Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

11 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Güneş sadece gidenleri ısıtmıyor

Hafta içi olmasına rağmen Kadıköy cıvıl cıvıl bir kalabalık sergiliyor hemde rengarenk. Mevsim dolayısıyla herkes kendini sokağın alaca albenisine kaptırarak dışarı atmış. Candan Erçetin’in Bu Şehir İnsanı Hep Kandırıyor şarkısı var kulaklarımda. Bu şehrin beni kandırmasını seviyorum, şarkının ritmine uygun adımlarım. Evimde gibi hissediyorum kendimi bu semtte. Çocukluğum, gençliğim bu yollarda tükendi bütün hissettikleriyle bilinçle. Öyle tanıdık öyle ana kucağı gibi geliyor. Kapkaç olayları dışında da güvendeyim buralarda.

Tanıdık esnaf suratları, tanıdık mekanlarla iç içe geçmiş artık. Akrabalık mertebesine yükselmiş bir samimiyetle selamlaşıyoruz kimileriyle. Ünlü, yılların kokoreççisiyle konuşurken tabure üstü doyuruyorum karnımı. Artık sigara içilmesi yasaklanmış bu mekan, eski bir tiryaki olan bana dar geliyor.

Terzi Ali’den daraltılacak etekleri almama daha bir saat var. Bahariye’ye doğru yürüyorum avare avare. Zaman bana ait istediğim gibi harcayabilirim ama gözüm av peşinde. Yüreğim dert dinlemek istiyor, kendininkini unutmak için beklide. Kilise duvarının dibinde bulunan banka takılıyor gözlerim. Ayakkabı vitrinini seyderiyormuş tavrı takınıp bankın ucuna öylesine oturmuş kadını seyrediyorum. Benden kaçmaz konuşmaya ihtiyacı var, hissediyorum.

Uzun kızıl saçları var, bakımlı, balık etinde. Sigara öyle yakışıyor ki ellerine kendimi film yönetmeni gibi hissediyorum. Bir tek akmayan gözyaşları eksik görüntüsünde. Yaşını tahmin etmeye çalışıyorum, en fazla kırkbeşinde. Rastgele öylesine oturmuşum gibi davranıyorum, zaten fark etmiyor beni. Çantamdan sigara çıkarıyorum, paketimin içindeki muhtar çakmağımı saklayarak. Ateş var mı diye soruyorum yüksek sesle. Pardon diyor tekrarlıyorum ateş isteğimi. Sıkmaktan beyazlamış parmalarını açarak uzatıyor plastik çakmağını. Plastik çakmağı yakıştıramıyorum bakımlı görüntüsüne.

Ablam geliyor aklıma. O da böyle sıkıntılı olduğu zamanlarda konuşacak kimse bulamadığında banklarda oturdu mu acaba? Ankara’nın o soğuk kışlarında gözlerinde yaş eksik olarak dertlerini derin derin soludu mu bankların üzerinde yalnızlığıyla birlikte? Derin bir nefes alıyorum boğulmamak için. Derin bir keder doluyor içime özlemle birlikte.

Mevsimin güzelliğinden bahsediyorum ilk. Yavaşça çeviriyor suratını, anlamsız bakıyor gözleri. İnsanlar korkuyor uzun süredir yaşlarına rağmen yabancılarla konuşmaya. Bana bakınca görüntüm güven vermiş olmalı ki gülümsüyor. Bir şey mi oldu üzgün görünüyorsunuz diye soruyorum çakmağı geri verirken. Dikkatli, hemen açılmaya niyeti yok ama konuşmak istiyor biliyorum. Sessizce içiyoruz sigaralarımızı. Hafif bir rüzgar esiyor başlarımızın üzerinden.

İkinci bir hamle yapmam lazım kalkıp gitmeden önce. Tiyatro bileti almaya geldim “Natali” iki günlüğüne geliyor Halk Eğitim Merkezi’ne diyorum. Gülümsüyor, güzel bir oyun ben seyrettim çok beğeneceksiniz diyor. Ben kötü ruhlu bir insanım, balık oltaya takıldı vicdanımda ince bir sızı derinden. Evet diyorum ikili ilişkilerde konu eksikliği hiç çekilmiyor, asla tükenmeyecek malzeme deposu gibi, ancak sadece oyunlarda ve kitaplarda tüm açıklığıyla dökülüyor ortaya. Gerçek hayatta ise çıkmaz sokaklarda kaybolmuş insanlar çaresiz ve suskun.

