Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

Hukusuzluk!

Hukusuzluk!
 

Arkadaşım bana saldırıyor “Efendim” diyor “Sen nasıl olurda Ergenekon hadisesinde AKP iktidarını desteklersin?” diye. Yaşanan onca hukuksuzluktan demler vuruyor ve yine muhterem arkadaşım bana dönerek “Ayıp” diyor.
O konuştukça ben gözlerinin içine bakıyorum ve “Günaydın” diyorum.
Sinirleniyor.
“Yahu senin gözün kör mü? Adamlar sürek avına çıkmışlar, önüne geleni kodese tıkıyorlar. İddianame yok, doğru düzgün delil yok, gizli tanık denen bir ucube var ortada.”
Ben yine istifimi bozmadan ve çayımdan kalınca tarafından bir fırt çektikten sonra “Günaydın” diyorum.
Devam ediyor pek muhterem ve saygıdeğer arkadaşım. “Ayıp değil mi Nihat? Sen hakkaten nasıl desteklersin Ergenekon’daki süreci?” Ben çayımı keyifle yudumluyorum ve yine istifimi bozmadan ve hafif bir tebessümle “Günaydın” diyorum.
“Yok abi yok, bu böyle gitmez” diyor arkadaşım. “Birilerinin buna bir dur demesi gerekir” diyerek, eyliyor feryadı figanı. “Olur mu ya bu kadar hukuksuzluk, aylardır insanlar yok yere içeriye tıkılmışlar, demir parmaklıklar ardında yatıyorlar.”

Havada bir hayli sıcak ve oturduğum yerden klima, tamda enseme vuruyor ve o klimanın ılık ılık enseme vuruşu çayı höpürdetmemle daha bir keyifli hale dönüşüyor. Antalya’nın sıcağını ve nemini bilmeyenler anlamaz. Ben arkadaşıma dönüyorum, çayımdan almışım bir fırt ve sadece “Günaydın” diyorum.

Bu günde hava ne kötü yahu. Sıcak mı sıcak bir Ağustos günü. Ha doğru ya bu gün ayrıca Ağustos ayının biri. Çayda tavşan kanı demlenmiş. İçtikçe insanın içesi geliyor ve garson bana dönerek “Nihat abi gördün mü Guiza’yı? Nasıl attı üç taneyi? Bir sen adamı beğenmiyordun. Ne oldu?” diyerek bana takılıyor. Arkadaş kaldığı yerden aynen devam ediyor ve basma kalıp lafları evirip bir de çevirerek “Böyle faşizan bir dönem, bu ülkenin tarihinde görülmemiştir” diyerek benim kahkahalarla gülmeme neden oluyor. Ben arkadaşıma “Günaydın” demeyi bırakıyorum ve “Halla halla” diyorum. “Demek bu ülkenin tarihinde bu tip hukuksuzluklar hiç yaşanmadı?” Diyerek arkadaşıma takılmaya başlıyorum. Arkadaşım “Örnek ver” diyor. “Saymaya ömrüm yetmez” diyorum ve hemen ardından çayımdan bir yudum daha alıyorum. Hemde höpürdeterek.

Hangi birisini sayayımki? Bu ülkede hiç adam öldürmediği halde idam sehpalarını boylayan onca insan, haksız yere demir parmaklıklar ardında yatan onca düşünce adamı varken, hukuksuzluğun olduğunun yeni mi farkına varmıştı bu pek değerli arkadaşım? Garip bir durum. Hukuksuzluğa muhatap olan geniş halk yığınları olunca kimsenin aklına hukuk gelmiyor ama, toplumun gözünün önünde olduğu varsayılan ve elit bir kesimin temsilcisi olan kimseler bu hukuksuzluğun muhatabı olunca, o hukuka sarılmak birden rağbet görüyor ne hikmetse. Bu hukuksuzluğa uğrayanların acep kendileri bir tek kez olsun bu ülkede yaşana gelmiş onca hukuksuzluk hakkında iki kelam laf etmişler mi? O yaşanan hukuksuzluklara muhalif olmuşlar mı? “Demokrasi” lafını duyunca ayağının baş parmağından, kafatasındaki en dik saç parçasına kadar kızarıp, afra vede tafra yapmamışlar mı?

Hukuksuzlukmuş!
Günaydın efendim günaydın.


 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..