Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '10

 
Kategori
Kitap
 

Hiç Kimsenin Kenti

'Geçmiş ne kadar yoğun yaşanmışsa

ve şu an ona ne kadar çok sürtünüyorsa,

sunulan o denli değerli ve anlamlıdır.' Kitaptan.

Galata'yı betimlemenin İstanbul'u anlatmak demek olacağını bilerek kurgulayan Altı Yıl Tam Pansiyon, Pembe Tuvalet ve Anormal romanlarının yazarı Tolga Gümüşay, en görülmeli bu semtte yaşamış ünlülerinkiyle örtüşen hayatı, 'Hiç Kimsenin Kenti'ni kaleme almış.

Kimsesizlerin kimsesinin hiçliğini ve 'Hiç Kimsenin Kenti'nin yolculuk öyküsünü Tolga Gümüşay'ın kaleminden okuyalım. 'Bir trenin içindeyim. Başka başka istasyonlardan binmiş, vagonlar dolusu insanla birlikte... Koridorlarda açık kapının önünde dikiliyorum. Dışarısı puslu, ıslak, ayaz... Sarı bir yaprak gibi titriyordum. ...Bileti cebime başkaları sokmuştu: Bu yolculuk bana ait değildi! Raylar altımdan akıp gidiyor, sisin içinde kayboluyordu. ...Yol tutuyordu ama kusamıyordum bir türlü. Hanidir atlamayı geçiriyordum aklımdan. ...Başka başka istasyonlardan binmiş... tanımadığım bir sürü güzel insan... koridoru doldurmuşlardı. Omzuma ekleniyor, gövdemi uzatıyor, ağırlığımı bölüyorlardı... Onlar hızlandıkça tren yavaşlıyordu. Mide bulantısı kesilince, atlamak da cazibesini kaydediyordu.' (s.52)

Galata'ya tat vermiş azınlıkların yaşamlarından bir kesit sunan Gümüşay , okurun empati yapacağı ayıp, günah ve yarın kaygıları olmayan ayağı yere basan kültürlü Albert'i roman kahramanı yapmış. Ben anlatıcı ise zayıf bir karakter... Okur belleğinde yer tutan kahraman yaratılmasında güzel karakter betimlemesinin yapılmasının rolü büyük . Sosyal konu çözümlemeleri zayıf kalmış.

Öykü ve Galata için söylenmiş güzel sözlerin uçları kurguya pamuk ipliğiyle tutturulmuş gibi duruyor. Sağlam bir kurgunun katmanları oluşturulmadan yazıldığı için yama yapılmış izlenimi veriyor. Ânı anlatan postmodernist romanın etkisinde kalmış izlenimi de veriyor. Albert ile Semih'in tanışmalarının akşamı kısa bir diyalogtan sonra Dümenli Meyhane'ye gitmeleri, Semih'in Albert'in kaldığı otele yerleşmesi pek gerçekçi görünmüyor. 'esmer delikanlı', 'esmer çocuk' Mikail'in kahvehanede oturmakta olan hiç tanımadığı Semih'in yanına gelip, mektubumu kız arkadaşım Yasemin'e verir misin demesi uygun düşmemiş. Mikail'i kültürüne denk düşen bir biçemle konuşturmamış. “Abi, sana zahmet bunu Yasemin'e verirsin. Yalnız dikkat et, Mesnevi'de bir gencin aşkını tarif etmek için, 'Bir mektup yazdırsaydı da kuşun kanadına bağlasaydı, kuşun kanadı mektubun hararetinden tutuşur yanardı.' denir...” (s.62) Bu alıntıları montaj tekniğine örnek olarak düşünebilirsiniz. “Cenab – ı Allah; 'Ben size şah damarınızdan daha yakınım, ' diyor.” (s.103) “ 'Çünkü ikilikten kurtulmak gerekir, ' dedi. 'Mevlana Efendimiz der ki; 'Allah'ın huzurunda iki 'Ben' söz konusu olamaz. Ya 'Sen' öl, ya 'O' ölsün ki ikilik kalmasın.' Furkan Suresi'nde 'O ölmeyen diridir, ' deniliyor. Demek ki ölmek sana düşüyor.” (s.103)

