Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Herkes nerede? Ben neredeyim?

Kilyos sabahları birbirinin aynı. Yaz olsun kış olsun, sabah uyanan Kilyos'lu bir esnafın ilk işi perdeyi aralayıp göğe bakmaktır. Hava güneşliyse eğer, İstanbul'dan gezmek için gelenler olabilir. Böyle bir günde erken kalkmaları gerekir. Kilyos çarşısı küçük de olsa, orada rekabet vardır. Birden fazla balıkçı, köfteci ve bakkal vardır. Yaz geldiğinde birden fazla plaj vardır. Güneşli bir günde Kilyos esnafının mutlaka erken kalkması icap eder.

Bugün de güneşli bir gün. Marangoz komşumun uykucu horozundan daha erken kalkmayı başaran ben, her sabah olduğu gibi çarşıya damlamaya karar veriyorum. Dedim ya, Kilyos sabahları birbirinin aynı. Alacağım şey bir tane sade poğaça ve bir Milliyet. Belki bir de Radikal. Bu gün ne kadar okumak istediğime karar veremedim henüz. Genellikle bakkalın dizdiği gazetelere baktığım an karar veriyorum. Sanırım başlıklardan etkileniyorum.

Ev halkının saatleri daha çalmamış. Sessiz evimden çıkıyorum. Bahçemin yakışıklısı Romeo beni görünce uyanmıyor. İşte bu alışık olmadığım bir durum. Romeo sabah bana günaydın demesin! Olacak şey değil.

ve rutinimin bozulduğunu hissediyorum.

Ben çarşıya yaklaşırken sela okunuyor. Bir kere daha : "Olacak şey değil!" Bu saatte cenaze namazı mı olur... Bu sabah, hiç bir sabah olmayan şeyler arka arkaya oluyor. O kadar ki hala uyuduğumdan şüphe ediyorum. Acaba rüya mı görüyorum? Hayır, hiç sanmıyorum. İşte kıvırcık tüylü sokak köpeği geçiyor. Komşuların taktığı isimle "Garip" benim taktığım isimle "Filozof", uyuz olmuş kaşınıyor. Daha dün gödüğümde "ilaç almalı buna" dedim. İşte kırmızı kabarıklıkları da yardım dileyen gözleri de dünkü gibiler aynı. Rüya bu kadar net olur mu? Olamaz değil mi? Sanırım olamaz.

Rüzgarı arkama aldım, çarşıya fiyakalı bir giriş yaptım. Kollarımı aça aça, omuzlarımı savura savura yürüdüm. "Buranın ağası benim" dedim. "Var mı itirazı olan?" Düşlerimde kabadayı olmayı seviyorum. Olmayacak şeyleri düşlemeyi seviyorum.

Çok şey değil, bir poğaça bir de Milliyet alacağım. Eve döndüğümde poğaçamı ortasından yarıp içine kaşar koyacağım.

Çarşı güneşli bir güne yakışmayacak kadar sessiz ve boş. Pastanenin kapısı kilitli ve camda bir yazı asılı "Cenaze sebebiyle kapalıyız" Sessizliğin sebebi anlaşıldı. Sela okunduğu zaman anlamalıydım oysa. Ben selanın okunma saatine takılmıştım. Birisinin ölmüş olduğu pek aklıma gelmemişti.

Kilyos küçük bir yerdir. İstanbul'a benzemez. Birisi öldüğü zaman, o kişinin adı muhtarlıkça anons edilir. Cenaze namazının saati ve yeri bildirilir. Herkes dükkanını kapatıp o vakitte cami'ye gider.

Herkes nerede? Evet, herkes camide. Yolumun üstünde büyük ve ince inşaatı bir türlü tam bitememiş cami boş olduğuna göre, herkes eski camide olmalı. Köyün eski kısmındaki küçük camide. Bende gideyim diyorum o tarafa. Yürüyüşe başlıyorum.

Bu sabah, daha önce gördüğüm bir çok Kilyos sabahında olmayan bir şeyler var. Bazı şeyler eksik. Mesela ben, hiç bir zaman hissetmediğim kadar hafifim. Ağaçların yaprakları filizlenmiş olmalıydı, hala çıplaklar. Fırından ekmek kokusu gelmiyor. Herkes cenazede olsa da ekmekler pişmiş olmalıydı. Namazdan sonra kahvaltı etmeyecek mi bu insanlar? Sadece ekmek kokusu değil eksik olan, deniz kokusu da yok, çamların kokuları da. Bu sabah Kilyos'un kokuları kaybolmuş!

