Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '07

 
Kategori
Fotoğraf
 

Hayatın negatifleri

Hayatın negatifleri
 

Bunlar bildiğimiz film negatifleri… renklisi var siyah beyazı var. Işığa tuttulduğunda kayıt altına aldıkları görüntülerdeki renk ve ışıkların zıttını gösterirler. Yalnızca siyah beyaz fotoğrafın baskın olduğu devirlerde özellikle vesikalık fotoğraflar için kullanılan film negatiflerine insan yüzünün açık renk bölümlerini tam tersi siyah gösterdiği için fotoğrafın Arap’ı (arabı) da denirdi. Sanki Arapların hepsi koyu tenliymiş gibi, ama bilirdik neyin kastedildiğini.

Bende de fotoğraf çekmeye başladığım lise çağlarından bu yana epeyce birikmişti bu negatiflerden. Yıllardır oradan oraya gezinip durduğumdan gittiğim diyarlara yaşadığım evlere benimle konuk olmuştur negatiflerim. Onları çoğunlukla banyo edildikten sonra fotoğraf stüdyosu tarafından konuldukları kılıflarda, topluca içine bisküvi konulan kapaklı teneke kutularda saklamışımdır. Bu negatiflerin pek azını ilk baskıda kullanıldıktan sonra ikinci kez yerlerinden çıkarıp kullandım. Buna rağmen topluca teneke kutuya yerleştirdiğim 10 yıl öncesine kadar onları toza, ellenmeye ve ışığa karşı çok iyi koruduğumu söyleyemem.

Bundan bir ay önce dijital fotoğraf makineme bir adaptör uydurup dia ve negatiflerimin 8 milyon pikselle dijital görüntülerini alma imkanı yaratınca tekrar açtım teneke kutularımın kapağını. Eskiden dikkat etmezdim ama bu defa elime pamuk eldivenler taktım film şeritlerini parmak izlerimden ve çizilmeden korumak için.

En üstekilerden yani en yenilerden başlayarak tek tek ışığa tuttum onları. Dia-pozitif şeritlerinin ne oldukları bir bakışta anlaşılıyordu ve renkler çoğunlukla çok iyi korunmuşlardı. Buna karşılık negatif filmler markalarına, siyah beyaz, renkli, şerit veya rulo olup olmadıklarına göre çok farklı değişimlere uğramışlardı. Çok eski bir iki demetin üzerinde acayip şekilli küfler bile oluşmuştu. Kimileri de sanki özellikle yapılmış gibi öyle çizilmişlerdi ki bir anlam veremedim nasıl böyle olduklarına. Belki daha banyo edilip ilk baskı sırasında oluşmuştu pek çok çizgi, özellikle film boyunca neredeyse kesintisiz uzanıp gidenler.

İlk gördüğümde önce epeyce üzülmüştüm duruma… “tüh nasıl bilemedim kıymetlerini keşke biraz daha iyi korusaydım…” diye söylendim kendi kendime. Asıl tahribat sonuçlarını onların dijital görüntülerini alıp bilgisayar ekranından pozitif halleriyle baktığımda gördüm. Bozulmamış gibi görünen renkli negatiflerde bile renkler duruma göre açılmış, grileşmiş, başkalaşmıştı.

Bunların bir bölümüne resim programı yardımıyla biraz kontrast, biraz ışık, biraz kırmızı renk pompalayınca epeyce bir düzelme sağlanıyordu. Abartılı miktarda olmayan çizikleri ve toz gölgelerini de ‘klonlama’ aracıyla yakın bölgesindeki dokuyu yamayınca da durum daha da iyiye gidiyordu.

Yine de düzeltmeme rağmen kimi dijital kopyaların bir bölümünün ilk görüntülendikleri halleriyle koruma gereği duydum. Bunların üzerinde öyle toz, ışık ve renk değişimleri olmuştu ki başlı başlarına görmeye değer bir ‘sanat eserine’ dönmüşlerdi ya da bana öyle gelmişti…

Negatifleri görüntüleyip bilgisayara aktarmanın ve orada düzeltmenin ilginç duygusal etkileri de olmuyor değil insan üzerinde. Anılarınızın, hayatınızın küçük kesitlerinin kayıtlı olduğu bu karelerde düzeltme yaparken öyle ayrıntılar üzerinde duruyorsunuz ki… sanki o görüntüyü aldığınız günün o anını yeniden canlandırıyorsunuz belleğinizde. Sevdiğiniz insanın yüz ifadesinin kıvrımlarında, gözlerindeki ışığın ayrıntılarında geziniyorsunuz… bazen de ‘acaba ben onunla böyle yakından ilgileniyorken, o da beni düşünüyor mudur?’ diye sormaktan alamıyorsun kendini…

Bazen komik bir ruh haliyle bir tanıdığın yüzünde normal negatife yapışmış bir tozun beyaz gölgesini rötuşlarken, o insanın yüzündeki bir beni, bir sivilceyi ya da bir kırışığı da hedef aldığım da oldu; o zaman estetik cerrahi operasyon yapıyormuş gibi hissediyordum kendimi… bazen toplu çekilmiş bir fotoğrafta diyelim ki sempatik bulduğun bir yüzdeki çok belirgin bir çiziği düzelttikten sonra tek tek resimdeki diğer figürlerde de ilk başta göze çarpmayan hataları da mecburen ‘darılmasınlar’ diye düzeltmeye daldığım da olmadı değil.

Bilhassa eski sevgililerin görüntülerine ayrı bir imtina gösteriliyordu kendiliğinden; çünkü bir gün çıka gelecek, çizikler ve lekeler içinde kalmış yüzünün o görüntüsünün hesabını soracakmış korkusu düşüyordu içime. Hemen rötuş araçlarına sarılıp tüm ayrıntıları ilk haline dönüştürüyordum; hatta bazen gerçeğinden daha güzel hale getiriyordum kendimce. İçinden çıkılmayacak kadar kötü durumda olanları sildiğim de oldu.

Dijital görüntüleme işleri bittiğinde bir yük kalkmıştı üzerimden; artık tüm kayıtlı anılarım bilgisayarımda, her daim kolayca ulaşıp, içlerine dalabileceğim mesafedeydiler. Yeni bir neden daha oluşmuştu bilgisayar ekranı başında vakit geçirmeye…

Şimdi itinayla yerlerine geri koydum negatiflerimi ve pozitiflerimi. Belki bir gün orijinalleri de lazım olabilir diye saklamaya devam edeceğim saklayabildiğim yere kadar. Belki yıllar içinde gittiğim, yaşadığım yerlerin havasından, rutubetinden, sıcaklığından, tozundan etkilenecekler, yeni renkler, yeni çizikler, yeni parmak izleri, yeni lekeler kazanacaklar, ona göre farklı duygular tattıracaklar bana. Onlar benimle birlikte yaşayacak ve yaşlanacaklar; ayrılmayı hiç düşünmüyorum hayatımın negatiflerinden.

 
Toplam blog
: 60
: 1352
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Arkeolog olarak arkeoloji, Eski Çağ tarihi, günümüzde sit ve çevre sorunları başlıca ilgi alanlar..