Başını eğiyor önüne, birlikte seyretmiştik oyunu eşimle diyor. Hissediyordum bir şeylerin yolunda gitmediğini. Sessiz bir mücadeleyle görmezden gelirmiş gibi, her şey yolundaymış gibi davranarak, biletler alıp zoraki götürdüm bir sürü oyuna. Çoğunda uyudu biliyor musunuz diye soruyor. Üzüldüm diyorum kendi üzüntülerimin üzerindeki kabukların kalınlaşmasına şükrederek. Belirsizlikler yakar canımızı, endişeye bırakır yerini huzurumuz, paranoyak bir melankoli sarar etrafımızı ve döner durur uykularımız içinde gel-git lerimiz diyorum. Üzülmeyin, kararlar netleştikten sonra daha az acı çekiyorsunuz diye teselli etmeye çalıyorum.

Yedi yıl mücadele verdik birlikte olabilmek için diyor. Ben yahudiyim eşim ermeniydi. Ailelerimizi ikna etmek, yuvamızı kurabilmek için gerçek anlamda bir savaş verdik. Şu an iki erkek çocukla kalakaldım. Allah’tan benim ailemin durumu gereğinden iyiydi de maddi sıkıntı çekmiyorum ama acıyor canım diyor. Hala da seviyorum onu ve çok özlüyorum biliyor musunuz diye soruyor. Kocasının çok genç bir kadınla çekip gittiğini, ailesini ikna etmeden hemen evlendiğini, bu süreç içinde kendisine ve çocuklarına yokmuş gibi davrandığını anlatıyor. İki yıllık bir süreçten sonra kendisinin ayrılmak istediğini anlatıyor. Dayanamadım bana yokmuşum gibi davranmasına diye anlatmaya devam ediyor. Acının ne demek olduğunu bildiğimi, geçeceğini ama süre alacağını anlatmaya çalışıyorum. Sonraların güzelliklere de gebeliğinden güzellikler doğurabileceğinden bahsediyorum.

Vicdanımın sızısı yüzünden gerçeği itiraf ediyorum. Üzüntünüzü yüzünüzden okudum ve bilinçle oturdum yanınıza sizi konuşturmak için diyorum. Gülümsüyor. Konuşmamız iyi geldi, hiç tanımadığınız insanlarla konuşmak ne kadar da rahatmış diyor. Aileme bile itiraf edemediğim sevgimi size bu kadar rahat dile getirmek rahatlattı beni teşekkür ederim diyor. Ben de teşekkür ederim konuşma ihtiyacımı geri çevirmediğiniz için diyorum. İsimlerimizi bile bilmiyoruz diyor. Tanışıyoruz. Tahmin ettiğim gibi ince kırılgan bir adı var kendine yakışan. Sizinle dertleşmek güzeldi diyor, sizinle de diyerek gülüyorum. Bende hiç tanımadığım biriyle daha rahat konuşuyorum, olduğu gibi saklamadan sakınmadan. Birbirimizi bir daha hiç görmeyecek olmamız anlattıklarımızın bizlere yük olmadan yok olmasına iyi geliyor. Unutmayın her şeye rağmen yaşamak çok güzel. Renkler var, güneşe baksanıza sadece gidenleri ısıtmıyor diyorum. Oyunu seyrederken konuştuklarımızı hatırlayacağımı söyleyken tokalaşıyoruz. Geçmişi geleceği olmayan derin bir dostlukla ayrılıyoruz ayrı yönlere yürüyerek.

İçimdeki diğer ben “Manyaksın sen” diyor. Bu manyağı seviyorsun ama değil mi diye soruyorum sevdiğinden emin olarak, seviyorum der gibi kapatıyor gözlerini. Adımlarımı hızlandırmadan geç kaldığım Terzi Ali’nin dükkanına doğru yürüyorum. İnsanlara bakıyorum, hepsinin içlerini döktürmek için ne kadar süre lazım diye hesap yapmaya çalışıyorum, her zamanki gibi yaptığım hesabın içinde kayboluyorum. Renklere tutunarak buluyorum yolumu kaybolduğum labirentin içinden. Tanıdığım sokaklarda güvenle yürüyorum yüreğimde hissettiğim yaşama sevgisiyle. Güneş ısıtıyor kıştan kalma soğukları kemiklerimde.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..