Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Her gün kadınlarındır; onlara bir gün, bir ay yetmez;çünkü kadınsız dünya renksiz ve çoraktır.

Her gün kadınlarındır; onlara bir gün, bir ay yetmez;çünkü kadınsız dünya renksiz ve çoraktır.
 

Bu günlerin kapitalizme hizmet ettiği düşüncesindeyim. Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Öğretmenler Günü… Bu günlerin dışında; kadın, anne, baba, öğretmen anılmayacak, onlara ilgi gösterilmeyecek, onlardan söz edilmeyecek mi? Belki yadırgayacaksınız, bu adam ne demek istiyor, diyeceksiniz. Demek istediğim “özel günler “bana yapay geliyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kadınlar şöyle diyorlar:

Dünya Kadınlar Günüdiye bir gün, bizim günümüzmüş... Oysa hangi gün bizim değil ki? Her gün bizim günümüz... Çünkü biz kadınlar, bir kez olmaz dedik mi; Dünya durur, akan sular kurur. Kolay mı öyle erkekçe öfkelenip de isteklerimize boyun eğmemek?(arabulogren.com)

Kadınlar Günü’nde, kadına övgüler dizilecek. Kadın, anadır. Kadın, bacıdır, kardeştir, denilecek. Sözden öteye geçemeyecek ya da bu söylemlerden sadece kadınların belli bir kesimi pay alacak. Ya diğerleri! Evinde yiyecek ekmeği, içecek suyu olmayan; dağ başlarında sırtında odun taşıyan; yakmak için tezek açan; tek ineği, üç beş keçisi ya da koyunu için orakla ot toplayan; ot toplarken ekin biçerken sırtında çocuğuyla susuzluktan dudakları çatlayan kadınlarımız için ne yapıyoruz?

Türkiye’de çalışma yaşındaki kadınların yalınızca % 27,5’i çalışmaktadır. Ancak bu, geriye kalan kadının % 72,5’inin çalışmadığı anlamına gelmez. Bu kadınların büyük bir kesimi ev işlerinde çalışmaktadır. Dünya Bankası, ücretlendirilmemiş aile işlerini” güvencesiz istihdam” olarak adlandırılmaktadır.  Çalışan kadınların yarıdan fazlasının Sosyal Güvenlik Kurumu’nda kaydı yoktur: 2012 yılında çalışan erkeklerin % 32,7’si kayıt dışıyken, kadınların % 54,2’si kayıt dışıdır. (Uçan Süpürge, Eğitici El Kitabı)

Bu kadınlar, akşam evlerine geldiklerinde –evde yemek pişirecek bir şeyler varsa-yemek pişirmek, çocuğa bakmak zorundalar. Bunları, yapmadıkları ya da yapamadıkları zaman çoğu kez, kocasından söz işitmekte, dayak yemektedir.

Uluslararası araştırmalar, erkeklerden çok kadınların, aile üyelerinin; çocukların gereksinmelerini göz önüne aldıklarını göstermektedir.

Sonuç olarak birçok kadın, hem evde ücretsiz işçi olarak hem de dışarıda kendi yerinde ya da para kazanacak bir işte çalışarak fazla mesai yapmaktadır.

İşte bu kadınlardır ki Nazım'ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, Duygu Asena'ya göre; adı olmayan kadınlarımız... Dünyanın her yerinde ezilen kadınlardır bunlar.

Erkekler niçin ezerler kadınları? Onlar da dağda, tarlada çalışmıştır. Ya da işçidir; ücretini alamamıştır. İş yerinde sorunları vardır. Bu sorunları, eşiyle konuşup çözüm yolları da aramaz. Daha önemlisi, işsizdir. Eğitimsizdir; babasından, amcasından, dayısından, çevresinden gördüklerini uygular. Erkek adamdır; evde erkeğin borusu ötmelidir!  

Çevresindeki erkeklerin şöyle dediklerini duyar gibiyim.

İlk günden kadının bacağını ayıracaksın; erkekliğini göstereceksin.

Sakalı ele vermeyeceksin.

Kadının saçı uzun aklı kısadır.

Kadının başına şeytan yuva yapar; arada bir başına vurup dağıtacaksın(Bunu çocukluğumda bir imam vaazda söylemişti. O günden bugüne şeytan başka yuva yapacak yer bulamamış diye düşünürüm.)

Toplumda, bu ve benzeri düşüncede olan milyonlarca insan var. Bu tür düşünceler, birçoğunun belleğine oturmuş ki atasözlerimize de yerleşmiş.

Kız, kendi havasına bırakılırsa ya davulcuya varır ya zurnacıya.

