Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

İki farklı tutum: eyyamcı ve yurtsever tutum

İki farklı tutum: Sorumluluk duygusuyla hareket etme ve filler çarpışırken aradan sıyrılıp güçlenerek çıkma tutumu

ABD bölgeye iyice çullanmaya başladı. BOP’ta işler hiç de iyi gitmiyor, batağa saplandı. Amerika bölgede çuvalladı. Ortadoğu’da altındaki zemin hızla kaymakta, tutunacak bir dal aramakta; Amerika Ortadoğu’da yenilmektedir. Türkiye’yi kullanarak bölgeden hızla çıkmayı planlamaktadır. Bu nedenle acelesi bulunan Amerika, bir süredir, özellikle 22 Temmuz seçimlerinden bu yana, hesaplaşma dayatmaktadır. Amerika bu planı, kendisi ordumuza cepheden saldırmaya başlayarak uyguladığı gibi, iç hatlardaki işbirlikçi güçlerini, Haçlı ve bölücü gericiliği ön saflara sürerek denemektedir. Ergenekon operasyonu bu bağlamda bir anlam kazanmaktadır.

Temel hedef ordu

Türkiye’de şu anda cereyan eden olay, emperyalizm ile halk arasındaki temel çelişkinin gerçek yaşama yansıyan tezahürlerinden başka bir şey değildir. Bir yanda Batı emperyalizmi (ABD ve AB emperyalistleri) ile işbirlikçi güçler; diğer yanda temsilcileri olan yurtsever öncülerin kişiliğinde, halk güçleri arasındaki meydan savaşları cereyan etmektedir. Bombanın fitili 5 Kasım 2007 Erdoğan-Bush zirvesinde ateşlenmiştir. (*1) Bir yıldan fazla bir zaman önceki tutuklamaları bir kenara bırakırsak, Mart/ 2008 sonlarındaki tutuklamalar bir anda İşçi Partisi operasyonuna dönüşmüştür. Yurtsever güçler arasında dik ve net duruşuyla önce bu güçlerin bertaraf edilmesi gerekmektedir. Esasen temel hedef Türk ordusudur; ordunun yıpratılması, halkın gözünden düşürülmesi, mümkünse ordu içine nifak sokulması, komuta kademesi arasına husumet ve güvensizlik tohumları ekilmesi, orduyu köşeye sıkıştırarak ve sinirlerini bozarak istenmeyen davranışlara sürüklenmesi, kısacası böylece paşaların hizaya sokularak hegemonya mücadelesinde Amerikan çıkarlarının hizmetine koşulması, gerekirse ve mümkün olursa İran’ın üzerine sürülmesidir.

Hedefte tüm yurtseverler

Ancak diğer yurtsever güçler, sandılar ki, Ergenekon operasyonu salt bir İP operasyonudur. İşte burada tökezlediler ve büyük bir yanılgı içine düştüler. Zira Ergenekon operasyonu Amerikan boyunduruğunu kabul etmeyen AKP iktidarına muhalif tüm çevreleri hedef almaktaydı. Bu, Emniyet Genel Müdürlüğünün raporunda, ulusalcılığın, milliyetçiliğin terör kapsamına alınması olayından belliydi. Bu, 1 Temmuz günü çok acı bir şekilde anlaşıldı. “Sağdaki ve soldaki sivriliklerin törpülenmesinden rejim için selamet” arayanlar fena halde yanıldıklarını anladılar. Örneğin Balbay, “hiç kimse kendisinin kurtulduğunu sanmasın!” anlamında demeçler verdi.

(Emperyalizm-Türkiye arasındaki) “çatışmadan uzak durun!”

Bu aymazlık hala sönmemişe benzer. Hala büyük güçlerin tokuşmasının dışında kalarak güçleneceğini ve hengâmeden sıyrılıp çıkacağını umanlar var.

Bahçeli taşra yönetim organlarına talimat göndermiş, parti içi genelge yani… Orada diyor ki:

“Çatışmadan uzak durun!”

Hangi çatışmadan uzak duracak MHP’liler?

Şu anda Türkiye’nin içinden geçtiği fırtınalı durumdan…

Bunu Bahçeli, “çatışma, ayrışma ve bölünme” olarak değerlendirmektedir.

Yani MHP’liler bölünen Türkiye karşısında, Türkiye’nin ayrışması karşısında tarafsız, kenarlarda sessizce bekleyecektir. Verilen emir ya da talimat budur.

8 Temmuz tarihli genelgede Bahçeli, “MHP’liler gerilim ve çatışma ortamından uzak duracaktır” diyor. “Gerilim ve çatışma ortamı” da Türkiye’nin “bölünme ve ayrışma” sürecidir.

Bölünen Türkiye’de sana, MHP’lilere, MHP’ye ne ihtiyaç vardır?

Yoksa şöyle mi demeli?

MHP, bölünen Türkiye’nin siyasal iktidarına mı oynamaktadır?