Adına tarih düşülmüş, öykülere ad, Galata'ya hayat vermiş ünlü Levanten'leri anmak, onları iki binli yıllara göre kurgulayıp yaşatmak güçtür. Gümüşay, bunu Chenier Gecesi'ni kutlamakla gerçekleştirmiş. Fransız şair Chenier, Saint Pierre Han'da doğmuş. Gece yarısına bir saat kala Han'ın çaycısı görülerek kapı açtırılır. Büyükçe bir Levanten kalabalık tarafından maskeli balo düzenlenir. Günün anlam ve önemini belirten konuşmalardan sonra Chenier'in şiirleri okunur. Bu örnekte olduğu gibi oluş biçimi eğreti duruyor. Güzel betimlemelerle süslenmiş... Filmlerde gördüğümüz gerçeklerinden bir farkı yok.

İç gerçekleri anlatmakta ustalık gösteren Gümüşay'ın 'Hiç Kimsenin Kenti'ndeki hiç kimsenin ruh halleri: 'Ruhu satmak serbest, yuvasını aramak yasaktı.' (s.12) 'Arada adımlarımı onun temposuna eşlik ederken yakalıyordum. Bunu fark eder etmez tökezliyor, cızırtılı ruh halime geri dönüyordum.' (s.24) 'Kendimden uzaklaştıkça saydamlaşıyor, neyin önünde dursam onun ruh haline bürünüyordum.' (s.110)

'Hiç Kimsenin Kenti' romanının eleştirel tutumu: 'Merdiven boşluğunda rutubet, kireç ve tozla beslenen devlet yatılı okullarına özgü bir havasızlık hüküm sürüyordu.' (s.25) “köpeğin yüzünü iki elinin arasına alıp bana gösteriyor, 'Bunlar bize Osmanlı İstanbul'unun mirasıdır.' diyordu. 'Bu topraklarda özgürce yaşamış onca cemaatten biri de şüphesiz köpeklerdi.' ” (s.26) 'Deniz rengârenk çöp ve mazot kaplıydı.' 'Yolcu Salonu'nun önünde gece rengi bir polis nöbet tutuyordu.' (s.174)

Yazar, kurgu ve bilinç yöntemleriyle(içmonolog, bilinççakımı ve iç çözümleme) romanda olmaz. Kahramanın iç dünyasının betimlemesinde (ruh çözümlemesi) bellekçakımı (ses olma) yoktur. Gümüşay, okuduğum Altı Yıl Tam Pansiyon ve 'Hiç Kimsenin Kenti'nde bilinç yöntemlerini kullanmamış. Oysa geleceğin romanının olmazsa olmazıdır.

Çarpıcı ruhsal betimlemeler yapan Gümüşay, 'Hiç Kimsenin Kenti'ni yüzde 7.7 (12.7)* diyalogla yazmış. (0 puan) Diyalogta 'sözlü ortamın doğallığı tarafların imgelem gücüyle, bilgi birikimiyle, dil kullanma, söylem üretme becerisiyle yakından ilgilidir.' Öykü kıvamında bir diyalog oranı. Sayfada ortalama 3.7 (2.9) kez paragraf yapmış. (0 p) Sıkça paragraf yapıp okurunu sıkmamayı düşünmemiş.

