Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '13

 
Kategori
Deneme
 

Hilmi Ziya Ülken ile tanışıklığımız

Hilmi Ziya Ülken ile tanışıklığımız
 

Anısına saygıyla...


Bir gün ben üniversitede okurken (Temel’in ben Amerika’dayken diye başlayan fıkraları gibi bir giriş yapsam da konu ciddi.) Halkbilimi dersinde değerli hocamız “Sosyal Bilimleri Açın” kitabını kaynak göstermiş ve sosyal bilimlerin dünü ve bugününü araştırmak için oluşturulan komisyon raporundan incelemelerde bulunuyorduk. Derken konu haliyle Hilmi Ziya Ülken’e geldi. Sınıfta bir sessizlik… Sınıftaki hiç kimse Hilmi Ziya Ülken’i bilmiyordu. Şapşal tavrımız bizi ele verdi tabiî ki. Üniversite üçüncü sınıfa gelmiş ve birçok değerli hocadan ders almış biz Hilmi Ziya Ülken’i nasıl bilmezdik. Şahsen ben isim olarak bile duymamıştım ki çocukluğumdan beri merak duygusu çerçevesinde çok okurum. O gün anladım bilinçli okumanın değerini, bir kez daha. O anda bir araba azar işittik, hak ettik. Ve hocamız Hilmi Ziya Ülken ile ilgili bir araştırma ödevi verdi. Yalnız bir şartı vardı. Asla kopyala yapıştır yapmayacak kendi el yazımızla A4 kağıdına yazacaktık. Hocamız o denli etkili bir azar çekmiş ki bir arkadaşımız el yazısını yanlış anlayıp, birinci sınıfa giden kardeşine harflerin birleştirildiği, bildiğiniz güzel yazı derslerinde yazdığımız el yazısıyla yazdırmıştıJMalum şimdiki birler yazmayı, el yazısı ile öğreniyorlar. Hepimiz bir sonraki derste beyaz sayfalara inci gibi dizdiğimiz el yazımızla, büyük bir iş başarmanın gururu suratımızda; hazırdık. Ama ne yazık ki hocamız ödevlerimizi kontrol etmedi. Ve biz hayıflandık utanılacak halimize. Hilmi Ziya Ülken tarihe sayısız eser bırakırken biz onun adını dahi bilmediğimiz gibi iki sayfalık tanıtım yazımız için takdir bekliyorduk. İnsanoğlu işte…

Nitekim eve gidip de bir dizi araştırma yaptıktan sonra Hilmi Ziya Ülken gibi üretken bir insanı bilmediğim için çok üzüldüm. 1901 yılında doğmuş ve 1974’te bu dünyadan göçmüştü. Yetmişbir yıllık yaşamına o kadar çok eser sığdırmıştı ki… Adamcağız Türkiye’de felsefenin temellerini atmış gelenek haline getirmişti. İnanır mısınız onca eserin adlarını kağıda yazarken ben üşendim ki yazanı düşünemiyorum. Bu felsefe ve sosyoloji öğrenmeyi ve öğretmeyi yaşam tarzı haline getirmiş tefekkür sahibi adam takdire şayan bir akademik kariyerin ardından 1957’de ordinaryüs profesör olur. Filozof veya sosyolog kelimesinin karşılığı olarak Hilmi Ziya Ülken yazılabilir. Atatürk tarafından inceleme yapmak üzere Almanya’ya gönderilen Ülken’in “Türk Tefekkürü Tarihi”  adlı kitabı Atatürk tarafından incelenmiştir. İslam ile felsefeyi de aynı cümlede kullanmış ve kulvarları karıştırmadan sistemli çalışmalarda bulunmuştur.

Hilmi Ziya Ülken’i merak edenler zaten küçük çaplı bir araştırma sonucunda onunla ilgili sayfalarca bilgiye ulaşabilirler. Peki ben bunları neden mi anlattım? Şundan dolayıdır ki 3 Ekim tarihi onun doğum günüdür. Muazzam ve birikimsel bir fikri yapıya sahip ve bu yapıyı sistemleştirerek başkalarına aktarabilme yeteneğine sahip bir zatın doğum günü kutsal olmalı ve bizlerin unutmayacağı bir gün olmalı diye düşünüyorum. Tabi kitaplarını okumak ve bunlardan faydalanarak kendi özgün fikri yapımızı oluşturmak ve insanlara fayda sağlamak birinci amacımız olmalı.

Üniversitede, bir gün ben de öğretmen veya öğretim üyesi olursam öğrencilerime anlatacağım birçok anı ve tecrübe biriktirdim. Bunun nicel anlamda öğrendiklerimden yani öğretim amaçlı bana verilenlerden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü anahtarlarımız, bize gösterilen kaynaklar her daim elimizin altında. Bilgiyi her daim tazeleyebiliriz fakat anılar tazelenemez aksine iz bırakmamışsa unutulur gider.

 ***

İz bırakmak demişken, iz bırakanlar unutulmaz dememek olmaz. Bir gün arayla değerli çok yönlü tiyatrocu, oyuncu diye bildiğimiz ve seslendirdiği şiirlerde başka dünyalara gittiğimiz, evimizin sevgili “dayı”sı Tuncel Kurtiz ve yazarlıkla sınırlandıramayacak bir mükellefiyete sahip avukat, bürokrat ve tiyatro eğitmeni, yegane “Şu Çılgın Türkler”imizin yazarı Turgut Özakman’ ı sonsuzluğa uğurladık. Ölmediler; alemlerinin boyutu değişti. Çünkü onlar ölümsüzlüğün sırrını bulmuşlardı. Tıpkı bundan bir yıl önce alem değiştiren bozkırımızın tezenesi Neşet Usta gibi.

Yazıda hocamız diye bahsettiğim değerli hocam Gürol Pehlivan’dır. Gürol Hoca’dan aynı zamanda “Türk Tasavvuf Tarihi” dersi de aldığım için hak, hukuk konularında hassasım. Tıpkı ondan bu dersi alan diğer öğrenciler gibi. İsim vermemiş olsam da gıyabında konuştuğum için –biliyorum öyle kolay hak helal etmez ama- bana hakkını helal ederse sevinirim. Tabi önce yazıyı okuması lazım.

 

 
Toplam blog
: 37
: 1229
Kayıt tarihi
: 18.06.12
 
 

Farkındalığı fark ettirmenin amaçlı yolcusu. ..