Genelgenin başka dikkat çekici tahlilleri de bulunmaktadır.

“Ülke yönetimi hükümetin kontrolünden çıkmıştır.”

Bir saptaması da şöyle: “Ülke yönetimi hükümetin kontrolünden çıkmıştır.”

Bu saptama şu anlamda doğrudur. 1 Temmuz gözaltı ve tutuklamalarında gerçekten de hükümet devre dışı bırakılmış, inisiyatif doğrudan Ankara’da konuşlanmış bir Amerikan ekibine geçmiştir. Bahçeli herhalde bunu kastetmektedir. Eğer böyleyse bu daha da vahim bir durum yaratmaktadır genelge kapsamında. Türk hükümetinin tamamen devre dışı bırakıldığı, hükümet etme işlevi doğrudan yabancıların eline geçtiği koşullarda MHP’lilerin kenarlara sürülmesi, tarafsızlığa zorlanması milli ihanet kapsamında değerlendirilir millet indinde. Adındaki milliyetçilik kavramına ihanet demektir. Tavandaki bir avuç yöneticinin karakteri ve görevi ne olursa olsun tabanındaki gerçekten milliyetçi –ulusalcı-, ülkesini ve milletini candan seven yığınla insana bu tutum ters gelecektir.

Bahçeli genelgesinde savaşanları şöyle tanımlamış:

Bir yanda “Cumhuriyetimizle tarihi sorunları olan mihraklar”, diğer yanda “milletimizin değerlerinden uzak siyaset aktörleri”… Bu iki kuvvet arasındaki rekabetin yarattığı gerilim “siyaset dışına kayma eğilimi göstermeye başlamıştır.”

Taraflardan biri, yani AKP tarafının tanımı doğru. “Cumhuriyetimizle tarihsel sorunları” bulunmaktadır. Cumhuriyet ve ulus-devlet yıkıcısı… Ama öteki taraf, yani yurtseverlerin, antiemperyalistlerin, ulusalcıların bulunduğu taraf… İlhan Selçuklar, Eruygur ve Tolon Paşalar, Türkiye’de en büyük milliyetçilik olan Kemalist büyük Türk milleti projesini savunan, ABD ve AB emperyalizmine dik duruşuyla tanınan, yurt dışında devletin bile yapamadığını, Lozan kahramanlığını gerçekleştiren Doğu Perinçek mi “Milletimizin değerlerinden uzak siyaset aktörü”? Sinan Aygün mü milletin değerleriyle çelişen siyasetçi?

El insaf Sayın Başkan! İnsafınız kurusun!

“Avrupa temsilcilerinin, okyanus ötesi odakların, yabancı güçlerin” müdahaleleri artmıştır.

Ancak, şu saptama Türkiye gerçeğine çuk oturuyor:

“Avrupa temsilcilerinin, okyanus ötesi odakların, yabancı güçlerin de artık işbaşındaki hükümet eliyle doğrudan müdahil olduğu bu kargaşa ortamı giderek daha da kötüleşen ekonomik gelişmelerden de etkilenerek ciddi bir rejim bunalımının işaretlerini vermeye başlamıştır.”

Burada kapatma davası açılalıdan beri Amerikan ve AB emperyalistlerinin Türk adliyesine durmaksızın müdahalelerinden bahsedilmekte, en son olarak 1 Temmuz tutuklamalarında hükümetin de devre dışı bırakılarak doğrudan Ankara’daki 35 kişilik CİA-Pentagon heyetince (5 Kasım 2007 Erdoğan-Bush görüşmesini müteakiben gelip Ankara’ya yerleşen, bu görüşmelerde kararlaştırılan istihbarat alışverişi çerçevesinde oluşturulan, içinde üst düzey subayların ve subay görünümünde istihbaratçıların bulunduğu, ABD elçiliğinin hemen yakınında bir binaya yerleşen, Türk-Amerikan Savunma İşbirliği –ODC- üzerinden iş gören fesat heyetince) yürütülen operasyondan bahsedilmektedir.

Teşhisin yanında tedavi de gerekir

Evet, ama teşhisi koymak yetmemektedir. Hastalığın kanser olduğunu belirtmek henüz daha yolun başı sayılır. Teşhisi koyan doktor gibi yapmak gerekir. Yani urun gelişmesine karşı mücadele etmek, uru kesip atmak için çalışmak gerekmektedir. Sayın Bahçeli derdin teşhisini yapıyor ama örgütüne “sakın ha! Olaylara müdahil olmayın, karışmayın olaylara. Emperyalizm ile Türkiye arasındaki bu kapışmada kenarlarda seyirci kalın!” diyor.

Ve aşağıdaki saptamalarla “parti mensupları”na verilen görevler arasında çelişmeler bulunmaktadır.

“Türkiye’de hükümet aciz, çaresiz ve tahripkâr; temel kurumlar yıpranmış, hırpalanmış ve endişeli; siyaset yorgun, tıkanmış ve inatçı; hukuk zedelenmiş, güç kaybetmiş ve öfkeli; milletimiz ise gergin, yoksul ve ümitsizdir.”

