Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '08

 
Kategori
Dostluk
 

İnsan olabilmek

İnsan olabilmek
 

Robotlaşma...


Yeni insanlar… Kimileri, hayatına yeni insanlar sokmaktan inanılmaz bir haz alır. Ta ki yeni insanlar kalbi sınırsızca tüketene dek. Eskiler yanlışlarıyla beraber kabullenilmişlerdir. Ne zaman ne yapacakları bellidir. Silahları ellerinde gezerler. Bu halleriyle de hiçbir tehlikeleri yoktur aslında. Hem zaten eskimeyi de başarabilmişlerdir. Oysaki yeniler, tam olarak içinde ne olduğunu bilmediğimiz sürpriz kutulara benzerler; kimileri oldukça süslü, albenili, kimileriyse tekdüze duran kutulara… Sorun kutunun içinde ne olduğudur. Bazen şanslıyızdır aslında; kutu, dış görünüşü ne olursa olsun hayata güzellikler getirecek hediyelerle dolu bir mucizedir. Ama bazı anlar vardır ki harika süslenmiş bir hediye paketinden nasıl da böylesine değersiz bir şeyin çıktığına anlam dahi veremeyiz. Böyledir işte insanlar; hayatlarımıza biz izin verdiğimiz sürece girip girip çıkarlar.
Bir gün bir yerlerde “kaybetmek” kelimesini tartışıyorduk. Baktım da herkes birilerini kaybetmiş. Oysaki ben hiç kaybetmedim. Gidenler hatalarını sırtlarına takıp uzun yollarına devam ettiler. Gitmeleri için yapılmış hiçbir şey yoktu. Kalan sağlar ise sadece benimdi. Kaybetmemek lazım hayatta; ne maddiyatı ne de maneviyatı… Ama bazen öyle zorlar ki hayat sizi “yeter” demek zorunda kalırsınız. Yeter artık!
Son günlerde sık sık aynı cümleyi kendimden ve pek çok insandan duyar oldum. “Yeter artık!”… Neyi paylaşamıyoruz? “ Çıkar” denen şey bu kadar mı bizleri esir aldı acaba? Birilerini kıracak, üzecek, hayatı yaşanmaz hale getirecek kadar mı? Yoksa yanlış cümle mi kullandım? Bunun adı aslında “hırs” mıydı?
*****
Son günlerde bir kelimeye daha sık sık rastlar oldum. Kelimenin adı; “seviye” ya da bana sorarsanız “kalite”. İşte bu noktada şaşkınlıklar içinde kalıyorum. Seviye ya da kalite ya da her ne derseniz deyin bu kelimelerin anlamını gerçekten bilen veya öğrenmeye çalışan insanların var olup olmadığına emin değilim. Sorarım size; yeteri kadar eğitim almamış, sosyal bir sınıfın içinde daha yetişirken bulunmamış, kural kaideyi kulaktan duyma öğrenmiş insanlar nasıl olur da kalite bilincine varıp insanları sorgulayabilecek duruma gelebilirler? Türkiye’de bu konuda büyük bir karmaşa var bana sorarsanız. Yeterli yaşa gelip de iş hayatına atıldığın yani gerçek bir sosyal çevrenin içine monte olmaya çalıştığın sırada ne yazık ki yetiştiğin düzeyde bir yerde bulunman çok da olası olmuyor. Sözde sınıflandırılıyoruz; okuduğumuz okullarla, yeteneklerimizle, başarılarımızla, davranışlarımızla vs. Fakat davranış noktasını sorgulama yerinde olan insanların yetersizliği, gelişimini tamamlamışlarla henüz gelişimini tamamlayamamış kişilerin aynı kulvarda koşmasına olanak sağlıyor. Bu düşüncelerimle ben de bir diktatörlük sezmiş olabilirsiniz. İşte bu noktada da başta ki konuya dönmek gerektiğine inanıyorum. Paylaşamayanlar; yanlış yerde duranlar, iyi eğitilmemiş olanlardırlar. Bir görevle, biraz kendine güvenle, biraz biraz bir şeylerle karşına geçip cümle kurabileceğini sananlardırlar.
