Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '16

 
Kategori
Deneme
 

Huzur daha iyisini düşünememe halidir

Huzur daha iyisini düşünememe halidir
 

Huzur, hiç önem vermediğim bir konu. Aslında yazı yazmaya bile değmez. Çünkü huzur diye tanımlanacak bir durum yoktur. Huzur, huzursuzluğun ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Huzursuzluk olmasaydı insanların hayatında huzur diye bir kavram olmayabilirdi.

Biliyorum, bu sözler size ters, mantıksız ve saçma. Ama yani biz yanlış tanımlanan bir kavramın doğrusunu açıklamaya çalışıyoruz. Bugün huzur denilince, insanı rahatlatan ortamdan, durumdan, zaman, mekân ve kişiden bahsediliyor demektir. Ama günümüzde huzur mutluluk anlamında kullanılıyor. Bir kişi huzurluysa mutlu demekmiş. Hiçbir şeye sahip değilsin ama derdin de yok. Huzurlu dolayısıyla mutlu oluyormuşsun. O zaman en mutlu kimse mezardakiler. Kişinin hiçbir şeyinin olmayışı zaten derttir. Yemeye ekmeğiniz yok ama kimse sizi rahatsız etmiyor. Şimdi siz huzurlu ve mutlu musunuz?

İnsanlar yanlış yönlendiriliyor: ”Huzurum olsun başka bir şey istemem.” İstersin canım. Yıldızlara bakarak yaşanmaz. Bu yanlış yönlendirmenin sonucu insanlar mutluluğu değil de huzuru aramaya çalışıyorlar. Sanki biri olunca diğeri de oluyormuş gibi. Mutluluk mücadele ile olur. Bir şeyler elde etmek ve bunları yaşamında kullanmakla olur. Oturarak mutluluk mu olur?

Huzurlu bir yaşam olur mu? Rüzgâr esecek saçlarını dağıtmayacak. Nehirleri salla geçip mavi denizlere yelken açmayacaksın. Elin üşümeyecek, yüreğin titremeyecek. Ya git allasen! Dünyaya oturmaya mı geldik!

Yani huzuru insanlarımız evinde rahat oturmak şeklinde algılıyor. Huzur insanları tembel yapıyor. Bu yönüyle zararlı. Bakın isterseniz; üreten huzursuz, tüketen huzurlu. Sanki dünya yeme yatma yeri.

Huzuru açıklayacaksınız beyler; ne olduğunu söyleyeceksiniz insanlara. Adam bir köşeye çekiliyor, sessizce yaşamaya başlıyor. Köşeye çekilip sessizce yaşama diye bir hayat şekli yoktur.

Hayat bir yarış, huzur ise yoruldukça mola vermektir. Huzur hayatın bir kısmı, yarısı hatta tamamı değildir. Belli bir sürecin sonunda huzur insanı boğar, sıkar, rahatsız eder.

Bugüne kadar okuduğunuz kitaplar yalan söylüyor. Size huzuru mutlulukla eş tutan yüzeysel Volterler insanlığı tembelliğe, amaçsızlığa sürüklemişlerdir. Bugün insanlığın yarısının amacı huzurlu bir hayattır. Huzurlu bir hayat için mücadele etmeniz gerekmez ki. Alın başınızı gidin dağlara, işte huzur.

Bugün özlemle, hasretle aradığımız huzur yaşadığımız sorunlarla dolu hayatımızın sonucu. Sorunlarınızı da beraber götürdüğünüz zaman mezarda bile huzurlu olamazsınız. Elbette yaşadığımız ortamlarda huzur yok. Daracık sokaklarda korna çalan, eksozundan pis dumanlar çıkan rahatsız edici taşıtlarla yan yana yürüyorsun. Üstelik sana çarpıp öldürebilirler de. Çamur sıçratıyorlar. Hızlı gidiyorlar. Üzerine üzerine sürüyorlar. Yol daracık geçemiyorsun… Dünyanın en aptal adamı dahi böyle bir durumu normal göremez. Biz de normal görmüyoruz zaten. Geleceğin modern şehirleri “Mega kentler” için işte bu nedenle yollara düştük.

