Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '10

 
Kategori
Felsefe
 

Hiç bir şeyi kişisel algılamayın.. Üzerinize gelen kamyon hariç:-))

Hiç bir şeyi kişisel algılamayın.. Üzerinize gelen kamyon hariç:-))
 

Kendimizin önemini fazla abartmamakta yarar var:)))


Sevgili Dostlarım,

Eğer bize benlik kazandıran, diğer varlıklardan farklı ve ayrı olduğumuzu fark ettiren egomuz olmazsa, bu dünyada tehlike yaratabilecek durumların hiç birini ne algılayabilir ne de tepki gösterip, korunabiliriz. (Bu konu “İLLÜZYON/yanılsama NEDİR?” başlıklı bir yazımda daha ayrıntılı açıklanmıştır)

Bilmeliyiz ki her birimiz ayrı ve eşsiz benzersiz ruhlara varlığına sahibiz. Bu durum, Ruhumuzun Tanrısal özden geldiği gerçeğiyle çelişmez. (Konu Kuran'da, Allah’ın çamurdan yarattığı insana Nefsinden üfleyerek, insanı nefs sahibi yapması ve can vermesi sembolüyle anlatılır) Eşsizliğimiz, benzersizliğimiz, ruhumuzun da bir egosu/benliği/kimliği olmadan mümkün olamaz. Bu nedenle bazı spritüel ekoller, “EGOMUZ/NEFSİMİZ KUTSAL RUHUMUZDUR” der.

Ego’muzun aşırı palazlanması, bizi hayatta komik ve bazen de acınılası durumlara düşürür. Bu nedenle egomuzun bize, sadece özsaygı kazandıracak kadar büyümesine, güçlenmesine müsaade etmeliyiz. Don Miguel Ruiz’in aşağıda sunduğum yazısının ana fikri, egomuzu her konuda tek suçlu görüp yok etmek değil, egomuzun bizi aşırı önemli olduğumuz sanrısına kaptırmasına mani olmak, bizi egomuzu terbiyeye yöneltmektir. Dört sene önce bu kitabı okuduğumda o kadar etkilendim ki hemen buzdolabımın kapağına şu cümleyi yazıp, yapıştırdım; “ÖNEMLİ OLAN, OLAYIN KENDİSİ DEĞİL, SENİN OLAYLARI NASIL ALGILADIĞIN, NASIL TEPKİ VERDİĞİNDİR. OLAYLARA VE İNSANLARA KIZIP KIZMAMAN SENİN ELİNDEDİR. Sakınacağımız şey, tepki vermemek değil, kızmamak, kontrolümüzü kaybetmemek yani, kendi merkezimizde kalarak, ölçülü ve en uygun tepkiyi vermektir.

Eğer ana fikri, “TEPKİSİZLİK, Hiç tepki vermemek” şeklinde algılarsak, ne KENDİMİZİ ÜZERİMİZE GELEN KAMYONDAN ne de ULUSUMUZU SÖMÜRMEK İSTEYEN EMPERYALİZMDEN KORUYAMAYIZ.

Öte yandan KENDİMİZE AŞIRI ÖNEM VEREREK NE TEKAMÜL EDEBİLİR NE DE MUTLU, HUZURLU BİR YAŞAM SÜREBİLİRİZ. Çünkü, AŞIRI DERECEDE ÖZNEL ALGILAMAYI BENİMSEMEK, insanların MEGOLAMANİ, Ulusların da “MEGOLA İDEACILIK” hastalığına yakalanmasına sebep olur. O halde Kadim Delf Tapınağının kapısındaki şu sözü hep hatırlamalıyız.

“KENDİNİ BİL VE HİÇBİR ŞEYDE AŞIRI GİTME”

Sevgilerimle.

Tuncay Erciyes

24.12.2008

Not:Konuyla ilgisi sebebiyle, Don Miguel Ruiz’in, Ötesi yayınlarınca basılmış, “DÖRT ANLAŞMA, Toltek Bilgelik Kitabı" isimli kitabındaki ikinci anlaşmayı özetleyerek bilginize sunuyorum.