Çok güzel, belagatli ve edebi bir durum saptamasıyla karşı karşıyayız. Altı yıldır cumhuriyet ve milli devlet yıkıcılığının vardığı noktayı çok iyi açıklıyor. Milli devletin, cumhuriyetin çeşitli kurumlarının nasıl sinsice, belli bir plan dâhilinde, aşama aşama, dalgalar halinde saldırı planları uygulayarak zayıflatıldığı, halkın gözünden düşürüldüğü ve tahrip edildiği gözler önüne serilmektedir.

Ancak sonra “parti mensupları”na verilen direktifler muğlâk, eyyamcılığı körükler mahiyette, yer yer taşın altına elini sokmamayı öğütler cinsten.

“Parti mensupları, çatışmaların bulandırdığı puslu ortamın dağılması için, ayrışmalardan uzak duracaklar, yapay farklılıkları körüklemekten kaçınacaklardır.”

Yani MHP’liler Türkiye-emperyalizm ayrışmasında ve kapışmasında, emperyalizm ile işbirlikçi Haçlı gericilik ve yurtsever güçler ayrışmasında ve mücadelesinde taraf olmayacaklardır. Ta ki, bu güçler birbirlerini bertaraf ederek “puslu ortam” dağılana kadar bekleyecekler, güçlerini koruyacak, hatta daha güçlenmeye bakacaklar.

Sonra?

Sonrası malum!

Böyle kaytararak milliyetçilik olmaz Sayın Bahçeli…

Üçüncü yol emperyalizmin değirmenine su taşır

Önümüzde vatan savunması gibi kutsal bir savaş var. Bu milli savaşta tarafsızlık olmaz. Bu savaşta ya Ali Kemal’lerin, Damat Ferit’lerin, Padişah Vahdeddin’lerin safında, dolayısıyla emperyalist müstevlilerin yanında yer alacaksınız; ya da Mustafa Kemal’lerin, bağımsızlığın, “Ya İstiklal Ya Ölüm!”cülerin yanında… Üçüncü yol da emperyalistlerin değirmenine su taşır.

Ve geleceğin iktidarını da vatan savunması savaşının başına geçen kuracaktır. Bu saptamaya isterseniz bir mim koyun lütfen!

Avrupalıların utandığı CHP’yi biz bağrımıza basarız

Bu tozduman içinde, son kurultayından bu yana ulusalcılık rüzgârlarıyla kamuoyunu şaşkına çeviren, Batılı emperyalistleri hayal kırıklığına uğratan ve “utandıran” bir de CHP var. “Kaldırıp duvardaki babaannelerinin resminin yanına astıkları” ya da antika olduğu iddiasıyla müzeye, asarı atikada, “çıkrık ile tunç balta”nın yanına koydukları devrimci programı, Altıoku hatırlayan, yavaş yavaş okların uçlarını sivriltmeye başlayan CHP var.

Baykal tarafından, “parti mensupları”na “karışmayın, kenarlarda durun!” talimatları veren MHP dâhil tüm partilere, Türkiye’ye sahip çıkmak için ele ele vermeleri çağrısı yapılmaktadır.

“Gelin bir olalım!”/ (Münkire kılıç çalalım!”)

“ANAP’lıydı, MHP’liydi hepsine saygım var, ama gün ayrılma günü değil, gelin bir olalım. Şimdi buna ihtiyaç var. Rahat zamanlarda ayrışırız.”

Bu söylem CHP ve Baykal için uzun zamanların ardından dikkat çekici bir söylem. Milli birlik ve bütünlük bağlamında anlamlı bir çağrı. Türkiye’nin buna şiddetle ihtiyacı vardır. Can alıcı ve yakıcı bir soruna ve çaresine parmak basmıştır Sayın Baykal. Kenarları göstermemekte, milli birleşik cepheyi işaret etmektedir.

Baykal, Grup toplantısında açık açık uyarı görevini yapmıştır:

“Sessiz kalan ezilir gider.”

“Bu sıkıntılı dönemden Türkiye’yi güçlenerek çıkarmak hepimizin sorumluluğundadır… Biz CHP olarak hazırlanıyoruz; bizim dışımızdaki kadrolarda yeni bir Türkiye için hazırlansınlar… Türkiye’nin güçlenerek çıkacağına kesinlikle inanıyorum.”

Kaynakça:

(*1) Önceleri “Ümraniye Soruşturması” diye yürütülüyordu. Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Bush’un 5 Kasım 2007 buluşmasındaki talimatından sonra “Ergenekon Operasyonu”na dönüştürüldü. “Ergenekon’u tasfiye Operasyonu”nun Bush-Tayyip Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldığını Fehmi Koru, iki kez ifşa etmiştir (Kanal 7, 28 Ocak 2008 ve Yeni Şafak, 1 Şubat 2008).

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..