Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İç sesiniz ne diyorsa doğru olan odur!

Öyle bayram-seyran sevenlerden değilim; her günü istediğin gibi yaşa diye düşünenlerdenim.

Haliyle yok bayramda bu oldu, şunları yaşadım gibi anekdotlarım da yok! Dört gündür tek yaptığım farklı şey hiçbir şey yazmamak oldu.

Sahi, çeşitli iletişim araçları ile bayram kutlamalarında bulunan herkese teşekkürler; neden cevap gelmedi diyenlere de tek açıklamam bu: Bir-iki doğum günü mesajı dışında hiçbir şekilde yazmadım.

Ayağı hala aksak bir kadın olarak ( Bugün tam yedi ay doldu, sekizinci aya girdim ayak bileğimi parçalayalı) deli gibi Luxor diye bir oyun oynadım!

Şahsen uzun yıllardır pek severim kendisini, otomatiğe bağlar oynarım: O arada ya kafamı boşaltırım ya da bazı düşünceler netleşir beynimde; bir çeşit terapi diyelim.

Hiç bu kadar saatler harcamamıştım; ya kafam çok dolu ve bir türlü boşalmıyor, ya da beynimdeki düşünceler bir türlü netleşemiyor. Neden acaba diye bir soru sorsam “Retorik soru”nun ötesine geçmez! (Bu arada, retorik soru kısaca şöyle bir edebiyat terimidir: Cevabı pek bilindik olan soruyu sormak. İngiliz Edebiyatı okurken öğrenmiştim, eksik olmasınlar biraz da teknik öğretmişlerdi).

5 Ağustos kararlarının bende yarattığı sıkıntıyı Luxor adlı oyundan çıkarmaya çalıştım, velhasıl! Hayır yani, oyunda da bir yere geldim, geçemiyorum!

Dene, dene… Bir daha dene… Olmuyor! Yakında uyarı gelecek korkarım: Bir alt versiyonunu oynayın iyisi mi diye…

******

“Vardar Ovası” “rakı” dan dolayı veto yiyince “Manda yuva yapmış söğüt dalına yavrusunu sinek kapmış gördün mü” türküsünü ikram edesi geliyor insanın; mantık ve uygulama şekillerine pek güzel uyuyor!

Gül ve geç durumları gibi görünse de altından illaki bir şeyler çıkıyor!

Yazıya başlamadan önce okudum, içki şişeleri üzerindeki etiketlerle ilgili yeni kararlar alınmış; on sekiz yaş altındakiler, sürücüler ve hamileler kullanmamalıdır. “Alkol dost değildir!” ve alkolsüz biralarda falan kalmış olabilecek alkol oranının da yazması zorunluluğu gibi…

Şimdi; kimse kalkıp da alkol pek yararlıdır diye bodoslama konuya giremez, ben de dahil; ince bir çizgidir vesselam: Alkol kişiyi esir almadıkça zararlı değildir, bana göre…

Yararları vardır, kırmızı şarabın, biranın falan…

İnsan psikolojisine yararları ise daha fazladır: Bir grup insanın rakı masasında yaptığı sohbetlerin zenginliği, keyfi gibi…

İnsanın kuşandığı zırhlardan arındığı kaç ortam vardır ki?

Anne-babanın, toplumun, iş yaşamının yüklediği yaptırımlar altında ezilen insan insanlığından bezer hale gelmişken bir dost sofrasındaki iki tek rakı ve muhabbet bilmem kaç seans terapiye bedeldir!

******

İşin “Günah” bölümüdür içkiyi en zararlı kılan!

Bir kere işlenmişse beyine bu günah meselesi, ya hiç içmeyecek ya da içmeye başladığından itibaren günah işlediğini düşünerek psikolojisi bozulacak; psikolojisi bozuldukça daha çok içecek ve daha çok içtikçe kendisine kızgınlığı artacak.

Pipiye, kukuya verilen önem psikolojiye verilmediğinden, kendine kızan adam farkında olmadan acısını eşinden, çocuğundan çıkartarak huzur bulacak!

******

İçki günah mıdır?

Şarap kutsal sayılır mesela bazı dinlerde, Müslümanlık olarak baktığımızda şöyle bir tablo çıkıyor karşıma: Arabistan çok sıcak, o sıcakta şarap içenler bir süre sonra kolayca sarhoş oluyor; nitekim Peygamber efendimiz ne demiş” Serhoştular gördüğümde, dönerken bir gördüm ki: Şarhoştular!”

İçki içmek değil de içkiden dolayı kendinden geçmek önlenmek istenmiş!

Mesela, Kurban Bayramı da varlıklı insanların eti yenilebilir hayvanları kesmeleri, bunun da belli bir bölümünü ihtiyacı olanlara dağıtılmasını öngörerek ortaya çıkmıştır.

Kes kurbanı, at etleri dondurucuya, laf olsun diye en yenmez taraflarını dağıt yedi kapıya; ohh Yarabbi şükür, yerine getirdim ibadetimi diye mutlu ol!

Yok böyle bir şey!...

******

Türkiye Cumhuriyeti’nde içki ile savaşmak hükümetin en son görevi olmalı!

Zira, işin “Günah” bölümünü geçtikten sonra geriye içki tüketimi ile ilgili veriler kalıyor. Bu verilere göre de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde içki tüketim oranı, hani ille de onlardaki gibi olalım, buralarda böyle biz de aynısını yapalım diye ısrarla hep örnek gösterilen ülkelere nazaran öyle düşük ki!

Yok bilmem ne kanunu çıkıyor, örnek bilmem ne ülkesi; hayır yani, işe gelmeyen şeylerde sanki diğer örnek ülkeler önemseniyormuş gibi!

Neyse, ne gerileyim, ne de gereyim!

Türkiye Cumhuriyeti’nin alkol ile savaşma gibi asli bir sorunu yok! Zira, öyle bir sorun da yok!...

Olmayan bir sorunu büyütmek ve bu sorunla savaşmaya çalışmak ya göz boyamaktır ya da farklı bir amaç taşımaktadır!

******

Benzer örnekten yola çıkarsak; ortada var olan bir suç yokken, mesela hükümet devrilmemişken, yargılananlar adam öldürmemiş, tecavüz etmemiş, vatan topraklarını, vatandaş bilgilerini satmamışken…

Bir süne zararlısı ile savaşma taktiği, bir yok etme isteği…

Olmayan olayları büyütmek, o olaylarla savaşmak bir taktik olsa gerek!

O arada takır-takır bazı kanunları geçirmek, Apo’ya özgürlük tanımak gibi hesapların peşinde olmak…

Her yandan hesap-kitap; böyle hesap-kitap yapan “Ara eleman” üreten ülkeye fazla gelir; demek ki dış ülkelerden düşünce ithal ediyoruz!

Biz saman ithaline odaklanıp kalmıştık, o başka!...

******

Neyse…

Din inancınız sizde kalsın, ister Bayram ile mutlu olun, ister olmayın! Din ne siyasete işaret eder ne de insanı yargılar; kendiniz gibi olduğunuzda ancak Allah’ın yarattığı insansınız; kendi iç sesiniz ne diyorsa doğru olan odur!

İç sesinize kulak tıkadığınızda var olur gibi olursunuz ancak; var olamazsınız!

 

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..