HİÇ BİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMAYIN..

Birinci anlaşmada sözün gücünü anlatmış, gerek kendimize söylediğimiz gerekse başkalarının bize söylediği sözlere inanıp, onlarla anlaşma yaptığımızda başımıza neler gelebileceğini açıklamıştım. Bunun devamı olan ikinci anlaşma, “Hiçbir şeyi kişisel algılamama” anlaşmasıdır. Şimdi bir örnek vermek istiyorum. Sizi caddede gördüğümde, tanımadığım, halde, “Hey, sen bir aptalsın” dersem, bu sizinle değil, benimle ilgilidir. Eğer bunu kişisel algılarsanız, aptal olduğunuza bile inanabilirsiniz. Belki de şöyle düşünürsünüz, “O aptal olduğumu nasıl biliyor? İçimi mi görüyor yoksa herkes ne kadar aptal olduğumu görebiliyor mu?” KİŞİSEL ALGILAMAK, SÖYLENEN ŞEYLE ANLAŞMA YAPMAK, YANİ ONA KATILMAKLA MÜMKÜNDÜR. Söylenen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir vücudunuza yayılır ve Cehennem rüyasının tutsağı olursunuz. Sizin bu tuzağa düşmenizin sebebi, “BİREYSEL ÖNEMLİLİK” denen şeydir. BİREYSEL ÖNEMLİLİK” ya da “KİŞİSEL ALGILAMAK” egoizmin/BENCİLLİĞİN EN ÜST DÜZEYDE İFADESİDİR. Çünkü “her şeyin kendimizle ilgili olduğunu” varsayarız. Bizi ehlileştiren eğitim sürecimiz esnasında, her şeyi kişisel algılamayı da öğreniriz. Her şeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz. Ben, ben, ben, ben….daima ben! Diğer insanlar, merkeze sizi koyacak, hiçbir şey yapamazlar. Her kes, kendi zihninde oluşturduğu, kendi rüyasını yaşar. Onların rüyaları bizimkinden farklıdır. Bir şeyi kişisel algıladığımızda, onların bizim rüyamızı bildiklerini varsayarız. Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız. Durumun son derece kişiselleşmiş gibi göründüğü anlarda bile, örneğin, size isminiz verilerek, direkt hakaret ediliyor olsa bile, yine de sizinle ilgisi yoktur. Onların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler, kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Kişilerin bakış açıları, ehlileştirilme sürecindeki programlamalarından oluşur.

Birisi size “Hey çok çirkinsin” dese bile, bunu kişisel algılamayın. Çünkü gerçek şu ki, bu kişi kendi düşünce, duygu ve inançlarını ifade etmektedir. Bu kişinin sizin için sarf ettiği sözlerle anlaşma yapmak/onlara katılmak, kişisel algılamanızla ilgilidir. Kendinizi önemseyerek, her şeyi kişisel algılamanız, sizi kara büyücüler için, kolay bir av haline getirir. Onların sizi besledikleri duyusal çöplük, artık sizin çöplüğünüz haline gelir. Oysa hiçbir şeyi kişisel algılamadığınızda, cehennemin ortasında bile bu zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz. Bu bağışıklık, size ikinci anlaşmanın bir armağanıdır. Kişisel algıladığınızda, söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız ve kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Küçücük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız. Çünkü haklı çıkmak ihtiyacını duyarsınız. Sizin haklı, başkalarının haksız olmasını istersiniz. Haklı olmak ve kendi fikirlerinizi onlara dayatmak için büyük çaba gösterirsiniz. Aynı şekilde, sizin benim için söyledikleriniz, yaptıklarınız, kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın yansımasıdır. Bu fikirlerin benimle bir ilgisi yoktur. Bunun için sizin benimle ilgili düşündüklerinizin, benim için bir önemi yoktur. Sizin düşüncelerinizi, söylediklerinizi, yaptıklarınızı ben kişisel algılamam. Bana, “SEN İYİSİN” dediklerinde de kişisel algılamam.”SEN KÖTÜSÜN” dediklerinde de kişisel algılamam.” Siz Mutluyken bana, “SEN BİR MELEKSİN” diyeceğinizi, bana kızgın olduğunuzda da “SEN İBLİSSİN, ÇOK KÖTÜSÜN. Bunları nasıl söylersin” diyeceğinizi bilirim. Her iki halde de söyledikleriniz beni etkilemez. Çünkü BEN NE OLDUĞUMU/KENDİMİ BİLİRİM. KABUL GÖRMEK VE ONAYLANMAK GİBİ BİR İHTİYACIM YOKTUR. Birisinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymam. Bana “SÖYLEDİKLERİN BENİ İNCİTİYOR” da diyebilirsiniz.