Kızını dövmeyen, dizini döver.

Erkek kocarsa koç, karı kocarsa hiç olur

Kadınlar, kızlar için söylenen kimi sözler, davranışlar kadınlarımızı, kızlarımızı daha da inciticidir:

Kadının saçı uzun, aklı kısadır.

Kocadır; döver de sever de.

Gelin gittiğin evden ölün çıkar. (O evden bir yere ayrılamazsın ya da baba evine dönemezsin.)

Toplumun her kesiminde, sadist erkekler, mazoşist kadınlar da yok değil. Kadına eziyet ederek cinsel doyuma ulaşan erkekler olduğu gibi eziyet, acı, işkenceyle cinsel zevk alma eğiliminde olan kadınlar da vardır. Geçmiş yıllarda bir kadın kendini kollarından karyolaya bağlayarak seks yaptığını, yazılı ve görsel basın vermişti. 

İşkence gören, dövülen kadınların kimileri de töre gereği midir, bilinmez. Demezler mi, kocadır; döver de sever de… Nasıl sevgiyse? İşte, töreye uyularak işlenen bir cinayet. Bu ve buna benzer cinayetleri hemen hemen her gün TV kanallarından izliyoruz.

Bitmeyen ‘namus’ ve ‘töre’ imtihanı cinayet Haberleri - Erzurum’da yeğeninin sevgilisini öldüren sanığa verilen cezayı fazla bulan Yargıtay, kararı bozdu. 1. Ceza Dairesi, sanığa daha az ceza öngören ‘kasten öldürme’ suçundan ceza verilmesine hükmetti.4.3.2015 (Milliyet.com.)

Verilen cezaların caydırıcı olmaması da bu tür olayları tetikliyor, görüşündeyim. Ülkemizde, birkaç yılda bir çıkan aflar da çoğunlukla suç işlemeye fırsat veriyor. Pişmanım diyen, duruşmaya temiz giyinip çıkanların daha az ceza aldıklarını yazılı ve görsel basında izliyoruz.

İnsan, kadına her zaman, her yerde saygı duymalı. Ona öncelik tanımalı. Ne gezer… Yıllarca önce Taksim’de belediye otobüsüne bineceğim; kuyruk muyduk yok. Yiğit çıkan otobüsün kapısından içeri dalıyor. Binebilirsen bin. Bir kadın sesi çıktığı kadar bağırıyor: Sıkıştım, lütfen sıkıştırmayın. Şimdi soruyorum: O günlerden beri çok seneler geçti. Değişen bir şey var mı? Üstelik daha kötüsü her gün kadınlar aşağılanıyor, hem de siyasi erk tarafından. Neler denmiyor ki…”Kadın, erkek eşit değildir.” “Kadın, kahkahayla gülmemeli” “Hamile kadın sokağa çıkmamalı” Kadın, taciz ediliyor. Nasıl mı? Yolda giderken laf atılıyor. Toplu taşıma araçlarında sürtünerek, elle orası burası yoklanıyor. Kimileri cinsel açlığını bu yolla tatmine çalışıyor.

Kadınlar ya da genç kızlar, Özgecan ’ın başına gelenleri görünce yalnız taksiye binmekten, dolmuşta yalnız kalmaktan korkuyorlar. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi öğrencileri de aynı durumdan rahatsız olduklarını, TV kanallarında belirttiler. Tüm taksi ve dolmuş şoförlerine güvenilmez, demek istemiyorum; kadın ve genç kızlarımız hemen hemen her yerde taciz ediliyor, dövülüyor, öldürülüyor.

 Haberlerde gün geçmiyor ki bir kadın, dövülmesin, öldürülmesin.

İzmir'in Tire İlçesi'nde, cezaevinden dört gün izinli çıktığı belirlenen 35 yaşındaki Ufuk Oğuz eşi 38 yaşındaki Gülcan Oğuz'u ruhsatsız tabancayla başından vurup öldürdü. Olayın ardından kaçan Oğuz, ...5.3.2015

Yemek vermedi diye yengesini öldürdü! cinayet Haberleri - Adana’da pompalı tüfeğini temizlerken kazayla yengesini öldürdüğünü söyleyen zanlının, yengesini yemek vermeyince çıkan tartışma sonrası vurduğu ortaya çıktı.4.3.2015(Milliyet.com)

Kadınlar niçin dövülüyor, taciz ediliyor, öldürülüyor? Kadınsallıkla ilgili her konuda, toplumun bir kesimi, suçu kadında arıyor. İşte, örnekler:

“Bakire olmadığı iddia edilerek baba evine gönderilen Fatma intihar eder.”
“Babası Ayşe’nin hamile olduğunu öğrenince silahını eline alır.”
“Hülya düğününden bir sonraki gün eşi tarafından öldüresiye dövülerek sokağa atılır
.”

