Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '20

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İDOB 60 Yaşında

İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ KURULUŞUNUN 60. YILINI SÜREYYA SAHNESİNDE KUTLUYOR

 

Bir ideal uğruna başladı bu öykü Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda. Memur zihniyeti ile değil, sanat aşkı idi onları ateşleyen. 1940’larda Ankara’da Tatbikat Sahnesi temsilleri ardından, kurumsal olarak Devlet Tiyatroları çatısı altında kurulmuştu Devlet Operası. Yıllarca burada kendisi geliştirerek güzel temsil ve konserler gerçekleştirdi. Ancak, sanatın beşiği sayılacak olan İstanbul’da opera yoktu. Bunun eksiklini hisseden Aydın Gün ve Muhsin Ertuğrul, İstanbul Taksim Sular İdaresi sokağında, kurulacak olan İstanbul Operası’nın temellerini oluşturacak olan Opera Stüdyosu’nu kurmuşlar, 1959 ortalarında, İstanbul Belediyesine bağlı Şehir Tiyatroları bünyesinde İstanbul Şehir Operası’nı kurmuşlardı. Derhal orkestra, koro alımları yapılmış, Şehir Tiyatrosu’nun de teknik desteği ile Aydın Gün’ün Genel Sanat Yöneticiliğinde 19 Mart 1960’da Puccini’nin Tosca operası Aydın Gün tarafından sahnelenmişti. İlk temsile, o dönemde İtalya’da olan Leyla Gencer ve Guiseppe Savio da davet edilmişti. 1960 yılına kadar burada çok başarılı temsiller yapıldı.

12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı (AKM) açılınca tüm opera kadrosu yeni kurulan İstanbul Devlet Opera ve Balesi kadrosuna katılarak, bina görkemli bir açılış yaparak, Çeşmebaşı balesi ve Aida operası ile açıldı. Bu açılışta ben de vardım ve Türkiye’de ilk kez böyle modern, tam donanımlı bir binaya kavuşmuştu ki, ertesi yılki yangın her şeyi mahvetti.

Ancak, Aydın Gün ve arkadaşları pes etmek yerine çözüm ürettiler ve Taksim Meydanındaki Maksim gazinosunu 5 yıllığına kiralayarak, İstanbullu seyirciyi sanatsız bırakmadılar. Bu arada, yeni adıyla AKM inşaatı bir yandan devam ederken, 1 sezon da Şan Sineması konuk etti kurumu.

Sonuçta AKM 1977-78 sezonunda onarılarak tekrar açıldı. İşte, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, İDOB burada gerçekten Altın Yıllarını yaşadı, ta ki 2008’de binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekçesiyle boşaltılmasına kadar.

 

KURUMUN YENİ EVİ SÜREYYA VE FULYA SANAT

AKM’nin boşaltılmasıyla, binada etkinlik yapan sanat kurumları İstanbul’un değişik mekanlarına dağılırken, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, sanatsal çalışmaları için Üsküdar Tekel Tütün Deposu, dekor hazırlama atölyesi için Küçükyalı Altay Mahallesi’nde bir depo, etkinlikler için ise Kadıköy Belediyesi’nin Süreyya ile Beşiktaş Belediyesi’nin Süleyman Seba Kültür Merkezi salonlarını kullanmak zorunda kaldı.

Kadıköy'ün 80 yıllık tarihi Süreyya Binası, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası olarak sanat dünyasına 27 Ekim 2007 ‘de “merhaba” dedi. Süreyya İlmen Paşa'nın opera binası olarak tasarlayıp opera, tiyatro ve balo salonu olarak yaptırdığı ancak uzun yıllar yalnızca sinema olarak kullanılan tarihi bina, Kadıköy Belediyesi'nin 2 yıl süren titiz restorasyon çalışmasından sonra Kadıköy'ün ve Anadolu Yakası'nın birinci, Türkiye'nin ise altıncı Opera Binası olarak sanatseverlerle buluştu.

