Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '06

 
Kategori
İstanbul
 

İçimdeki Galata

İçimdeki Galata
 

"İçimdeki Deniz (Mar Andentro)" diye bir film vardı geçen sene vizyonda. Felçli bir adamın içindeki deniz tutkusunu anlatıyordu. Ben de içimdeki Galata Kulesi'ni anlatacağım size Ankaralı biri olarak denizden uzak bir şehirde, denize felçli…

İlk defa Galata Kulesine gidişim tamamıyla ismimle alakalıydı. Hezarfen Ahmet Çelebinin uçtuğu yere çıkıp ben de görmeliydim aynı yerleri onun gözüyle. Ancak Galata Kulesi'ni gezerken Hezarfen ile ilgili hiçbir şey görmemem çok şaşırttı beni. Hiçbir şey dersem yanlış olur, asansörden inince lavabonun hemen yanında Hezarfen ile ilgili dört beş satırlık bilgi var. Bunun dışında başka bir şey yok Hezarfen adına. Belki benim adım da Ayşe, Fatma vs olsaydı bu ayrıntıya bu kadar takılmazdım ama sonuçta madem tarihte böyle bir değer var buna sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konu ile ilgili söylenebilecek çok şey varken çok ağır cümleler kuramamamın sebebi ise Hezarfen Ahmet Çelebi'nin ilk uçan insan olması konusunda hala şüpheler bulunmasıdır. Kimi tarihçilere göre bu olay bir efsaneden ibarettir. Günümüzün teknolojisinde bile pek mümkün değilken o dönemde Galata'dan Üsküdar'a uçması pek olası bir şey değilmiş gibi gözüküyor. Uçuş gerçekleşmişse bile bu Üsküdar'a kadar değil, Kule'nin dibinde daha yakın bir yere olabileceği söyleniyor. Bazı tarih kaynaklarına göre ise o dönemde bu olayın çok ses getirdiği ve hatta bu uçuşun Avrupa'da da ilgiyle karşılanıp, İngiltere'de bu uçuşu gösteren gravürler yapıldığı söyleniyor. Ama olsun Galata Kulesi'nde tuvaletlerin yanındaki dört satırlık yazı az değil çoktur bile Hezarfen Ahmet Çelebi'ye(!). İlginçtir ki, buna hiç bir tepki gösterilmemesine rağmen, Mc Donald’s ın tavuk menüsü reklamında, Hezarfen'in "Tavukçuzade" karakterine benzetilmesi üzerine, Alo RTÜK'e şikayet telefonları yağdırmıştır yurdum insanı.

Hezarfen'in ilk uçan insan olduğuna olan inancım isim bağımla beraber devam etmektedir. Ayrıca Hezarfen ile ilgili bilgi alabileceğimiz tek kaynak da Evliya Çelebi'nin Seyahatname’sinde bulunmaktadır ve Seyahatname'de ki bir söz, yazılanlara inanmamı sağlamıştır. Hezarfen'in uçuş başarısı, dönemin padişahı IV. Murat tarafından beğenilmiştir. Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan, Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, hatta Evliya Çelebi'ye göre "bir kese de altınla" sevindirmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli olabileceğini düşünüp, "Bu adem pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değil" diyerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. İşte tam bu nokta, inancımın bittiği an yeniden yeşermesine sebep olmaktadır. Evliya Çelebi'nin yazılarının bazen abartıya kaçtığı söylenmektedir ama bence tarihe ve hatta günümüze baktığımızda, araştıran sorgulayan ve başaran insanların aldığı ödül açısından düşündüğümde Hezarfen'in sonunda başına gelenler Evliya Çelebinin yazdıklarına inanmamı sağladı ( inanmak için basit bir dayanak ama yine inanmaya değer!). Ahmet Çelebi pekçok bilimle ilgilendiği için adının önüne "Hezarfen" lakabı eklenmiştir. "Hezarfen" bin tane bilim hakkında bilgisi olan demektir. Bin tane bilim hakkında bilgisi olan biri ise cezalandırılmaya mahkumdur. İnternette Hezarfen'le ilgili bilgi araştırırken kime ait olduğunu bilmediğim bir cümle okudum ve olayı özetledi bu cümle; "İnanmanın, sevmenin, ideal yaşamanın ve hakkı savunmanın bedeli ağırdır." Bu bedel de Cezayir'e sürer adamı…

Aslında ben Galata Kulesi ile ilgili bir yazı yazacaktım ama Hezarfen'e girince konu, vicdani sorumluluk duygusuyla devam ettim.

Galata Kulesi, Bizans döneminde MS 507 yılında ağaçtan yapılmış. Daha sonra Cenevizliler tarafından onarılıp genişletilmiş. O zamanlar adı "İsa Kulesi" ymiş. İstanbul'un Fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet kulenin tepesindeki sekiz metrelik haçı kaldırıp bunun bedeli olarak da bir şiir yazmış ve bu yazılan son şiir değilmiş Galataya.

