Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Carolina Isolabella Özgün

http://blog.milliyet.com.tr/carolinaozgun

20 Aralık '06

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Hedefler ve değerler

Hedefler ve değerler
 

Hayatın anlamı, hedefler ve değerler...
Bazılarımız için hayat hedef olmadan yaşanılası bir olgu değildir, amaçsız hissetmek korkutucudur ve bu yüzden de bir meşgale bulmak insanı belki de değerli hissetmeye itici bir güçtür. Evet belki bir süre için bu olmalı da. Peki ama ya hedefler bizi tutsak ederlerse? Ya değerlerimizin ötesinde davranmaya iter ve sırf hedefler uğruna yaktığımız ve yıktığımız çamları geri getirmezse?

Yaşadığımız sosyal ortamda hep bir şeyler iyi gösterilir. Başarılı, güzel, itibarlı, saygın olmak adına nelerden vazgeçer ve nelerin esiri oluruz, hiç düşündünüz mü? Bize empoze edilen değer yargılarına göre şartlandırılmış bilincimiz dünyadaki platformda ne de sınırlı ve kısırdır, oysa düşünmeye başlayan ve irdeleyip, izleyici olmayı başaran kişilerde bir arayış başlar. O arayış nedenleri, nasılları, niçinleri sorguladığında belki de ilk defa kişi kendi kendinle kalıp aslında ne istediğini hissetmeye başlar fakat şartlanmışlıkları veya takdir görmek ve onanmak isteği öylesine kuvvetlidir ki, sırf bu alışkanlık yüzünden sahte olmaya devam etmek ve maskelerle dolaşmak kaçınılmaz olur.

Oysa belki de aslında ne istediğinden habersiz öyle çok insan var ki, sadece kendini önemli ve değerli hissetmek için belli kriterlere ve hedeflere tutunmuş öylesine boş yaşamlar var ki. Kendini sevmekten aciz ve aslını görmekten kaçan kayıp insanlar ve fikir fukaralığı, taklitçiler ve birbirine benzeyen prototipler topluluğu, empoze edilmiş klişe cümle ve davranış şekilleri, ezber edilmiş 3, bilemedin 5 söz ve daha niceleri...

Uzaktan baktığımda komik gelen bu kesit aslında ne de trajik, zavallılığının esaretinde egosunun esiri olmuş ve bağımlılık kisvesinden çıkamamış zihinler...Çok yazık demek isterdim ama diyemiyorum çünkü en sonun sonunda nedenleri biliyorum ve aslında çok da iyi anlıyorum. Eskiden kızdığım ve aslında sarsaklamak istediğim onca insan şimdi bana sadece onları ve kendimi sevgi ile gözlemlemek isteği veriyor. Bakıyorum sadece bakıyorum, çok ani çıkışlarda bazen kızsam da sonradan sakinliğime döndüğümde sadece gülümsüyorum çünkü asıl sebebi görebiliyorum ve gördüğümde anlamak ve kabullenmek olağan ve hatta mutluluk verici oluyor.

Hedefler ve programlar dahilinde gelişmeyen her türlü kontrol dışı hareket ve davranışlara insanların verdiği tepki çok ilginç, rekabet hissi ve yücelmeye çalışmak hemen ilk plana geçiveriyor, korku ve endişe, açık edilme hissi panik yaratıyor. Öylesi bir durumda söylenen ve yapılanlar oldukça ilginç. Peki gerçekten istediğimizi sandığımız şey ne ve ne için ya da neyi kanıtlamak için?. Yenilmezliği mi, başarı tutkusunu mu? Bu hırs mı, kıskançlık mı? Zalimce birinin sırtını bile bile çiğneyip yücelmek isteği mi? Zaten aslında kimse yüce de değil, cüce de değil. İstesek de istemesek de hepimiz eşitiz, istersek dünyanın en büyük alimi olalım, istersek seri katil olalım, hepimiz aynı özün zerreleriyiz ve ilâhi planda ne cins, ne ırk, ne din ne mezhep ne de kültür farkı var. Fark sadece özde, bilinçte ve evrimde. Bu yol da öyle ya da böyle zaten bizim yolumuz.