İstanbulluların ve özellikle Kadıköylülerin anılarında yıllarca Süreyya Sineması olarak yer alan Kadıköy'ün en güzel tarihi binalarından olan Süreyya Binası, Kadıköy Belediyesi'nin titiz çalışmasıyla 80 yıl aradan sonra Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası olarak sanat hayatında yerini aldığı anda da İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile anlaşarak, kurumun yeni etkinlik mekanı oldu.

Süreyya Sahnesi:

Kadıköy'ün en güzel tarihi binalarından olan Süreyya Binası'nın tarihi 80 yıl öncesine dayanıyor. Bina, Kadıköy Bahariye Caddesi'nin en güzel noktasında 1924 yılında Süreyya İlmen (Paşa) tarafından yaptırıldı. Kadıköy'de şehrin kültür hayatını çağdaşlaştırmak ve zenginleştirmek için müzik ve sahne sanatlarına uygun bir bina yapmaya karar veren Süreyya Paşa, yapımına giriştiği binayla ilgili anılarında, binayı yaparken sinema, tiyatro ihtiyacını karşılamakla beraber, Kadıköy'e bir şeref vermeyi de düşündüğünü belirtir. Paşa, inşaatı 3 yıl süren ve 6 Mart 1927 yılında bitirilen binayı yaptırırken, konser, konferans, dans, balo, çay, nişan-düğün gibi sosyal ihtiyaçları da karşılayıcı bir bina tasarladığını anlattır. Bu amacını da gerçekleştirmek için Binanın estetik olması, tüm tiyatro opera ihtiyaçlarını karşılaması ve örnek olarak gösterilmesi için Avrupa ülkelerinde bulunan ünlü tiyatro opera binalarını gezer. Böylece Süreyya İlmen Paşa, fuayesi'ni Paris'in Şanzelize (Champs Elysee) Tiyatrosu'nun fuayesinden, iç bölümlerini ise Alman tiyatrolarından örnek alarak tasarlar ve adını verdiği Süreyya Sineması ve Operasını yaptırır. 6 Mart 1927 yılında Belediye Başkanı Muhittin Bey’in açılış konuşması ve seçkin davetlilerin katıldığı törenle Süreyya Operası açılır. O dönemin büyük gazetelerinde Süreyya Operası’nın açılış haberleri de yer alır.

Kurumun diğer etkinlik salonu da Beşiktaş Belediyesi’nin 24 Kasım 2010’da İDOB’un muhteşem bir açılışla, önceleri Fulya Sanat, daha sonra Süleyman Seba adını alan salonu oldu. Tüm etkinlikler, Kadıköy ve Beşiktaş Belediyelerinin mülkleri olan binalarda yapılmaya başlandı ve halen bu salonlar kullanılmaktadır.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Süreyya sahnesindeki ilk etkinliği 27 Ekim 2007 tarihindeki, Prof. Rengim Gökmen yönetimindeki, A.A.Saygun’un Yunus Emre oratoryosu ile bir yandan da Süreyya’nın açılış etkinliği olmuştu. Aynı yıl U.Şilliler’in Gelin balesinin Dünya prömiyeri, daha sonraları Gopak, Air, Güldestan, Fındıkkıran, La Serva Pedrona, Balenin Yıldızları, Nefes, Hüs-nü Aşka Dair, Don Pasquale gibi birçok etkinlikler gerçekleştirildi. Ertesi sezon ise AKM tamamen boşaltılıp, tüm etkinlikler Süreyya sahnesinde gerçekleşti.

2009 - 2010 sezonunda ilk kez İstanbul Opera Festivali, W.A.Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma operasını Yıldız Sarayı’nda gerçekleştirerek seyircisi ile buluştu. Sezonun diğer bazı eserleri olarak, J.Haydn Mevsimler oratoryosu, çeşitli bale eserleri, J.Offenbach’ın Hoffmann’nın Masalları, C.R.Rey’in Dünya Prömiyeri olarak Çelebi operasının konser düzenlemesi gerçekleştirildi. Uğur Seyrek’in koreografisiyle G.Verdi’nin Otello operasının müziklerinden düzenlediği Otello balesinin ve Murat Göksu’nun Wolfgang ve Lorenzo’nun Dünya, II. Senfoni ile Minyatür balelerinin de Türkiye prömiyerleri başarı ile yapılan etkinliklerden sadece bazıları.