Huzur kesinlikle kaçıştır. Huzur arıyorsanız siz bir şeylerden kaçıyorsunuz demektir. Vurgulamaya çalıştığımız konu huzur bir hayat şekli değildir. Huzurlu bir hayatın ne olduğunu ben bilmiyorum. Çoğumuz şehrin gürültüsünden bıkıp uzak bir yere kafamızı dinlemek için tatile gideriz. Ama bir süre sonra oradan da bıkarız. Dilediğimizde hoşumuza giden sesler kulaklarımızı tırmalamalı ama arzu ettiğimizde de sessizlik ve yalnızlık arkadaşımız olmalı.

Huzursuzluğumuzun asıl kaynağı çevremizdeki insanlar. Onların gerçekten katlanamadığımız davranışları var. Adam gibi adamların yaşadığı 150.000 liralık eve düşünmeden 300.000 lira veririm. Aslında huzurlu ortamları yaratmaya çalışanlar bu konu üzerinde uğraşmalılar. Ev güzelmiş, napayım öküz gibi komşu olduktan sonra. Ama elbette komşuluktan yine de fazlaca bizar değiliz, şu akrabalar olmasa. Görgüsüz, bilgisiz, aciz, naçar, cahil, fakir, tembel bir akraba çevren varsa bittin sen bittin. Yarısı hastanede. Yarısı bacağını kırmış. Felçli. Haftada biri ölür. Bitmiyor da. Nasıl bitsin durmadan çocuk doğurmuş. Ali ölüyo, ertesi hafta da veli ölüyo. Gitmesen olmuyo. Gitsen hangi birisine. Bir de dan dan dun iğrenç düğünler var. Gitmesen toplum içine karışmıyor diyorlar. Bir şikâyet teranesi gibi uzatmaya gerek yok. İnsanların asıl huzursuzluğu burada. Hiçbir sorununuz olmasa bile bazılarının varlığı sizi huzursuz ediyor. Bu nedenle insanlar sırf bu çekilmez ortamlardan kurtulmak için uzaklara, şehir dışına, sitelere, yazlıklara kaçıyorlar. Tabii ki bu çözüm değil. Parası olan gidiyor; parası olmayan da bu rezil hayatı çekiyor. O nedenle de biz “bölünmeli hayat” diye bir düşünce geliştirdik. Yaşayacağınız ortamı siz belirliyorsunuz. Sevmediğiniz, rahatsız olduğunuz kimselerle babanız bile olsa yakın olmayacaksınız.

Sorunlarınızı çözmeden huzur mümkün değil. Yaşam koçları, çokbilmişler aldırmayın diyorlar. Özellikle başkalarının sorunları konusunda ne yapılması gerektiği belli değil. Haftada 10 defa hasta ziyaretine gidiyorum; yaşam koçu ne diyor bu konuda. Kendi sorunlarınızı mutlaka çözün. Diğerlerini ise sallayın gitsin. Adam kirasını vermediği için durmadan ev değiştirecek,8. kata eşyasını ben çıkaracağım. Bu tür akrabalarıyla oturanlar kusura bakmasınlar akılsızlar. Tanzanya’da gergedanla komşu olurum daha iyi.

Sorunlarınızı çözdüğünüz zaman geriye ortam kalır. Ve aslında maalesef ortam daha önemli. Çalıştığımız yerlerde mutlaka akıl hastanesindekilerden daha deli insanlar var. Türkiye’de deliler başta devlet daireleri olmak üzere işe girip çalışabiliyorlar. Vallahi! Ben kaç tane deliye rastladım. Hatta biri üzerime yürüdü canımı zor kurtardım. Tımarhanedekilerin ne suçu var; çıkarın onlar da çalışsın. Böyle manyakça bir şey olamaz. Zırdeli adam nasıl işe alınır ya!

Huzur bir hayat şekli değil hayatın bir şeklidir. İnsanlar sevdiği, hoşlandığı kimselerle, sevdikleri ortamlarda yaşamalıdırlar. Bana imkânsızlığı kimse bahane etmesin. Bu durum paradan çok akıl işi. Sevmediği kimselerle çalışmak istemeyen çalışmasın; sevdiği anlaşabildiği kimselerin yanına verin. Böyle durumda huzursuz edene değil şikâyetçi olana yükleniliyor. Tabii ki bu yönetim garabeti. Adamı ciddiyetle dinleyecek, huzursuz edenin üzerine gideceksin. Böyle bir durumu amire yansıttığın zaman ispiyoncu oluyormuşsun. Çalışma hayatımızda öylesine katmerli yanlışlar var ki.

 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..