Diğer pencere açılır:

“15 yaşındaki liseli kız bebeğini çöpe atar.”
“13 yaşındaki çocuk kendisinden 10 yaş büyük kimseyle evlendirilir.”
“17 yaşındaki genç kız aile fertlerinin tacizine uğrar.”
Yine çekilir perdeler. Manzara yine karartılır.

Muhteşem Yüzyılı izleyenler, hatırlar: Hamamda vücut kontrolleri yapılırken, teker teker hepsinin itinayla bacaklar açılıp, bakılır. Bakire değillerse hareme alınmazlar. Ya saraydan gönderilir ya da başka işler verilir.

Kimi evlilik irdelenir: Tek kişilik haremlere de hâlâ bakirelikle giriş hakkı kazanılır. Bekâret yoksa ne imza atılır ne evlilik yapılır…

Her önüne gelen kızla yatma hayali kuran gençlerin, evleneceği zaman bakire kız beklemesinin mantığı çözülememiştir.

İntihara sürüklenen kızlar hatırlanır. Eski geleneklerin kanlı çarşafları serilir üzerlerine tek tek…

Kadın; bekâreti için dövülür, öldürülür, tacize uğrar, kendini satar, başkalarına satılır. Kadındır, dayanamaz intihar eder.

Her yerde, her ortamda erkeklerin sesi duyuluyor. Kadınların, erkeklerin yapacağı işler konusunda önyargılı. Öyle ki oyuncak seçiminden, meslek seçimine değin kız, erkek ayrımı yapılıyor.

Türkiye’de özellikle hemşirelik, bakıcılık ve öğretmenlik kadınlara özgü meslekler olarak görülür. İnşaat, makine, makine onarımı, şoförlük… gibi alanlarda kadına iş yoktur.2012 yılında üst düzey memur ve yönetici % 3, makine operatörü ya da montajcı %3,4 olarak çalışan kadın oldukça azken nitelikli tarım ve balık işçisi % 28,nitelik aranmayan işlerde % 20 kadın daha çok kadın çalışmıştır.

Biz kadınlar... diye başlayan bir yazıda şöyle deniliyor:
Biz kadınlar; erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı ileri sürülen, Âdem’i Cennet' den kovdurtan Havva'nın kızları... Biz kadınlar; zorda kaldığında kendini savunurken ya da erkeğine saldırırken, dişiliğini de kişiliğini de silah diye kullanan biz kadınlar, cins-i latifler...
Gözyaşlarıyla erkeği kaçırtan da kandıran da... Dilberliğiyle erkeği ağlatan da, aldatan da...
Biz kadınlar; sınırsızca kıskanç, kaprisli, ama sınırsızca sevecen, özverili...
Öldüren de, güldüren de... Rezil de eden, vezir de eden... Biz kadınlar; eksik etek, kaşık düşmanı... Biz kadınlar; erkeğin baş tacı, gönül yoldaşı... Biz kadınlar; ne alabildiğince özgür, ne de ezik... İşte böyle bir yerlerde...

Kolay mı öyle dünya'yı biz kadınlara sormadan değiştirmek?
Bütün bunların tersini söyleyecek biri varsa, beri gelsin... Desin ki, "Ben dört duvarın arasında kadının tutsağı değilim"...Desin ki; "Ben kadını kendime tutsak ederim"...Var mı böyle bir yiğit?  Biz kadınlar, böylesi bir dünyada; yine de bir tek günümüz olduğundan yakınır, tüm silahlarımızı takınır, haykırırız: "Siz erkeklere karşın, biz varız" diye... Bazen da; sömürülen Anadolu kadını öykünmelerimiz, dayak yiyen kadın yakınmalarımız... Onlar da kadının değil, yaşamın cilvesi... Yasalarımızdaysa, kadın olabildiğince haklı, olabildiğince ayrıcalıklı... Üstelik de günümüz yaşam koşullarında olabildiğince özgür, olabildiğince bağımsız... Ama bunlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün getirdikleri mi? Yok canım, Atatürk İlke ve Devrimleri’nin Türk Kadını'na verdikleri...
İşte böylesi bir günde ben öncelikle Ulu Önderimiz Atatürk'ü saygıyla anar, O'nun İlke ve Devrimleri doğrultusunda yaşayacağıma ant içerim. 8 Mart mı?Dünya Kadınlar Günü...Yalnızca gülüp geçerim....(arabulogren.com)

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..