Ama sizi inciten benim sözlerim değildir. Söylediklerim sizin yaralarınızı kanattığı için incinirsiniz. SİZİ İNCİTEN DAİMA SİZSİNİZ. Ben SİZİ İNCİTMİŞ OLDUĞUMU KİŞİSEL ALGILAMAM. Bu size inanmadığım ya da güvenmediğim için değil, SİZİN DÜNYAYI benden farklı gözlerle, KENDİ GÖZLERİNİZLE GÖRDÜĞÜNÜZÜ BİLDİĞİM İÇİNDİR. Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz, ben değilim. Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyuncudur. BU SİZİN FİLMİNİZDİR. İnsanları kişisel algılamadan, gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığınızda, asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmezsiniz. SİZE YALAN DA SÖYLESELER BUNDAN İNCİNMEZSİNİZ. Çünkü onların KORKTUKLARI İÇİN YALAN SÖYLEDİKLERİNİ BİLİRSİNİZ. İnsanlar niçin korkar? Kendilerinin sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkar. Sosyal maskelerinin sıyrılması onlara acı verir. SİZ KENDİNİZE GÜVEN DUYMAYI ÖĞRENDİĞİNİZDE, BAŞKALARININ SİZE SÖYLEDİĞİ ŞEYLERE İNANIP, İNANMAMAYI SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞURSUNUZ. Kişisel algılamaMAyı alışkanlık haline getirdiğinizde, sorumlu seçimler yapabilmek için, sadece kendinize güvenmeyi de öğrenirsiniz.

Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz. Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz. BAKIŞ AÇINIZ SİZİN İÇİN KİŞİSELDİR VE SİZİN GERÇEĞİNİZDİR, başka hiç kimsenin değil. Bu yüzden bana kızdığınızda, kendinizle uğraştığınızı bilirim. Ben sadece kızmanız için size mazeret olurum. Kızarsınız, çünkü korkuyorsunuz, çünkü korkularınızla uğraşıyorsunuz. KORKUNUZ YOKSA BANA KIZMANIZ DA MÜMKÜN DEĞİLDİR. KORKUNUZ YOKSA BENDEN NEFRET ETMENİZ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR. KORKUNUZ YOKSA KISKANÇ YADA ÜZGÜN OLMANIZ DA MÜMKÜN DEĞİLDİR. KORKUSUZ YAŞADIĞINIZDA, SEVGİYLE YAŞADIĞINIZDA, BU TÜR DUYGULARA YAŞAMINIZDA YER YOKTUR. Bu tür duyguları hissetmediğinizde, kendinizi iyi hisseder, etrafınızdaki her şeyi sever ve her şeyin güzel olduğu bir boyutta yaşarsınız. Don Miguel Ruiz'in Ötesi yayınlarından çıkmış "Dört Anlaşma, Toltec Bilgelik Kitabı" isimli kitabından özetlenmiştir.

Sevgilerimle.

Tuncay Erciyes

 
Toplam blog
: 67
: 4845
Kayıt tarihi
: 11.12.06
 
 

Ayrik otu tohumu ekip, buğday imajinasyonu yaparak, Buğday  hasatı yapabilir misiniz? Her ne ..