Zaman zaman uzun tümceler kuran Gümüşay, 'Hiç Kimsenin Kenti'ni yüzde 18.9 (14.6) yabancı sözcükle yazmış. (0 p) 'Madam Ester, kırmızı ipekten bir kimono giymişti. Göz farlarının yeşili, kimonosundaki ağaç figürünkiyle aynı tondaydı. Kızıl saçları Saint Pierre Han'daki papağan modeli kadar dik başlı olmasa da yine kabarık, bukle bukleydi.' (s.131) Levanten adları ve batıdan dilimize giren yabancı sözcüklerin sıkça kullanması, oranı artıran ögeler. Çeşitli yazın tekniklerini denemeyen yazarın romana özgü bir dil oluşturduğu söylenebilir.

Tasavvuf öykülerin okur ruhunu okşadığını bilerek yazan Gümüşay, diyaloglar arasına serpiştirdiği kullanıldığı yere işlevsellik katan ayrıntıları bezemekte ustalık göstermiş. (8 p) 'Elinde olta varmışcasına, arada bir işaret parmağıyla görünmez bir misinayı yokluyordu. Tepkisizliği sürdürdüm.' (Diyalog) '...Oltasıyla yukarı insan çekmeye alışkın, kendinden emin bir hali vardı.' (Diyalog) '...Misinayı deli gibi sallamaya başladı.' (Diyalog) '...Oltası bulutlarda, İstanbul kucağındaydı. Ayak parmak uçlarında yükselerek devam etti.' (Diyalog) (s.20/21) 'Büfeden iki cep konyağı aldım. Hemen açıp birer fırt çektik. İçimiz ısındı. Albert, kestaneciye en tombullarından koca bir kesekâğıdı doldurttu. Konyakla kestane iyi gidiyordu.' (s.167) İşlevsel ayrıntıları yakalamakta kadın yazarlarımız daha başarılılar.

Okurunu deneme oylumuna (0 p) götürmeyen Gümüşay'ın güzel Türkçe'mizin söz denizine bıraktığı alımlı çalımlı sözleri (8 p): 'Hayat böyle bir şeydir. Kâh göz önünde, kâh kulak arkasında...' (s.73) 'Bu hayatta yaşanacak bir şey kalmadığını savunanlar... sonsuzluğu hiç tatmamış olanlardır.' (s.21) 'aşkın dile düşmemesi, gönülde kalması daha parlaktır.' (s.62) 'Hayattan intikamlarını yaşayarak alıyorlardı.' (s.43) Güzel sözler, sözü iyi alımlayan okurun iç tellerine su verir... Bir yazarın yazmakla yükümlü olduğu hoş olmayan sözler: 'Konuşma be sofu! Allah'la aramı sen mi bulacaksın? Kâbe'ye kaç yoldan gidilir bilir misin sen? Bir yol öğrenmişsiniz, ötekileri toptan cehennemlik sayarsınız... Madem sonunda her koyun kendi bacağından asılacak, ukalalığı bırakın da bari her bacak kendi patikasını kendi seçsin!' (s.98) Absürt sözleri sevmeyen yazarın az da olsa kullandığı absürt sözler: 'Kes ulan Sulu Kürt. Pileyboy değil, hayat hikâyesi anlatıyoruz burda.' '...İşbirlikçi kavatıyla mı?' (s.149) Yazarın çok az kullandığı değişik Levanten ağızları: 'Debelenme dur. Bademli keşküllerini yiycem senin.' (s.126) 'Soyduydu di mi sonra evkaf nezaretini?' (s.144) 'Bizimki gibi bi kahvede yakalandıydı he mi o?' (s.144)

Okuru kamçılayan merakı devindirmeyen (0 p) Gümüşay, yazın dilini kuruluktan kurtaran gülmeceyi sayfada ortalama 0.0369 (0.1) kez kullanmış. (0.4 p) 'Galata'da ölmeye çalışmak hataydı. Çünkü burası kıyıya vuranların, ölmeyenlerin yatağıydı.' (s.70)

Romanında sözvarlığı atasözüne hiç yer vermeyen (0 p) Gümüşay, söz öbeği, çağrışım gücü yüksek deyime sayfada ortalama 1.3 (0.5) kez kullanmış. (9.1 p) 'Abi, gözümüz yollarda kaldı' (s.92) 'Dostum, hamam vurgunlarına birebirdir.' (s.122) 'Mercimeği fırına verdim bile.' (s.126)

