Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

İnsanlar ve Müslümanlar

İnsanlar ve Müslümanlar
 

Görsel: Alıntıdır


İnsan Olabilmek..(Bölüm 5)
 
İnsanoğlu çevresine verdiği önemi kendine vermediğinden, etrafı incelemek ve araştırmak için sarf ettiği çabayı kendi özünü anlamak için sarf etmediğinden, daha doğrusu etrafı merak ettiği kadar kendini merak etmediğinden çok zaman özünden uzaklaşmış ve “oyun ve eğlence” olan dünya hayatına dalmıştır. Bu gidişatı değiştirmek ve insanları uyarmak için de peygamberler gelmiştir. 
 
 
Lakin zalimlikte ve cahillikte ısrar sonucunda da dinler kısa süre içerisinde aslından uzaklaştırılmış, insanoğlu yeniden karanlığa mahkûm edilmiştir. Biz de bu karanlığı yarmak, yolları aydınlatabilmek gayesiyle gönlümüze düşenleri dilimizin döndüğünce ifade etmeye çalışıyoruz diyerek bir önceki yazıyı noktalamıştık. Şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz.
 
Meramımızı anlatırken elbette dinler tarihine girip bütün detaylarıyla dinler hakkında bilgi verecek değiliz. Ona ne zamanımız yeter ne de enerjimiz. Zaten o başlı başına bir bilim dalı olmuş, ciltlerce kitap yazılmış. O nedenle İslam öncesi dinlere dair pek bir şey söylemeyeceğiz. Daha sonra yeri ve zamanı gelirse birkaç cümle söyleriz elbet.
 
Müslümanlık dediğimiz zaman zihinlerde oluşan algı ile gerçek Müslümanlık arasında dağlar kadar fark olduğu için bir önceki yazıda da ifade ettiğimiz “dinlerin özünden hızla uzaklaşılması” problemi Müslümanların da bir sorunudur. İnsanoğlu her şeyi kendine yontmayı sevdiği için daha doğrusu egosantrik yaşamın bir gereği olarak öylesi işine geldiği için dinleri de zamanla tahrif etmeye çalışmıştır. İslam öz olarak tahrif edilememiş ancak uygulama sahasında olabildiğince değiştirilmeye, özünden uzaklaştırılmaya çalışılmış. Kur’an yine Kur’an’ın da beyanıyla bizzat Allah tarafından korunduğu için değiştirilememiş, içinden eksiltme yahut ekleme yapılamamış ancak içeriğine vakıf olunması çeşitli manipülasyonlarla engellenmeye çalışılmıştır. Halen de bu devam etmektedir.
 
Elbette kötü niyetli ve dini kendi şahsi emelleri için kullanmayı düşünenler kadar samimiyetinden şüphe edemeyeceğimiz, iyi niyetli kişilerin de bu tahrifatta rolü vardır. Bilerek ya da bilmeyerek. Tâbi olduğu dinin doğrusunu merak edip araştırmayarak bilmeden tahrif ettikleri gibi, kutsallığını arttırmak gayesiyle kimi uygulamaları ayin haline getirerek de tahrif etmişlerdir. Uygulamaların getirisini arttırmak için daha anlaşılır bir ifadeyle ibadetlerin sevabını arttırmak gayesiyle kendilerince ilave ritüeller eklemişler, samimi duygularını saf ve içtenlikle Allah’a arz etmek yerine daha törensel ve ayinsel şekilde ifade etmelerinin daha iyi olacağını düşünmüşlerdir.
 
Hem dini kendi amaçları doğrultusunda kullanma gayreti içerisinde olanlar hem de safiyane duygularını ifade etmekte zorlandıkları için şekillere takılıp kalanlar yüzünden dini uygulamalar yani ibadetler olduğundan farklı bir hal ve duruma gelmiş; öz zamanla kaybolmuş ve kala kala elde kuru şekiller kalmıştır. İnsanların (Müslümanların) bir önceki yazıda vurguladığımız “neyiz, kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz” minvalinde sorular sormaması; dini ritüellere sebebini ve amacını sorup soruşturmadan körü körüne bağlanması; dine olduğundan farklı bir kutsallık ve tören havası katması; özden uzaklaşınca şekillere takılması ve objelere kutsallık atfetmesi; şahsi emelleri ve çıkarları söz konusu olduğunda kolayca doğru yoldan ayrılması neticesinde Müslümanlık anlaşılamayan karmaşık bir takım ritüeller ve uygulamalardan ibaret kalmıştır. Bu durumda din günümüz modern insanının çoğu ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiş ve doğal olarak din ve dine ait değerler yeterince analiz edilememiştir.
 