Kule Osmanlılar döneminde zindan, depo ve gözetleme kulesi olarak değişik amaçlarla kullanılmış. Yangın çıktığında kuledeki görevliler halkı uyarıyorken kulenin kendisini yangından koruyamamışlar. Bir tek yangın olsa iyi, başına gelmedik kalmamış dertli kulenin, deprem görmüş ve fırtınada şapkası uçmuş. Daha önceleri kulenin başı yokmuş. Tepesindeki koni 1970'lerde konmuş. Cemal Süreya kulenin tepesini gördükten sonra bir arkadaşına "Galata kulesini sünnet ettiler" demiş.

Bu kadar mimari doku kokan satırlar yeter. Şimdi hayat girer içeri;

Daracık sokaklardan yokuş yukarı çıkarken sizi neyin beklediğine karşı bir fikriniz yoksa yani ilk defa çıkıyorsanız Galata'ya, etraftaki tuhaf tiplere istemsiz bir şekilde bakarsınız. Çünkü yabancı turistler ve onlardan daha da yabancı gelen Galata esnafı beni şaşırtmıştı. Değişik bir karışım. Daha hızlı yürürsünüz koşar adımlarla. Yolun sonunda Galata gözükür. Kulenin altındaki meydanda birkaç kedi, bakkal dükkanları, acelesi olmayan bankta oturan insanlar gözünüze ilişir. Yani hayat tıkırında ilerlemektedir. Kule girişinde resepsiyon görevlilerine benzeyen biletçi amcaları görürsünüz. O kadar çok otel havasına bürünmüş ki Galata, bilet aldıktan sonra asansöre binerken valizlerinizin eksikliğini hissedersiniz. Asansörden indikten sonra ahşap bir merdivenden çıkılır.

Kapılar açılır ve perde;

İlk cümleme geri dönersek, Galata Kulesine ilk gidişim tamamıyla ismimle alakalıydı. Ama bu Galatanın tepesine çıkana kadar. Galata Kulesi'nin tepesinde "Nasıl olur da Hezarfen'i unuturlar, Nasıl olur da Hezarfen’i unuturlar " diye saatlerce hayıflanmadım tabi ki. Bunu Ankara’ya dönünce yaptım :) Ama Galata Kulesi'nin tepesindeyken tek şey vardı gerçek olan; manzaranın muhteşemliği. Yedi tepe İstanbul’un yedisi de ayaklarınızın altında. Halici, Boğaziçinin girişini, her iki kıtayı birden izleyebiliyorsunuz. En güzel yanı 360 derece kule etrafında dönüp manzarayı izleyebilmeniz bence. Bir kare yakalayıp orada rüzgara rağmen bir müddet hiç kımıldamadan dakikalarca kalabiliyorsunuz. İstanbul kanatlarınızın altında kalıyor, siz İstanbul'un altında...

Ve aşk girer içeri;

Siz bütün bu manzaraları izlerken Galatanın gözü tek bir şeyi görmektedir. Rivayete göre Salacak açıklarında hiçbir zaman kavuşamayacağı bir sevgilisi vardır Galata'nın. Kız kulesine sevdalıdır bizimkisi. İmkansız bir aşktır bu. Ve fonda "Sen imkansızsın, sensizlik imkansız...." çalmamaktadır, hayır, hicaz makamında hüzünlü bir alaturka vardır fonda cızırtılı sesiyle.

Fatih Sultan’dan sonra bir şiir de Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ndan gelir Galata için;

"İstanbul deyince aklıma kuleler gelir,
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu kızkulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur"

Galatanın kendisi varamadığından mıdır Kız Kulesine bilmem ama rivayetlerin rivayeti gelir şimdi; "Galata kulesine ilk kez çıktığın kişi ile evlenirsin" derler. Hurafe, rivayet ne derseniz deyin ama eğer ilk defa çıkacaksanız beraber çıkacağınız kişiyi bir kez daha düşünün bence.

Ve acı girer içeri;

Bu hüzünlü makama dalıp giden Ümit Yaşar Oğuzcan'ın oğlu Vedat atar kendini Galata'dan aşağı ve şiirlerin sonuncusu da Ümit Yaşar'dan gelir;

GALATA KULESİ

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

"Açarken ufkunda güller alevden"
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesinde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Küçücüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesinden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat"

Ve son;

O kadar hikaye, efsane, rivayet, gerçek ve sırlarla dolu Galata Kulesi.
İstanbul'a her gittiğimde uğrayacağım ibadet yerim oldu artık.
Sen Kız Kulesine, ben sana hayran "İçimdeki Galata"...

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..