Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '10

 
Kategori
Deneme
 

İnadına direnmek ve inadına yaşamak

İnadına direnmek ve inadına yaşamak
 

KARDELEN


İşkencede, bir ideal uğruna hapislerde/sürgünlerde ya da işiniz uğruna gecelerce uzaklarda/şantiyelerde mesela... Fakirlikte, yoklukta, yoksullukta, yoksunlukta, yalnızlıkta, kayıplarınızda, kırgınlıklarınızda, kavgalarınızda, aldatılmışlıklarda, aldanmışlıklarda belki... Ve daha bir çok zorlukta, acıda, kederde, hüzünde…... Kötü hissedersiniz kendinizi; berbat, bitmiş... Ve herkes bir haliyle yaşar bu duyguları. Evet hayat bazıları için daha rahattır/kolaydır cidden. Siz çabalarken bazıları oturarak elde eder ve bu insanı sinir eder.

Bazen, şans, kader ya da olasılıklar… -ne demek isterseniz deyin- yakanızı bırakmaz gibi gelir ve çeker sizi hüznün derin sularına. Oysa yaşamak direnmekten ibarettir. Ve sancılarıyla güzeldir yaşamak. Her şeye rağmen dimdik ayakta kalmak gerekir. Hüznü içinize gömmek; hayatın suratına en güzel şamardır. Yılmaz Güney onca çalkantılı hayatı içinde, hapishaneden aşağıdaki dizeleri yazmıştır sevdiğine;

“Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
biz kendimizden başka herkesin
üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü...
Dünyanın öbür ucunda, hiç tanımadığımız
bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı
kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk…
Yüreğimizin yufkalığı kimi zaman
hayat karşısında bizi zayıf yaptı
aslında ne güzel şeydir
insanın insana yanması sevgili..
Ne güzeldir bilmediğin birinin
derdine üzülebilmek ve çare aramak
ben, bütün hayatımda, hep üzüldüm, hem yandım…
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düsünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...”

Yılmaz Güney

Bazen dağ başlarında, göl kenarlarında, küçük, şirin sahil köylerinde yaşayan köylülere özenir insan. Hayatları ne kadar basittir. Hiç karmaşa, sorun yok gibidir. Yaşarlar sadece ve ölüp giderler. Ne dert vardır ne tasa. Aşk, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, toplumsal sorunlar sanki hayatlarının tamamen dışındadır. Gerçekten özenilesidir hayatları. Ama insan kontrol edemez ki hayatta bütün faktörleri ve orada işin içine kader ya da şans ya da matematik(ne derseniz artık) girer işte. Ve bize sadece, kurguda rol yapmak kalır. İnsan çaresizdir bu çoklu denklemler karşısında. Mesela bir sınava girerken, başarınızı etkileyecek faktörlerin sadece bir kısmını kontrol edebilirsiniz. Oysa belirleyici olan tüm etkenlerin bir aradaki etkilerinin sonucudur. Bu “Laplace Şeytanı” ise kontrol edilemezdir.

Hayatta sağlığınıza özen gösterin. Sigarayı bırakın mesela hemen. Ya da azaltın en azından. Spor yapın, yediklerinize dikkat edin, arabayı hızlı kullanmayın, kimseyle tartışmayın, çok deli bir devirde yaşıyoruz dolayısı ile çevrenizi dikkatli seçin… Yiyin, için, keyfinize bakın. Bırakın Tanrı çarklarını çeviredursun. Ne de olsa hüznünüz hemen derinizin altında kalacak hep. Özlediğinizi hep özleyeceksiniz. O da sizi hep özleyecek. O, içinize büyük hattat tarafından en ışıklı gecelerde gizlice hat edilendir zaten…

Hayatını hapishaneden hapishaneye nakledilmekle ve sürgünlerle geçirirken dizelerce şiir süzmüştür kalbinden Nazım Hikmet mesela. İnadına yaşamış, inadına yazmıştır. Yazarsanız; bitirin kitaplarınızı, uzakta dahi olsalar sesiniz ulaşsın sevdiklerinize örneğin. İnsanlar savaş yıllarında, sürgünlerde, yokluklarda, aç biilaç neler yazmışlar bakın aşağıdaki dizelere, silin gözünüzün kenarındaki yaşı, dudağınızın hemen üzerindeki hüzün çiçeğini… Giyinin en güzel kıyafetlerinizi, (kadınsanız) yapın makyajınızı, takın yüzünüze kalp dolabınızdaki en tatlı gülücüğü, hobilerinize sarılın örneğin… Hayata en büyük dersi verin gülerek. Sizinle baş edemeyeceğini anlasın artık. Sizi sevenler olduğunu unutmayın. Her daim zahire değil, batına da inanın. Orda çünkü sizin için dualar. Unutmayın beden ölecek zaten ama hep yan yana olacak ruhlar.

Yaşamaya Dair

(…)

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

(…)

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

(…)

Nazım Hikmet – Yaşamaya Dair

Her şey onurlu bir yaşam için... Ve yaşamak; şairin dediği gibi; sunulmuş bir armağan bizlere...

“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU - Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var”

Her şey, bize sunulmuş armağanı inadına korumak ve layıkıyla yaşamak için... Kendimize olan saygımızı yitirmemek, korumak için… Ben senin sesinin tonunda, bakışlarının asaletinde sevdim onuru, unutma! Yaşayacaksın, direneceksin; benim için, kendin için… Ve yaşayacağım, direneceğim; senin için, kendim için… Bir gün sana bir zeytin ağacı büyütebilmek için senin tutamadığın ellerimle…

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..