Müslümanlığın içine düştüğü bu çıkmaz hem Müslümanların Müslümanlığı anlayamamasına neden olmuş hem de Müslümanlığa karşı olan kitleler için bir koz haline gelmiştir. Öyle ki yanlış uygulanan tedaviden reçeteyi yazan doktor sorumlu tutulmuştur. Oysaki reçete doğrudur ancak doğru ilaç ve doğru uygulama seçilmemiştir. İşte bu fakir de dilinin döndüğünce o reçetedeki ilaçların hakikatini ve doğru uygulama şekillerini anlatmaya cüret ve gayret ediyor.
 
Semavi din tabirinden pek hoşlanmayız. Bu ifade bir yanılgıyı daha da kuvvetlendirdiği için Müslümanlar için de sakıncalıdır. Zira Allah’ı göklerde bir yere konumlandırmak gibi abes bir tahayyül mekanizmasını harekete geçirmek her şeyden önce daha maç başlamadan golü yemektir. Semavi/göksel bir din anlayışı deminden beri anlatmaya çalıştığımız tahrifatlardan bir tanesidir zaten. Sıradan/avam tabakasından insanların böyle düşünmesi bir noktaya kadar mazur görülebilir belki ancak hayatını ve ilmini bu işe adamış âlimlerin böyle ifade etmesi ve böyle düşünmesi akıllara sezadır.
 
İşte dinin yanlış anlaşılması ve yanlış algılanması temelde kimi tabirlerin yanlış kullanılması ya da yanlış yerde kullanılmasıyla başlıyor. Son semavi din olan İslam diye söze girip anlatmaya başlarsak algıları en başından yanlış yere yönlendirmiş oluruz. Ön tekerlekleri yanlış yola giren arabanın arka tekerlekleri de yanlış yola gireceğinden söylediklerimiz hep göklerde/ötelerde bir Tanrı düşüncesini vücuda getireceği için boşa gidecektir.
 
O zaman ötelerde/ötedeki bir Tanrı anlayışı ile İslam’ın anlattığı Allah anlayışı arasında fark olduğunu anlamamız ve işe en başından başlamamız gerekiyor. Yoksa bir tarihte uzay yolculuğu yaptıktan sonra “uzayda Tanrıyı aradım ama yoktu, göremedim” diyen kişinin sığlığına ineriz ki o vakit bütün zihin fonksiyonlarımız yanlış bir enerjiden beslenir. Öyle olunca da egoyu besleyen felsefi bir ekolüne kapılıp gideriz. Bildiklerimiz idrakimizi sağlamaz. İdrak olmayınca bilgi hayata geçemez. Bilginin hamalı olur ve öyle kalırız..
 
Hülasa Müslümanların kendilerini değerlendirmesi gerekliliğinden söz ederken en başta Allah inancı ve imanlarından başlamaları gerektiğini ifade etmeye çalışıyoruz. Mensubu olduklarını iddia ettikleri din hakkında ne kadar bilgiye sahipler? Sahip oldukları bu bilgiler ne kadar sağlıklı ve doğru? İmanları kuru kuruya bir taklitten mi ibaret yoksa tahkik edilmiş iman doneleri mi var? Din yaşamı zorlaştıran ritüeller silsilesi midir yoksa hayatı kolaylaştıran uygulamalar bütünü müdür? Allah kullarıyla ticaret ilişkisine girer mi, kul Allah’la ticarete girmeye cüret edebilir mi? Bilinmeyen, görülmeyen, hissedilmeyen bir Yaratıcı olabilir mi? Peygamberler iyi niyet elçileri midir yoksa Allah’tan insanlara mektup getiren postacılar mı yahut Allah’ın nasıl bilineceğini anlatan halifeler mi?
 
Yine dilimiz döndüğünce anlatmaya gayret edeceğiz bunları. Nasibimiz ölçüsünde anlatırız, nasibiniz ölçüsünde anlarsınız. Nasibinizin bol olması dileğiyle..
 
 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..