’de “Zerdüşt” yayınlandı.

“ bir gün tan kızıllığında kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle seslendi; Ey büyük yıldız, aydınlatacak birşeyin olmasa yazgın ne olurdu?
” diyordu Zerdüşt...

16 yaşındaydım ve hayat önümde bir labirent gibi duruyordu, şimdilik sadece uzaktan bakmama izin verdikleri bir labirent. Görüyordum ama neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Bu beni hem korkutuyordu hem de heyecanlandırıyordu. Zerdüşt’ün bu sözü içime su serpmişti resmen. Dedim ki kendi kendime; “ ne yaşarsan yaşa ama mutlaka birşeyleri aydınlat...”

Evet Zerdüşt’ü okuduğumda 16yaşımdaydım... uzaktan gördüğüm o labirente daldım, boğuştum, kimi zaman pes ettim, yıldım, kimi zaman da hırsla savaştım hala daha savaşıyorum. Ama yıldığım zamanlarda yaptığım tek bir şey oldu Zerdüşt’e sormak.

Çok değil daha geçenlerde yine ihtiyacım oldu kendisine. Açtım kitabı ııııııı sorunum neydi haaa ölmek ve ölüm... Bakalım Zerdüşt ne diyecek dedim...

Ölüm öğütleyenler üstüne,

Ölüm öğütleyenler vardır. Dünya , hayattan çekilmelerini önerdiğimiz böyleleriyle doludur.İşte böyle gereksiz insanlarla doludur dünya.Bu fazlalar yüzünden hayat bozulmuştur.Bunları "sonsuz hayat" sözleriyle kandırıp bu dünyadan ayırmak gerek.

Ölüm öğütleyenlere sarı veya kara diyorlar. Fakat ben onları size başka renklerde de göstermek istiyorum.

İşte içlerinde vahşi hayvan taşıyan, keyfetmek ve kendini yemekten başka bir şey yapamayan korkunçlar. Onların keyifleri de, bir kendini yemedir.Bu korkunçlar daha insan bile olamamışlardır.Varsın ölüm vaat etsinler ve kendileri de göçsünler.

İşte ruhu veremliler: Daha doğmadan, ölmeye başlarlar ve yorgunluktan bir tarafa çekilip kendi kendine özlem çekerler. Onlar ölmeyi istiyorlar.Bizim de onların bu arzusunu onaylamamız gerekir.Bu ölüleri diriltmekten ve bu canlı tabutları zedelemekten sakınalım.

Karşılarına bir hasta , bir ihtiyar , bir cenaze çıksa hemen "hayat boştur" derler.Fakat kendileri ve varlığın yalnız bir yüzünü gören gözleri boştur.

Yoğun bir kedere bürünmüş ve ölüm getirecek küçük rastlantılara inanıp böyle beklerler ve dişlerini gıcırdatırlar.Yahut şekerlemelerine uzanırlar ve çocuklarıyla alay ederler : Bir saman çöpü gibi olan hayatlarına asılırlar.Ve bir saman çöpüne asılı durmakla alay ederler.

Onların hikmeti şudur : "Yaşamak isteyen delidir. İşte biz bu kadar deliyiz ve hayatta en büyük delilik budur."

"Hayat yalnız acıdır" ; Bazıları böyle derler ve bu yalan değildir.

Öyleyse bu hayatın bitmesine çalışın. Öyleyse yalnız acı olan bu hayatın bitmesine çalışın.
Erdemleri onların şu öğüdü vermelidir: "Sen kendini öldürmelisin. Sen kendini bu hayattan çekmelisin."

Ölüm öğütleyenlerden bazıları, "Şehvet günahtır" derler. "bırakın kenara çekilelim ve çocuk yapmayalım."

Bazıları da: "Doğurmak güçtür, " derler. Ve niye doğurmalı? "Bütün doğanlar mutsuz oluyorlar" Bunlar da ölüm öğütçülerdir.

Yine bir kısımları: "Acımak gerek. Neyim varsa alın. Ben ne isem alın ki hayata daha az bağlanayım." der.

Fakat tam merhametli olsalardı en yakınlarını hayattan bıktırırlardı. Kötü olmak, onların gerçek iyilikleri olurdu.

Fakat bunlar hayattan çekilmek isterler. Başkalarını zincirleri ve armağanlarıyla hayata daha sıkı bağlamaktan ne bekliyorlar?

Hayatları vahşi bir çalışma ve huzursuzluktan ibaret olanlar, sizler, hayattan pek yorgun değil misiniz? Ölüm öğütçüleri için pek olgun değil misiniz?

Vahşi çalışmayı, aceleyi, yeniyi, yabancıyı seven sizler, kendinizden memnun değilsiniz. Çalışmanız, kendinizi unutmak için arzu ve bir kaçmadır.

Hayata daha fazla inansaydınız, kendinizi "An"a bu kadar kaptırmazdınız. Fakat beklemek için, hatta tembellik etmek için bile yeteri kadar isteğiniz yok.

Her yerde ölüm öğütleyenlerin sesi çınlıyor ve dünya, kendilerine ölüm öğütlenmesi gereken böyle insanlarla doludur. Ya sonsuz hayat? Bence onlar için uygun, yeter ki tez göçsünler.

Zerdüşt böyle dedi.

Bana hayatımdaki birçok konuda yardım etti Zerdüşt ve de haliyle Nietzsche... Diğer eserleri de hayranlık uyandırıcıydı, özellikle “İnsanca, pek insanca”. Fakat Zerdüşt her zaman yoldaşım gibi oldu, yön göstericim, ışığım, yıldızım gibi... İşte Nietzsche’yi bu yüzden sevdim, çünkü aslında Zerdüşt oydu, onun kafasının içindeki kahramandı. Ve Irvin D. Yalom’un “ Nietzsche Ağladığında” adlı kitabını hediye etti arkadaşım. Bitmesin diye okumaya kıyamadığım ama bitmesi için de delirdiğim bir kitaptı. Bittiğinde baştan alıp bir daha okudum... Ayrılmak istemedim. Sanki onu okurken Nietzsche de yanıma gelip beni izliyordu...

Ve bir gün sokakta yürürken aniden düştü...Sebebini sifilis( insandan insana cinsel yol ile bulaşan frengi hastalığı) olarak açıkladılar. Ve bir süre sonra da zihinsel yetilerini kaybederek, 1900 yılında öldü. Ben ise hiçbir zaman öldü gözüyle görmedim onu. Boyut değiştirdi belki ama başına gelen şey ölüm olmamalı. Üstüninsanı bulmuştur belki de.

Bir gün karanlıkların içinde boğulurken, neden böyle diye, acı çekmek istemiyorum artık diye yerde oturmuş ağlarken masamın üstündeki kağıtta yazan şey çarptı gözüme,

“Kendi alevinizde yanmaya hazır olun.Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? F. Nietzsche”


Öğrettiğin herşey için teşekkürler Üstüninsan... Hayatın kullanma klavuzu bir tek sende vardı sanırım...

Bir Nietzsche tanımlaması olmadı belki yazdıklarım fakat bana kattıklarıyla birlikte harmanlamak istedim hayatını... Zerdüşt’e ve yazımı okuyan herkese Saygılarımla...
 
Toplam blog
: 38
: 1616
Kayıt tarihi
: 16.12.08
 
 

Deniz tutkunu, anne, evlat, sanat düşkünü, doğaya aşık, var olmanın anlamının peşinde bir insanoğ..