Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '09

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Hiç iki dişli oğlum olmamıştı..

Hiç iki dişli oğlum olmamıştı..
 

Herşeyden öte!


Aslında hiç aklımda yoktu ama blog yazarlarımızdan birini okuyunca oğlum hakkında yazmaya karar verdim. Bebek ağlamasına karşı dayanma güçlüğü çektiğini yazıyordu. Daha önce de bu konuda benzer yazılar yazmış ve kendisine bunun aksini ancak anne olduğunda anlayabileceğine dair yorumlar gelmiş. Antremanlı yani. Sanırım bu yorumlar daha çok annelerden gelmiş olmalı. Erkekler pek yorum yapmaz, hatta kendi öz çocuğunun ağlamasına dayanamayan nice babalar var, biliyorum.

Neyse, benim konum "oğlum ve bana öğrettikleri". Günün birinde "anne" olması mümkün bir insana, çocuklara anneler kadar sıcak bakamayan "baba"lardan birisi olarak belki bir şeyler anlatabilirim. Aslında onun için üzgünüm. Eğer bir gün bu şansa sahip olursa, bebeği ağlarken gözlerinin içine baktığında kendisi için neden üzgün olduğumu ancak o zaman anlayabilir. Ama ben yine de belki dilim biraz döner diye uğraşacağım. Anlatacaklarıma hayat hikayemi yazarak başlasam aslında daha iyi anlatırım ama elimden geldiğince buna girmeden izah etmeye çalışayım:

Bebekleri hep sevmişimdir ama eskiden ağlamalarına ben de dayanamazdım bunların. Onların bağırmasını dinlemek zorunda kalmak sinirlendirirdi beni. Ağlamalarını engellemedikleri için anne babalarına kızdığım çok oldu. Sonra birgün farkettim ki ben sevme özürlüyüm. Doğayı farkettikçe, doğayı sevdikçe insanları daha fazla sevdiğimi farkettim. Doğayı sevdikçe hayvanları da daha fazla sevdiğimi farkettim. Bunları sevdikçe başka şeyleri de daha çok sevdiğimi farkettim. Tüm sevgiler paralel yürüyormuş birbirine aslında.. Hayvanı sevmeyen, doğayı sevmeyen insanı da sevemezmiş, anladım.. Ve sonra bir gün baktım ki bir bebeğin ağlaması, yazdığım bir şiire, bir doğa harikası edasıyla girivermiş.. Ve ben bebekleri sevdiğimi düşünüyordum eskiden.. Yanılmışım...

Benim oğlum yedi aylık olmak üzere.. Ben dünyada bu kadar güzel bir varlığın olabileceğini düşünememiştim hiç. Ya bu velet başka güzel ya da "benim oğlum" olduğu için bana öyle geliyor. Ama şimdiden fanatik ordusu oluşturduğuna göre sanırım birinci ihtimal daha ağır basıyor.

Hiç iki dişli oğlum olmamıştı benim! Ne kadar düşünsek de akıl edemeyiz bir ağzı o kadar tatlı yapmayı. Yeni doğduğunda söylemişlerdi daha da tatlı olacağını, inanmamıştım. Şimdi de söylüyorlar, yine inanmıyorum. Tatlılıkta üst sınır bu olsa gerek.

Oğlum, nerde olursak olalım, beni her gördüğünde ellerini ayaklarını hızla oynatmaya başlar. Benim olduğum ortamda başkasında durmaz, kollarını bana doğru uzatır. Ben onun oyun makinesiyim sanırım. Yatağında uyanıp da beni gördüğünde bana öyle bir bakar ki "beni al" diye, şaşarsınız. Bir de derler ki bebekler derdini anlatamazmış, hadi canım! Evin içinde gitmek istediği yere beni kalça, dudak, kol hareketleriye öyle bir yönlendiriyor ki şaşarsınız. Ben onun her söylediğini anlıyorum. Özel bir iletişim var aramızda, öyle olmalı, yoksa nasıl anlayım sadece "mmm" ve "hüööüüü" den oluşan konuşmasını.

Sadece sevmiyorum ben onu, saygı da duyuyorum. En izah edilmez duygu da bu sanırım. Bunu nasıl başarıyor, nasıl yapıyor anlayamıyorum. Bazen beraber dışarıda gezerken öyle derin bakıyor ki etrafına, tarifi yok. Bazen de kendi ninnisini söyleyerek uyuyor, gelin de çıkın işin içinden. Dün gece 03.30 gibi uyandı, çünkü ben gürültü yaptım istemeyerek. Uyanıp da beni gördüğünde nasıl da gülümsedi, anlatmak mümkün değil. Uzun uzun gülümsedi ve uyudu. Şu anda bile gözlerim doluyor, bu nasıl bir şeydir?

Oğlum bana birisini kendinden fazla sevmeyi öğretti. Ben ona hayatı öğretemeden, o bana baba olmayı öğretti..
 
Toplam blog
: 293
: 1063
Kayıt tarihi
: 07.11.08
 
 

Sporun bir kavgadan çok; ahlak, mücadele, eğitim, zeka ve dürüstlük olduğuna inanıyorum. Doğaya, ..