Sevgi alınması zor bir değerdir bazen, sevmesi kolaydır da sevilmesi zordur. Koşulsuzca, ispatsızca, ilelebet var olacak olan sevgiye inanmak bazen taşınması büyük bir yüktür. İnanmaz insan, anlamaz, bir yerde hata arar, bozmak ister çünkü en büyük korkusu onu yitirmektir. Bir kez inandı mı onu kaybedebilecek olma fikri veya korkusu hedefleri ve değerleri yitirtir. O zaman da ego ve korku arasında sıkışan varlık, onun esiri olur ve bağımlılık bir nevi iç hastalığa dönüşür. Bu duygu olan sevgidir ama ya his, ya hislerle bütünde olan, ya o engin ve akışkan olan sevgiye ne demeli. Ona ne oldu peki? O hissedilmedi belki de, ya da itelendi çünkü bilinmezlikteydi...

Hedefler ve ona ulaşmakta zorluk çekmek bize başkalarını çiğneme veya onları küçültme hakkı vermez, hedefler varsa tatbikatı da vardır ama bu bir diğerini bağlamaz, herkes her istediğini ve hissettiğini yaşama ya da uygulama serbestisine sahiptir. Kontrolcü olmak, tahakküm etmek, yargılamak bizi bir yere getirmez ama bu da madalyonun diğer yüzüdür ve düalitik denklemde polarize uçları ekarte edip nötr kalabilmek ve dengeye gelmek için sunulan bu değerli sınavları farkındalıkla elekten geçirip, neden ve niçinlerini anlayıp kendine dönen varlık, aslında hedeflerinden sıyrılıp dilediği denge ve iç huzuru, evrenin ona istediğini akışta sunduğunda bulacaktır. Yani talepler, niyetler ve istekler zaten belli bir program dahilinde bizlere gelen hediyelerdir. Peki, bunu bildiğimiz halde yalan konuşmak, dedikodu yapmak, yargılamak, aptal yerine koymak, öfkeyle kalkıp zararla oturmak bize değerlerimizden kaybettiriyor mu? Oyun kurmak ve oyuna birilerini zorlamak o insanın sınırlarına tecavüz oluyor mu? Bunları sormak kendimizi ve vicdanımızı dinlemek adına yararlı olabilir.

Yine de her ne olursa olsun, anda hissedilen ve yaşananlar anda kalmalıdır, kurgu ve üstünde çokça düşünmek sadece yorucu bir evredir ve gelişimi zorlar, oysa değişime ayak uydurmak ve onu kabullenmek kişiyi geliştirir ve farklı fazlarda denge kuramına uyumlandırabilir. O halde yine bugün kendimde yeni bir evre başlatmama sebep olan dostlara içsel teşekkürümü buradan yolluyorum, güvenimi her daim taze tutuyorum, her ne taleple anlaşmış olduğuma inansam da tersini gördüğümde bunu güven yitişi olarak değil sadece o bakış açısını anlamam için sunulmuş bir armağan olarak alıp, öyle tercih edildiyse vardır bir nedeni diyerek, sevgimi sonsuz titreşimlerle dalgalandırıyorum. Ve bana ne denirse densin özde ne olumlu ne olumsuz etiketlere ihtiyaç duymadığımı bilip sadece insan olma hedefimde açıklıkla yürüyorum.

Her şeye ve herkese rağmen sadece seviyorum, söylemesi bile gereksiz olanı yineliyorum, aslında sadece hissediyorum...

 
Toplam blog
: 144
: 676
Kayıt tarihi
: 21.09.06
 
 

İstanbul'da yaşayan bir levantenim, yeni özler, sözler, gözler tanımayı, farklı bakış açılarını p..