Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

İçimdeki çocuk

İçimdeki çocuğu hırpalıyorum, içimdeki çocuğun ağzını kapatıyorum. Yeter artık, susmasını ve bir daha hiç konuşmamasını istiyorum.

İçimdeki çocuk, ne zaman yüksek sesle konuşan ve kavga eden bir çift görse, yorganı başına çekip ağlıyor.

Öfkeyi çocuk gözleri bilir mi, biliyor. Hıncı çocuk gözleri bilir mi, biliyor. En olur olmaz zamanlarda en olur olmaz kavgaların ortasına kendisini atıyor.

Sevgiyi büyüklerin gözlerinde görmeyen çocuk, taş alıp onların sobayla, çalı çırpı atarak zar zor ısıttıkları yuvaların gerçek soğukluğunu hatırlatmak için pencerelerindeki camları indiriyor. Üşüyor musunuz, diyor. Asıl üşüyen, bir defa olsun saçını okşamadığınız içinizdeki çocuklar diyerek avazı çıktığı kadar bağırıyor.

İçimdeki çocuk ölmüyor, öldürülemiyor. Her defasında, acının zorlu yollarından yine doğrularak vicdan makamına kuruluyor.

Parklarda huzur içinde kendisini sallayan büyükleri hiçbir zaman arkasında görmediği salıncakları, gözü dönmüş bir halde tekmeliyor.

Düz ovalarda sinmiş ve korkak bir daveti duyunca, uçuruma elini uzatıyor. Uçuruma sığınan vicdan, aydınlığa sızı bırakıyor.

Uçurum kıyısında, çocukken hiç uçuramadığı uçurtmayı rüzgarın kollarına bırakan büyümüş kişi, düşerken aşağıya doğru uçurtmanın ardı sıra; yuvarlandığı toprak kayıyor, taşlar onu yaralıyor, dikenler uygunsuz ve hiç ummadığı yerlerine bile batıp canını feci bir şekilde yakıyor.

İçimdeki çocuk, bihaber gerçeğinden büyükler dünyasının; vicdanın yaşamı reddetmek olduğundan örneğin.

Aman dilemeyen, eyvallah demeyen büyük yapayalnızdır kancıklar sofrasında kuru ekmeği katıksız boğazına dizilirken, bilmiyor bunları içimdeki çocuk…

Bacanın hava kapağını tıkayan yoksulluk, bir kibritlik varlığa sahiptir, ey çocuk!

Sen hiç solmuş sıfatındaki soğuk teri silen bir adamın kaç adım sonra el yordamıyla nereye kadar dayanıp, nerden sonra sürünerek yoluna devam edeceğini bilerek ciğerindeki közü söküp onu ısıtmak için havaya fırlattın mı…

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında oyunlar oynayarak kendi kendine hiç konuştun mu…

Büyük bağırışları, kavga gürültü içinde kendine sığınak olarak arkadaşlarını da toplayarak başına bir inşaatta çalı çırpıyla tutuşturduğunuz tenekenin etrafında kendini kandırmaca, her şey güzelmiş aldatmacası oynadın mı…

Acı acı bağırırken sevgisizlik içinde, sen yerden sert bir cisim bulup karşındakini hiç yaraladın mı, sebepli sebepsiz…

Soba yanan odalarda minicik yüreğine yayılan korkuyla savaşmak için, üşüyen minik ellerinle bir çöp alıp yere huzurlu ev resimlerini yağmurda karda çizmeye çalıştın mı…

İçimdeki çocuk, biliyorsun tabii ki bütün bu olanları. O günlerden kalan yanımsın çünkü sen. Tebessümü bilmez, donuk kalan yüzümsün…

Sert çehreli adamların küçümseyen dudak büküşlerine yumruğunu sıkanımsın.

Gözlerini cam buğusundaki şekillere daldırıp karanlığa parmaklarıyla işaret fişeği gönderenimsin.

Boğazıma dizilen lokmalara ikiyüzlülük etmemek için kan yutup susanımsın.

Titreyen dudaklarıma başkaldırı şarkılarını fısıldayarak makamlar uyduranımsın.

Asık suratla erkle boğuşan çocuğa, gül bahçesini düşletenimsin.

Ey içimdeki çocuk, sen benim kalan insan yanımsın!

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..