Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hoyrat bir elveda...

Hoyrat bir elveda...
 

Kadın, içine sinmeyen bir şeyler olduğunu sezer... "bir yanı haydi yürü, öteki yanı dur istersen emin değilim" der...

Kadın, gün çekilip geceyle her başbaşa kaldığında soyunur...iki ara bir dere denizine gider yüzmeye. Oysa o dalgalı denizde attığı her kulaç, onu her sabah yine aynı kıyıya taşır ...

Kadın, her gün doğumuyla beraber tekrar tekrar vurur mantık denen sarp kayalıklarla kaplı o yalnız sahile.

Kadın, her sabah yeniden alabildiğine yara bere içinde, alabildiğine bitkin ve her gece alabildiğine karmaşık...

Ve bu gelgitli gecelerin sabaha vardığı bir gün doğumunda kadın kararını verir...
O sabah erken bir saatte, telefonu çalar kadının...ve telefonun öteki ucundaki adam; "hoşçakal" der sevgiliye.

Sonrası; bir boğumdan geçen üç nokta, ardı sıra bir yutkunma ve koskoca bir sessizlik...

Kadın, ayrılmaya adamdan çok daha önce karar vermiştir oysa. Hatta adama bunu söyleyeceği anı ve tüm detaylarını planlamıştır özenle o sarp kayalıkların arasında uyandığı sabahlarda.

Peki ya,ne olmuştur o telefondan sonra bu kadına? Nedir şimdi bu hissettikleri? Nereden çıkmıştır bu bir cümle ile hayatına çöreklenen tüm bu yalnızlık kokan sessizlik?...

Neden bu kadar kaleşçe, neden böylesine sırtından vurulmuş gibi hissediyordur şimdi kadın?

Kadın: "Niçin böylesine hoyratça...neden bu kadar zerafetten yoksundu ayrılık?" diyerek bağırmak ister çığlık çığlığa...

Kadın her ne kadar: "Hep gidenleri sevdim, dudaklarımda bir yudum su bırakıp gidenleri..."
"Bedenimi tamamlamadan yalnız bırakan bu uzaklık...bu hırpani ayrılık... buna layık değilim ben... bu kadar değil ama.."diye isyan ediyor da olsa; onu öldürecek olan hamle bu da olmayacaktır aslında.

"Hoşçakal" diyen adamı dinlerken ki hali, olan bitene rağmen bu duruşu, adeta bir celadın görev anındaki hali kadar duygusuz ve soğukkanlı da olsa; içten içe hayırırken dışa vuran her suskunluk anı, boğazından geçecek sözlerin yerini alan bo her yutkunuş onun sonunu hazırlamaktaydı. Böylelikle kendi infazını gerçekleştiren yine kendi olacaktır...belkide bu hazı, ona bırakmamak adına...

Kadın o anda, orada "ikilemler denizinde yüzmüş olduğum tüm o gecelerin bedeli bu olmamalıydı" demek yerine, söylediği hoşçakala verilebilecek bir yanıtı bekler gibi adama sadece; "peki" demekle yetindi o sabah.

Ve soracak soruları, söylenecek cümlelerden bir yığınla yüreğinde, öylece kaldı telefonunun başucunda...

Oysa öfke sağlıklı bir korunma tepkisiydi. Zamanında dışa vurulduğunda, şifalanmaya gidecek süreçte önemli bir basamaktı...Oysa kadın kendi adına sağıltım sürecini uzatmak bahasına; bu adımı yok varsayarak yola devam etmeyi deneyecekti...

Nasıl gebe kalacak tekrar bu yürek? Kolay mıydı... yeniden, yeni baştan bu yüreği bir kalbinin tüm masumiyetiyle bir başkasına "merhaba" diyebileceği denli inşaa edebilmek... hele böylesine pervasızca dile gelmiş bir hoşçakalın ardından...

Zor da olsa imkaansız değildir elbet... "sevgi bizde" derdi o hep...
Ancak bu hoyratlığın kırdığı dalların yeşermesini ummakta saf dillik olacaktı besbelli.

Biliyordu kadın; başka dallarda başka filizler doğacaktı elbet...
Ama başka dallarda olabilirdi bu ancak. Belki hoyratlığa maruz kalmamış ücra bir köşede...

Belki güzel bir ışıkla, şevkatli dokunuşların ve sabrın eşliğinde kırılmadan kalmış küçük yeşil dal da....

Belki bir tomurcuk ...
Ancak acımasızlığın güç olmadığını, sevginin cezalandırma ile ölçülmeyeceğini bilecek ellerde...
Belki...

Belki uzun bir ardan sonra...
Kim bilir belki bir başka bahara...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

09.05.08

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..