Bilinçaltı dehlizini hâlâ keşfedemeyen Gümüşay, sözcüklerin oylumuna sayfada ortalama 1.3 (0.5) kez imge yuvaları kurmuş. (10.4 p) 'çökmüş omuzlarında yokluğumu taşıyorlardı.' (s.92) 'Gölgeli dudakları, ışıl ışıl dişleriyle... Kristal bardağa akan konyak berraklığında sesler çıkararak...' (s.133) İmgesiz sanat yapan cilalı zeminde kendini arar...

Simgeli anlatımdan yararlanmayan (0 p) Gümüşay, kahramanın aklından geçenleri dile getiren bilinççakımını sayfada ortalama 0.0105 (0.1) kez kullanmış. (0 p) 'Aklımdan sigaraya başlamak geçti.' (s.14) 'Hanidir atlamayı geçiriyordum aklımdan.' (s.52)

İstanbul kokusunu sözcüklerle okuruna ulaştıran Gümüşay, okurun belleğini ovalayıp irkilten soruları sayfada ortalama 1.3 (0.5) kez yöneltmiş. (3.9 p) 'Rembetiko İzmir'de doğar, Pire'de demlenir, Amerika'da ünlenir. Peki, kuzum, Galata'da neden içli söylenir?' 'Galata biz size, onlar bize, siz onlara bir yedi, anlıyor musun? Ataullah Dede'nin cenazesinde Müslüman, Hristiyan ve Musevi'lerden oluşan kalabalık Mevlevihane'den Tophane'ye ulaşıyordu.' (s.178) Soru kümeleri oluşturulmamış.

Hamam kültürünü anlatan Gümüşay, anlatımda pekiştirmeyi sağlayan benzetmeyi sayfada ortalama 1.3 (0.6) kez yapmış. (5.2 p) 'Sözcükler ağzımdan çıkar çıkmaz, uyuz karasinekler gibi havada daireler çizmeye başlıyor' (s.14) ' Vasil'le Tavşanoğlu ceylan gibi sekerek yanında bittiler.' (s.41) İlginç benzetmeler yapmış.

Ölmeyi ve yaşamayı reddeden tarihi dokuların büyüsünü anlatan Gümüşay, benzetme edadı kullanılmadan yalnızca kendisine benzetenle yapılan eğretilemeyi sayfada ortalama 1.4 (-) kez yapmış. (4.2 p) 'Laternacı ile oğlu enstrümanlarını toplamış' (s.40) 'Nuri zevkten dört köşe oluyordu.' (s.120)

Mevlevi derviş öykülerine gizem katarak betimlemeye çalışan Gümüşay, sözcüklerin bir gözünü boyayarak sayfada ortalama 2 (0.1) kez yananlam yapmış. (14 p) 'Galata'nın eteklerini kaldırmazsanız, iç yüzünü asla göremezsiniz.' (s.121) 'Sigara dumanı kaplı çiğ, sivri bir ışık değneği gözlerimi gafil avladı.' (s.125) Bir ucu imgeye varan yananlam kurgulamakta ustalık göstermiş.

İç çatışmaları dile getiren içmonologu bir kez olsun kullanmayan Gümüşay, iç çözümlemeyi sayfada ortalama 0.0105 (-) kez kullanmış. (0 p) “Aklımdan bunlar geçerken, dudaklarımdan, 'Hayalet gemi...' sözcükleri döküldü.” (s.101) “ 'Bu dünya sandığımız kadar olamaz, ' diye seslendim. Dudaklarımı oynatmadan.” (s.119) Güzel iç çözümleme yapabildiği halde, neden az kullandığını anlamış değilim...