*****
Alıp veremediğim bir şeyler var hayatla ve insanlarla son yıllarda. Eskiden çok da önemli değildi ne hayat ne de insanlar… Çünkü insan hiç bitmezdi biri gider biri gelir, gidense hep kaybederdi. Oysaki zaman insanın içinden gücünü alıyor, yoruyor. Daha fazla aramak, daha fazla yanılmak, daha fazla kart açmak istemiyorsun… İşte o zaman gelişiyor bu cümle; “hayat seninle bir hesabım var”.
Evet, Hayat seninle bir hesabım var! Öç almayı da sevdirdiğin için, asla unutmamayı öğrettiğin için, her açtığım süslü kutudan başka bir gelişimini tamamlamamış çıkardığın için seninle bir hesabım var. Elbet bir gün görülecek!
*****
Bunları yazdıran bana geçenlerde sorduğum bir soru yüzünden arkadaş sandığım birinden aldığım hakaret dolu telefon. Ama aslında uzun zamandır düşünüyorum bunları… En çok da insanların nelerine güvendiklerini merak ediyorum ve tekrar merak ediyorum yıllar bir gün bir şeyleri değiştirdiğinde yapılan hataların kendilerini zor durumda bırakacağını düşünmez mi bu insancıklar? Tanrı’nın karşısında güçlü olmak çok huzur verici çünkü biliyorum ki ben hiç kimseyi durup dururken yaralamadım, sormadan yargılamadım, gerçekten haklı olduğumdan emin olmadıkça kimsenin karşısına çıkmadım. Bu bir meziyettir. İşte kalite diğer bir şey varsa şayet, bunlarla beraber etiklerin bileşkesidir.
*****
Yitip giden yıllarımızda yapılan hatalar asla karşılıksız kalmayacaktır. Bugün burada yarın başka bir yerde hep karşılaşacağız. Hayatlar birbirleriyle olabildiğine bağıntılı. Konumlar değişken. Öğrenme süreci ise hiç bitmeyen bir serüven. Yeter ki ne olduğumuzu gerçekten bilelim. Ne fazla olalım ne eksik. Bu duruş bize insan olmayı getirecektir. İnsancıklarsa küçük oyunlarıyla er ya da geç bir yerlerde ters gittikleri yolun düz giden arabasına çarpacaklardır.
*****
Yeni insanlarla başladık sözümüze… Gitmesi en olası olan hediye kutularıyla… Açtıkça güzelleşen hediyeler diliyorum Tanrı’dan.
Bir efsaneye göre; Tanrı, insana verdiği nitelikleri ilk zamanlarda kullanabilme yetisiyle beraber vermişti. Tanrı’da olanın milyonda biri dahi güçlü kılardı insanoğlunu. Bu yüzden de insanoğlu her şeyi görür ve bilirdi. Fakat sıkıldı. Dedi ki; “Tanrım sen sakla biz bulalım”.

Tanrım, sen sakladın bizse yeteneklerimiz kadarıyla bulmaya çalışıyoruz. Gören gözünden, bilen beyninden, hisseden yüreğinden, sınırsız merhametinden… Birazını bile olsun içimizde yüceltebildiysek ne mutlu insan olabilene.

İnsan olabilmeyi başaranlara sonsuz sevgilerimle ve içimde ki şeytandan bulaşan öç duygusuyla olamayanlara sınırsız beddualarımla… Gününüz aydın, yolunuz engelsiz, hayatınız kalite dolu olsun.

 
Toplam blog
: 18
: 984
Kayıt tarihi
: 14.04.07
 
 

Yazmak uzun soluklu bir süreç bende; tarihini hatırlamadığım kadar küçükken başlayan, asla vazgeç..