Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Sinema
 

Herkes ‘Şey’ olabilir!

Herkes ‘Şey’ olabilir!
 

Kim insan kim değil...


‘Artık kim insan kim değil, hiç bilmiyorum. Herkes birbirini suçluyor ve kimsenin kimseye güveni kalmadı’…

1982 yılı Antarktika’da kış ayları… Bir grup Norveçli araştırmacı yerin altından gelen sinyalleri takip eder ve 100 bin yıldır buzların altında saklı kalan uzay gemisiyle dünya dışı bir yaratığın donmuş bedenini bulur. Dünyaya uzaylıların varlığını ispatlamak ve ganimetin gizemini çözmek için kurulan ekibe 16 bin km. uzaktan gelen araştırmacı Kate de katılınca, gizemli yaratığın gün ışığına çıkması için gerekli her şey artık tamamdır. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymayacak ve bu büyük buluş insan neslini tehlikeye sokacak yolun açılışını yapacaktır…

John W. Champbell Jr.’ın yazdığı ‘Who Goes There?’ romanından esinlenilerek ilk kez, 1951’de ‘The Thing from Another World’ adıyla Chistian Nyby tarafından sinemaya uyarlanan ŞEY(The Thing), 1982 yılında korku ustası John Carpenter tarafından yeniden ele alınmıştı. Burt Lancaster’ın oğlu Bill Lancaster tarafından kitaba daha çok sadık kalınarak yazılan senaryosu, dönemine göre hayli gelişmiş olan görsel efektleri ve Ennio Morricone’un etkileyici müziğiyle başarılı ve yüksek bütçeli bir yapım olarak gösterime giren ŞEY ne yazık ki E.T.  ile aynı döneme denk düşmüş, beklenen tırmanışı yapamamıştı. Carpenter’ı uzun süre bu tarzdan uzak kalmaya iten ŞEY, beyazperdenin dışında ünü yakalayıp üstünden yıllar geçmesine rağmen hala anılırken şimdi de hikâyenin doğuşunu konu edinen bir anlatımla yeniden sinemalarda.

ŞEY, Norveçliler tarafından helikopterle takip edilip öldürülmek istenen Sibirya kurdunun Amerikan araştırma istasyonuna gelmesiyle başlayan 1982 yapımı filmin bu anından öncesine değinmekte. Böylece insanlık neslinin sonunun başlangıç noktasına giden ŞEY’in ilk andan itibaren yarattığı duygu,‘Bir şeyler eksik’ dedirten türden! İlkiyle aynı atmosferi yakalamış ve teknolojik gelişmeler sayesinde daha etkileyici efektlerle donatılmış olması da bunu engelleyemiyor. Buna bir de oldukça basit örgüsü ve kurgu yetersizlikleri eklenince çevrilmesinin, sinema adına artısını sorgulamamakimkânsız. Yine de bilim kurgu yapımlarda en büyük destekleyici olan paranoya olgusunu, ‘Kim’ sorusuyla yaşatmayı sürdüren (Tıpkı diğerinde olduğu gibi) ŞEY, uyandırdığı anlık merakların ötesinde, müziğin ritmiyle de gerilimi yaratabildiğini de söylemek lazım. Filmdeki renk kontrastlarıyla göze hitap etmeyi başaran yapımda, animatronik dönüşüm ve doku efektleri de kayda değer.

Sonu bilmenin dezavantajının oldukça fazla yaşandığı filmde, mantık açıklarına da bolca rastlanmakta! Yönetmen Matthijs Van Heijningen Jr. ve senaristin Eric Heisserer’ın dikkatinden kaçan ama benim gözümün içine batıp aklımı kurcalayan ilk nokta, 100 bin yıl önce düşen aracın nasıl olup da yeni sinyal vermeye başladığı. ‘Kurtulan yolcu’ tarafından tetiklendiği söylenen sinyal mekanizmasıyla verilmeye çalışılan açıklama doyurucu değil. Başlangıca dair bir diğer mantıksızlıksa, binlerce yıl önce araçtan çıkan yaratığın donmuş bedeninin buzun yüzeyine çok yakın olması ve hemen bulunması! Bu da ‘Soğuktan uzağa gidememe’ mantığıyla izah edilmeye çalışılmakta. Getirildiği araştırma merkezinde buzu kırıp çatıyı delerek kaçacak kadar gücü olan ve adaptasyon yeteneğine sahip uzaylının, aracından çıkıp hemen yakınında donmasını anlamaya çalışmamak en iyisi galiba. Tıpkı, madem aracı çalıştırıp geldiği yere dönebiliyordu neden dönmedi, dememek gerektiği gibi! Yaratığın koskoca gemide tek olma durumunu hiç kurcalamayalım. Daha bunun gibi niceleri sayılabilir… En iyisi, tüm bu olumsuzluklarına karşın önceki filmin kendine has uzaylı yaratık çizgisini vurgulayan ŞEY’in, 103 dakika boyunca sıkılmadan izlenecek bir çalışma olduğunu belirtmek. IMDb derecesinin 7 olduğu da hesaba katılınca, rahatlıkla vizyon seçeneklerinin arasına girebilir.

Anibal Güleroğlu

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..