Sağlam tümceler kuran Gümüşay, kurguya inandırıcılık sağladığı gibi ona hayat da veren betimlemeyi sayfada ortalama 14.8 (6) satır yapmış. (3 p) Oldukça yüksek bir oran. 'Yan taraftan, Ermenilerin masadan derin bir of çekildi. Rumca küfürler dişler arasına sığmadı, balgam kıvamında tükürüldü. Farklı yönlerde birkaç kadeh peşpeşe bakır sinileri dövdü. Sonra yine sessizlik mahzenindeki tüm çıkıntıları ağır ağır örttü. Koridora taştı, kandil alevlerini titreterek yatıra doğru uzandı.' (s.43) 'Boynu zarif bir kuğununki gibi kıvrıldı. Gerdanı karanlıkta mehtap gibi parlıyor, eflatun damarları başından zarif gövdesine akan incecik şelalelere benziyordu. Tekrar döndüğünde berrak mavi gözleri bulutlanmış, kızıl saçları hepten alev almış, dik göğsü körük gibi inip kalkmaya başlamıştı.' (s.134) 'Küçüle küçüle Janet'in göğüs ucunda toplanabiliyordum. Öpüldükçe sertleşip, dikleşiyordum. Sonra kütür kütür bir vişneyi iştahla ısıran dudaklara dönüyordum ansızın. Ve birden bebekleşiyordum. Emzik gibi corklatıyordum onu.' (s.138) Betimlemenin kopya etmek olmadığını bildiği için içine insanı katıp ruh vermiş...

Çok sesli bir roman yaratmaya çalışan Gümüşay, çarpıcı ruhsal betimlemeleri sayfada ortalama 0.3 (-) kez yapmış. (0.9 p) 'Benim ezberlenecek dersim, dönülecek çemberim yoktur. Ama gönlüm cilalıdır, anlıyor musun, pırıl pırıl cilalı. Onu gereksiz işlere koşmam ben.' 'Sakin sakin ... Cayır cayır yanarken... Sonra külhanbeyleri asırlar önce göbektaşının altındaki ocağa kürek kürek odun attıkça, Albert'in kolu da mermerin damarlarıyla birlikte eridi, beyaz bir ışık haresinin içinde görünmez oldu. Hamamın muslukları kendiliğinden açıldı, neyin nurlu nağmeleri oluk oluk içimize akmaya başladı. Buhar musikiyle raksa tutuşunca, kâh yılan gibi kıvrılarak kubbeye doğru yol aldı, kâh şemsiye gibi açıldı, kurnalarla beraber gönüllerimizi doldurup taşırdı.' (s.118)

Modern romanın araç ve gereçlerinden yeterince faydalanmayan Gümüşay, kullanıldığı yere şiirsel estetiklik katan, bülbül sesli dilimizin vazgeçilmezi ikilemeleri sayfada ortalama 1.8 (0.5) kez kullanmış. (3.6 p) 'Karşıdan sıra sıra, oluk oluk, sayfa sayfa geliyorlardı.' (s.11) 'Cadde adım adım, renk renk kadına bulanmıştı.' (s.180)

Galatalılık ruhunu sıcak tutmaya çalışan Gümüşay, kullanıldığı yere anlam zenginliği ve derinlik veren pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.7 (-) kez kullanmış. (2.1 p) 'eteği olmasaydı yamyassı olacaktın.' (s.100) 'Asfalta sereserpe uzanırken' (s.180)

İmge yarattığı tümceleri noktalama imleriyle pekiştirmeyen Gümüşay, varlıkların durumlarını gösteren şiirin vazgeçilmezi sıfatı sayfada ortalama 8.9 (-) kez kullanmış. (17.8 p) 'Üç kenarından aydınlık paslı kapıya ulaştığımda' (s.40) 'eşyalar kadar silik ve hırpalanmış görünen, kır saçlı bir adam' (s.96)