Bu sabah, daha önce gördüğüm bir çok Kilyos sabahında olmayan bir şeyler var. Bazı şeyler fazla. Mesela ben, hiç bir zaman olmadığım kadar güçlü hissediyorum kendimi. Sokağa girişimdeki kabadayı tribimde bunun bir parçası olmalı. Sanki yıllardır peşi sıra benimle büyüyen ve serpilen yüklerim bir anda yok olmuş. Var mıyım, yok muyum sorusu kendine bir cevap bulmuş. Başka fazlalıklar da var bu sabahta. Renkler daha fazla. Özellikle sarının tonlarını saymaya yetişemiyorum. Bu kadar çeşitli sarı nereden çıktı?

Herkes nerede? Bu sorunun cevabını öğrendik. Burası Kilyos ise, ben neredeyim? Bir uyuşmazlık var. Bir tutarsızlık. Rüyada olmadığıma dair kendimi ikna ettiğime göre... Nerede terslik? Bu eksikliklerin ve fazlalıkların sebebi ne?

Aniden köyün eski yerleşim merkezinden yeşil cenaze arabası çıkıyor. Arkasında bir araba konvoyu var. Arabaları seçemiyorum, sadece çok fazla olduklarını görüyorum. Ben de cenazeye gitmek üzere mezarlığa koyuluyorum. Kilyos küçük bir yer, mezarlık ve cami arası yürüyerek 15 dakika sürüyor.

Bakalım diyorum, nasıl bir ruh hali bekliyor beni orada. Ölen kişinin yaşına ve hayatını kaybetme şekline göre, defni yapan insan portleri birbirinden çok değişiklik gösterir. Bunu öğreneli çok oldu.

Uykusunda ölmüş tonton bir ihtiyarın cenazesindeki insanlar fazla patırdı çıkarmazlar. Herkes o şekilde ölmek ister. Ölümün korkusunu hiç hissetmeden, diğer tarafa geçmek ister. Bu kişilerin bir tesellisi vardır, "zaten çok yaşlıydı, bakalım biz o kadar yaşayacak mıyız, derler. Cenaze katılımcıları ister istemez kendi ölümleri hakkında düşünürler. "Güzel ve geç bir ölüm" dilerler. Cenaze katılımcıları, sıklıkla iki yüzlü olurlar.

Ağır bir hastalığın ardından kaybedilen kişinin cenazesinde bir rahatlama vardır. Çekilen acıların sonu gelmiştir. Bu cenazede gizli bir mutluluk olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hasta kişiye bakmamak için türlü taklalar atan ve bu zor görevi birbirlerine kakalamak için yarışan aile erkanı, insanlık sınavından kalmış olmaları üzerinde fazla düşünmez. Hastanın çileleri de, kendi çileleri de son bulmuştur çok şükür. Biraz önce dediğim gibi, cenaze katılımlarcılar sıklıkla iki yüzlü olurlar.

Cenaze katılımcılarının en zor sınavı, trajik ölümleri karşısında olur. Mesela bir şehit cenazesi, ailenin tek çocuğunun ya da genç annenin cenazeleri katılımcıların kendilerini çok çaresiz, çok küçük hissetmesine neden olur. Bunlar bir de inanç sınavıdır. İnancı tam gözükenlerin bir çoğu, korktuklarından ötürü daha da çok boyun eğerler. İnancı şüpheli olanlar ise bu trajedinin sorumluluğunu kime yükleyeceklerini bilemediklerinden o gün tamamen inançsız bir kişiye dönüşürler. Trajik bir cenazede gerçekten inanç sahibi çok az kişi vardır. Belki de bir elin parmaklarından bile az. Bunlar bilirler. Bu durum ibretlik değildir, bir ceza asla değildir. Allah'ın işine aklı sır ermez derler, acıyı paylaşıp daha da kuvvetli bir inançla defni gerçekleştirirler. Bu kişiler defin sırasındaki en metanetli, en "ayakta kalan" kişilerdir.

Herkes nerede? Evet, herkes Kilyos mezarlığında bunu biliyorum artık. Ben neredeyim? Ben de mezarlığın kapısından giriyorum. Ahali dağılmış, onlarda çıkşa geçiyor. İnsanlar yere bakıyor, kimseyle göz göze gelemiyorum. Sıyrılıyorum kalabalıktan. Bir tek komşumuzun bir yaşındaki oğlu Levent görüyor beni. Yeni öğrenmiş olmalı ki, el sallıyor. Çekik gözlü çocuğu çok seviyorum, ben de ona el sallıyorum.

Üstüne yeni toprak atılmış cenazenin başına geliyorum ve mezar taşını okuyorum. Bir anda kimin öldüğünü hatırlıyorum ben de. Gayet soğukkanlı bir şekilde mezar taşını okuyorum. Bu kadar uzun mezar taşı yazsısı olur mu demeyin, olmuş ki okuyorum;

Deliydi meliydi ama Don Kişot'un bir onuru vardı. En azından kendi dünyasının şovalyesiydi. Ben ise üzülerek fark ettim ki, arabalara havlayan bir köpekmişim sadece. K.

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..