2012-13 sezonunda ilk kez olarak, tamamen kendi gayretlerimle girişimde bulunduğum ve operamızın tanıtımına çok büyük katkılar sağlamış olan Beylikdüzü’ndeki Tüyap Kitap Fuarı’nda bir stand açılarak, fuara katılanların opera ve bale hakkındaki ilgileri pekiştirilmiş oldu. Bu girişim yine her yıl tamamen benim gayretlerimle tekrarlandı. G.Verdi’nin gençlik eseri Giovanna d’Arco, G.Rossini / La Cenerentola, G.F.Haendel / Guilio Cesare’nin Türkiye prömiyerleri gerçekleştirildi. G.Verdi / La Traviata, A.Adam / Giselle ve birçok opera, bale, dans, konserlerle 2019 -2020 sezonuna gelinmiş oldu. Bu sezonun en önemli yanı ise, bu yıl İstanbul Operası’nın kuruluşunun 60. Yaşını kutluyor olmasıdır.

İSTANBUL OPERASI 60 YAŞINDA

Yukarıda bahsettiğim gibi; Aydın Gün, Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları, Ankara Operası’ndan ayrılarak İstanbul’da bir opera kurmak için Opera Stüdyosu’nu kurarak, konservatuvarın eksik sanatçı kadrolarını tamamlaması sonunda, 19 Mart 1960’da G.Puccini’nin Tosca operası ile Dünya’ya merhaba diyen İstanbul Şehir Operası, aradan geçen 60 yıl içinde birçok evrim geçirerek, bu günlere gelmiştir. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinden İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bu günlere ulaştırdığı 60 yıl. Kolay değil bu! Bu bir yoktan var oluştur. Bu sadece bir görev anlayışı ile de açıklanabilecek bir şey değildir. Aydın Gün ve arkadaşları, kalplerindeki sanat aşkı ile bu işe soyunmuşlar, defalarca kendilerini engellemek için zorluklar çıkarılmış, görevinden istifa ettirilmiş, ancak sanat aşkı her seferinde baskın çıkarak, sorumluluklardan kaçmak yerine, görev aşkı ağır basmış, bıkmadan usanmadan, hem idareci hem de sanatçı olarak kurumu daha ileriye götürmeye çalışmışlardı.

Devlet Tiyatrosunun ilk Genel Müdürü Muhsin Ertuğrul’dan DOB son Genel Müdürü Murat Karahan’a, kurumun ilk Müdürü Aydın Gün’den son Müdürü Suat Arıkan’a kadar onlarca idareci, yüzlerce sanatçı, teknik ve idari personel gelip geçti bu kurumdan. İDOB bu duruma geldiyse, her birinin çorbada, şöyle veya böyle az-çok tuzları vardır. Ne mutlu ki bize şimdi kurumun 60. Kuruluş yılını idrak ediyoruz. Dünya operalarına göre henüz küçük bir çocuk sayılabilecek olan Türk Operasının böyle büyük yapımlara imza atıyor olması, küçümsenecek bir şey değildir.

Ne mutlu bana ki, böyle bir kurumda çalıştım ve yaş haddinden emekli olana kadar, tarafıma verilen tüm işleri severek yapmış biri olarak, emekli olduktan sonra da kuruma yararlı olmaya çalışıyorum.

NİCE UZUN SOLUKLU YILLARA İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ. DÜNYA DURDUKÇA İDOB DA VAR OLACAKTIR.

 

 

 
Toplam blog
: 137
: 116
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Ressam, dekoratör, araştımacı yazar. ..