Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '17

 
Kategori
Edebiyat
 

Heba Mezadı

Heba Mezadı
 

Heba Mezadı-Şiir A.Bedir


“ve tanrı insana emretmeliydi: cennetime zincirlerinle giremezsin!

İşte bu özgürlüğün ayeti olurdu.” (syf 18)

Şairler, sofist atmosferlerde soluk alırlar; onların göğü, sonsuz ve mavidir. Onlar hem âşık, hem filozoftur. Bu yüzden; kimi zindanlarda tutsak yaşamıştır, kimi darağaçlarında sallanmıştır.  Şairlerin kelamı kutsal ayetler gibi uçuşurlar. Peygamberler bu nedenle şairlerden hoşlanmazlar ve onları günahkâr ilan ederler. Çünkü şairlerin sözleri, onların dizeleri güneş gibi parıldar,  aydınlatır karanlığı. Güneş dünyayı, şiir insan ruhunu ısıtır.

Her şiir kitabı, ruhumun farklı yanlarını titretir. Şair A. Bedir’in “Heba Mezadı – Kuğunun Günahı” kitabını da aynı duygularla defalarca okudum. Seçki, Tilki Kitap yayınları arasından çıktı. 112 sayfa. Usta şairlerin mısralarını aşan, kendine özgü üslubuyla okuru hayran bırakan şiirler…

Heba Mezadı’nda derin bir felsefi anlatımın yanında, günceli ustalıkla yakalayan dizelerle karşılaşıyorsunuz. Bir büyülü atmosferde yankılanan dizeler sarıp sarmalıyor sizi. Birkaç Arapça sözcük dışında sade ve doğal bir anlatım, derin ve anlaşılır şiirlerle yüzleşiyorsunuz. Hem derin, hem anlaşılır olmak zordur şiirde. A. Bedir usta işi bir beceriyle kotarıyor bunu. Uzun zamandır, felsefi tadı olan şiirle karşılaşmamıştık.

Şairin atlara düşkünlüğü mısralarda beliriyor hemen, atların binyıllardır insanlara yakınlığını taşıyor şiirlerine.

“siyaha çalan atlar, gecenin mânâsıdır,

bir çingenenin gözlerindeki sürmede…

Atları öldürün ve bu güz lâl’a  düşsün!

O atları kine koşan benim!” (syf 14)

Ortadoğu ve Mezopotamya’nın kadim tarihine de uzatıyor tılsımlı kalemini şair;

“Ben İsmail… sunakların heba ettiği bir bıçak.

Kalbim kan ve korkuyla sarılır o peygamberi sakallarına.

Ve gökten düşle iner gözlerime âşık olan melek.” (syf 17)

O kadim coğrafyanın sosyal yaşantısını, geleneklerini, dinlerini, tarihini doğru okumaya çalışıyor. Bir şairin büyülü gözleriyle bakıyor geçmişe;

“kadim Mezopotamya,

Mürekkebini yağdır;

Bir kırlangıç yüreği çarpıyor gökte.

Ruhum göç ve gece

İçime mürekkep yağdırır; beni külle yazar!

Soluksuz kan, Zilan gecesi âmâ

Yorgun gözlerinden kovgunum

Kanatları takılıyor, gözlerim ela hüzne!

-gecikmiş bir amentudur!”

A. Bedir Mezopotamya’nın binlerce yıllık kültür birikiminin bir damlası gibi döküyor mürekkebini. Okur da bilsin istiyor, İbrahim’in memleketinden, Derwêşê Evdi’nin Laleş’ine uzanan yolculuğu. Zilan yüreğinde kanayan bir yaradır şairin. Mısralarında çokça gidip geliyor o topraklara. Şair kendinden önce gelmiş geçmiş filozofları, yazarları, şairleri, peygamberleri, insana ve insanlığa, evrene, hayata ve ölüme dair kelamı olan herkesi selamlıyor. “ben aslında sizin ürününüzüm” der gibi. Heba Mezadı bu nedenle hem şiir, hem felsefe hem de büyülü kelâmdır.

Heba olmuş şiirlerin şairidir A. Bedir. Kaybolan bir dosya dolusu şiirlerinin yasını tutmaktadır aynı zamanda. Şiirleri kaybolan şairler, ömürleri boyunca yaralı gezerler. Bir yanları buruk ve eksiktir. İçlerinde depreşen ve dışarı taşan ama yitip giden duygularının peşindedir.

A. Bedir’in kanayan, acıyan yüreğini bir kez daha duyumsadım Heba Mezadı’nı okurken. Şiir seven tüm dostlara öneriyorum. Şiir var, şiir yaşıyor diyenlere….

 
Toplam blog
: 107
: 1402
Kayıt tarihi
: 01.11.06
 
 

1970 yılında Siverek'te doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Tarsus'ta tamamladım. İstanbul Üniversitesi ..