Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

İlişkilerimiz aynamız

İlişkilerimiz aynamız
 

Ailem...


 

“Bir kişiyle bir kez ilişki kuranın o kişi üzerinde mutlaka etkisi olur.” (Alvin Toffler)
 
 
 
İlişkilerimize bakıp ne halde olduğumuzu anlayabiliriz.
 
Önce kendimizden başlayarak etrafımıza bakarsak doğru değerlendirmeleri yapabiliriz.
 
Kendimize, ailemize, yakın çevremize, uzak çevremize dikkatlice bakalım, bakalım…
 
 Ne görüyoruz, berbat değil mi?
 
Çok sıradan ilişkiler içinde yuvarlanıp gidiyoruz.
 
“Gemisini kurtaran, kaptan!” günleri yaşıyoruz.
 
Gerçek anlamda, kimse kimsenin umurunda değil, yalana bulanmış her şeyimiz…
 
Bu durum doğru değil!
 
Bu durum toplumsal değil!
 
Bu durum ulus olmayla bağdaşmıyor!
 
Bu durum İslam toplumu olmayla bağdaşmıyor!
 
Bu durum aslında insan olmayla bağdaşmıyor!
 
İnsanın temel özelliği, her canlı türünde olduğu gibi; toplum halinde yaşamasıdır.
 
Bunun anlamı; “insan, insana muhtaçtır!”
 
Bunun için de insanın, insana iyi gözle bakması lazımdır.
 
Yani insanlar arasında iyi ilişkiler olmalıdır!
 
İnsanda, insana saygı çok gelişmiş olmalı her şeyden önce!
 
Her insan başkasına saygılı davranmalı ki ilişkiler kurulabilsin!
 
İlişkiler en çok, “iyilik yapma ve barışa öykünme” ile kendini gösterir ve insana mutluluk verir.
 
Allah yüce kitabı “Kuran”da insanlara hep, hayra ve barışa yönelik işler yapmayı öğütlüyor.
 
Ne kadar doğru bir öğüt, anlayana!
 
Burada belirtmeliyim ki son günlerdeki bunalımlı günlerimizin tek ilacı olan bu “hayra ve barışa yönelik yaşama”nın özellikle;
 
Devlet yönetimince,
 
Diyanet işleri başkanlığınca,
 
Milli eğitim, bilhassa öğretmenlerce,
 
Entelektüellerce,
 
Sivil toplum kuruluşlarınca vb.
 
Sıkça dile getirilip, toplumun “Bilinçaltı”na yerleştirilmesi gerekir.
 
Ben, “Diyanet İşleri”nin ve öğretmenlerin “pedagojik” yaklaşımlarla “toplumsal bilinçaltı” oluşturmada etkinleşmelerini özellikle istiyorum. Hatta niye geç kalıyorlar diye sitem ediyorum. 
 
Özellikle, “dini duyguları hassas” olan halkımızın, Kuran’ı evlerinin başköşesinde "duvar süsü" olarak tutmalarını yadırgıyorum. Onlara bu Allah öğütlerini içeren kitabı mutlaka Türkçe olarak okuyup anlamalarını öneriyorum. Üzgünüm ki bu konuda çevremde, dindarım diyen insanlarla yaptığım söyleşilerde, çoğunun Kuran’ı okumadıklarını, okuyanların da genellikle Arapça olarak okuduklarını öğreniyorum. Onlara Arapça olarak okuduklarında iyi anlayıp anlayamadıklarını sorduğumda; “boyunlarını büküp” anlayamadıklarını söylüyorlar. “Anlamadıktan sonra okumanın ne anlamı olur?” dediğimde; “ama Kuran’ı Arapça okumak gerekirmiş” diyorlar. Onlara ne kadar, ancak Kuran’ı anlamanın yararı olacağını aksi takdirde, böyle okumanın bir yararının olmayacağını söylesem de inandırıcı olamıyorum.
 
Onun için Diyanet işleri başkanlığının bu konudaki suskunluğunu bozmasını istiyorum!
 
Ve haykırıyorum işte! “Sevgili Diyanet İşleri Başkanımız, bu konuya el atınız lütfen! Kuran’ı Türkçe mealinden okumanın, anlamadan Arapça okumaktan daha sevap olduğunu söyleyin. Bu ülkedeki toplumsal düzelmede en çok sizin etkiniz (faydalı etkiniz) olacaktır.”
 
Son olarak öğretmenlerimiz de artık “sınava hazırlık” abartısından ayıkıp, adamakıllı şekilde, pedagojiyi eğitim aşamasında kullanmalılar! Bozulmanın temelinde davranışların yanlışlığı yatar. Bu da “pedagoji”nin konusudur. Öğretmen pedagojiyi kullandığı sürece eğitim, eğitim olur!
 
 Kesinlikle inanıyorum ki din eğitimi ve modern eğitim isterlerse; beş senede bu ülke bütün yanlış davranışlarından kurtulup huzura erer! Saygılarımla…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 1253
: 175
Kayıt tarihi
: 04.07.10
 
 

1949 yılında Söke Nalbantlar köyünde doğdum. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümünden mez..