Galata'da yaşanılanları ve tarihsel kişiliklerin uzaktan geçen görüntülerini okuruna aktaran Gümüşay, düşüngü ve soyutlama aracı terimi sayfada ortalama 4.7 (4) kez kullanmış. (14.1 p) 'Galip Dede Caddesi üzerinden Tünel'e doğru yürümeye' (s.60) 'Balgam söküp keyif cigarası yaktı.' (s.100)

İki de öykü kitabı olan Gümüşay, sosyal konu çözümlemelerini sayfada ortalama 0.1 (-) kez yapmış. (0.3 p) “ '1804 taç giyme töreninde Napolyon'un kız kardeşlerinin giydiği kostümlerden diktirmişler. Kıyafetlerindeki antik Yunan etkisini seziyor musunuz?' diye sordu. Tepkisizliğim sürünce de, 'Yoksa kızlara mı bakıyordunuz?' diye sıkıştırdı.” (s.84) Sosyal konu çözümlemeleri düşük oranda kalmış.

Diyaloglar arasına işlevsel ayrıntılar katmakta ustalık gösteren Gümüşay, yazının içinde süs gibi duran hazır söz kalıplarını montaj tekniğiyle sayfada ortalama 0.0526 (0) kez kullanmış. (0.5 p)

İstanbul'da kimsesizlerin kimsesi olarak yaşamış azınlıkları, bir kez de yüreğimiz de yaşatan Gümüşay, iki kez şarkı sözü (yedi dize), altı kez şiir (yirmi yedi dize) 0.0414 kez (sayfada) alıntı yapmış. (0.4 p)

Düşüngülü Eleştiri kriterlerine göre Tolga Gümüşay'ın 'Hiç Kimsenin Kenti' romanına 105.9 puan verildi. İlk romanı Altı Yıl Tam Pansiyon ile yaptığımız kıyaslamaya göre yazarın büyük bir sıçrama yaptığını görüyoruz. Romanları türlerine göre kıyaslamayı sizlere bırakıyorum: Muzaffer Koçer’in ‘Gökçek Ölmemiş’ 110.9 p, Nurgün Erdinç’in ‘Kan Kırmızı İhanet’ 85.3 p, Muammer Yüksel’in ‘Cennet’ 94.5 p, Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ 96.2 p, Çetin Yiğenoğlu’nun ‘Kırmızı Koku’ 105.6 p, Yavuz Bahadıroğlu’nun ‘Kırım Kan Ağlıyor’ 76.8 p, Ahmet Ümit’in ‘Bab – ı Esrar’ 121 p, Hasan Hüseyin Gündüzalp’in ‘Yuğ’ 118 p, Ayşe Kulin’in ‘Umut / Hayat Akan Bir Sudur’ 109.4 p, Canan Tan’ın ‘En Son Yürekler Ölür’ 115.4 p, Elif Şafak’ın ‘Aşk’ 118.1 p, Ayfer Tunç’un ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’ 102.2 p, Sinan Akyüz’ün ‘Sevmek Zorunda Değilsin Beni’ 91.3 p, Ece Temelkuran’ın ‘Muz Sesleri’ 130.2 p, İnci Aral’ın Sadakat romanına 122.1 p, Oya Baydar'ın 'Çöplüğün Generali'ne 104.2 puan verilmişti. / Hiç Kimsenin Kenti / Tolga Gümüşay / Altın Kitaplar /190 s. Hiç Kimsenin Kenti romanını konuk olduğum kızımın evinde okudum. Birkaç internet kafede yazdım. Sürçü lisan etmişsem, ...

*- Tolga Gümüşay'ın ilk romanı 'Altı Yıl Tam Pansiyon'a ait değerler.

Ali Akdemir

07.08.10

Fethiye

 
Toplam blog
: 172
: 425
Kayıt tarihi
: 15.07.09
 
 

Ali Akdemir, Adana tarihinin en büyük sel felaketini yaşadığı 21. 02. 1948 tarihinde doğdu. Edebi..