Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '08

 
Kategori
Bilim
 

İnsanoğlu insan!

İnsanoğlu insan!
 

Ne düşünürsünüz bu bay hakkında?

Doğal bir durum içinde değil öncelikle. Makineye poz veriyor. Giyimi özenli ve kurallı. Duruşu dik. Vücut yapısı güçlü gibi. Biraz sinirli biri mi acaba? Bakışları sert, yüzünde gülümseme yok. Ama, baktığı şeyi gören bir odaklanma var gibi gözlerinde. Gözünün parlaklığı belirgin. Yoğun ve dikkatli bakıyor. 1809'da doğmuş, 1882'de ayrılmış. 198 yaşında. Kim olabilir bu? Giyiminden belli ki bir yoksul değil, 200 yaşında olup da fotoğrafı da olduğuna göre muhtemelen geleceğe kalıcı biri. Bir oyuncu, bir besteci, bir filozof, bir bilim adamı, bir din adamı, bir komutan, bir soylu belki.

Gören, neye baktığını bilen, yoğunlaşmış gözlerin hipnotize edici bir tarafı olsa gerek, çünkü böyle bir bakışın altında, her hareketinizin, her sözünüzün, mimik ve jestinizin görüldüğünü, değerlendirildiğini hissedersiniz, bu sizi hem korkutabilir, hem güven uyandırabilir. Bu iki duygunun karışımı bir tür hayranlık uyandırır. Çünkü sizi yakalamış ve kuşatmıştır. Yakalanan ve kuşatılan hipnotize olmuş demektir. Teknik anlamda bir hipnozdan bahsetmiyorum tabi. Karşındakine bakarken, onun gözlerinin farkında olmak, sanki, gözlerinden görünmeyen bir ışık bağının, senin hareketini yönlendiriyor olduğunu hissetmek bir tür etkisi altına girmektir.

İletişim, temas, dokunuş, biraz esnek kullanırsam kavramı, dil, beden, davranış ve bakışla olur. Göz ile iletişim, göz ile temas, göz ile dokunuş. Ama bu üç eylem de iç temizliği gerektirir, iç huzuru, sevgi, anlayış. Bunlardan yoksunlaştırılmış kişiler bu teması kuramazlar. Çünkü, göze bakmak, soymaktır. Gözle bakmak, soyunmaktır. Soymaktan ve soyulmaktan çekinmemek bu saydığım duyguları gerektirir.

Evet.. Fotoğraftaki kişi bir bilim adamı, ama adını söylemiycem siz tahmin edin artık. Bu kişinin bilimsel araştırmaları ile ilgili bir yazı yazmak amacım yok ama, adı geçmişken, bir not düşeyim:

Genelde, halk arasındaki dinsel sohbetlerde evrim teorisinin insanın maymundan geldiğini söylediği söylenir. Ve bu teorinin amma salakça olduğuna ilişkin dahiyene argümanlar geliştirilir ve konuşulur. Bu yanlış bilgidir. Çünkü, evrim teorisi aslında, insanın, insan denilen bir canlıdan geldiğini söyler ama bu insan denilen canlı, şu an bildiğimiz maymunsulara benzer bir canlıdır.

Şimdi, evrim teorisinin bulgularına bakalım, insan nerden nereye gelmiş:

Sarmal olarak insanın canlılık içindeki yeri: Bir huniyi gözümüzde canlandırırsak, aşağıdaki oluşum, geniş ağızdan dar ağıza doğru inen bir oluşum olarak düşünmeliyiz.

HOMİNİDAE: 7-7, 5 Milyon yıl önce yaşayan canlı grubu. İki kola ayrılıyor. İnsana giden kolu: Homininae.
HOMİNİNAE: 6 Milyon yıl önce yaşayan canlı grubu. Üç kola ayrılıyor. İnsana giden kolu: Hominini.
HOMİNİNİ: 5 Milyon yıl önce yaşayan canlı grubu. İki kola ayrılıyor. İnsana giden kolu: Hominina.
HOMİNİNA: 4, 5 Milyon yıl önce yaşayan canlı grubu. Bunlar iki ayağı üzerinde durmaya başlıyor. Sekiz kola ayrılıyor. İnsana giden kolu: Homo.
HOMO: 3 Milyon yıl önce yaşayan canlı grubu. Onüç kola ayrılıyor. Bu üç kolun evrimsel aşamalarından önemlileri:
.....HOMO ERECTUS 1, 9 Milyon yıldan-250 bin yıl öncesine kadar
.....HOMO NEANDERTAL 250 bin yıldan 35 bin yıl öncesine kadar.
.....HOMO SAPIENS ve HOMO SAPIENS SAPİENS, günümüz insanına gelen süreç.

Peki HOMİNİDAE'den önceki sarmal nedir diye sorarsak.. Şöyle: Primatlar, Memeliler, Omurgalılar, Hayvanlar.

Şimdi,
1- Buraya bir karikatürünü oluşturacak şekilde koyduğum (elimden gelen bu zaten) soyağacı ve sınıflandırmanın orijinali, bildiğim kadarıyla, yüzde yüz açık ve netlik kazanmış değildir. Her yeni buluş ile bu ağaç ve sınıflandırma yerine oturmaktadır.

2- Bütün bu sınıflandırmalar varsayımsal teoriye dayanmasından daha çok, bulunan fosil ve maddi delillere dayanır.

3- Garibim Charles bu fosil buluşlarının büyük çoğunluğundan habersizdir.

4- İnancım da inancım diye tutturup, inançlı olmayı bir maharet ve ahlaklılık sayan, inancını eğitimden daha önce gören (aslında öyle görmesi gerektiğini dikte eden ideolojidir) ama bu konularda ne bilgisi ne de merakı olan insanları ve bilmişliklerini düşününce, aklı ve yüreği bağımsız insanlar gözümde ışıl ışıl parlıyorlar, tıpkı gözlerinin parladığı gibi. Bkz. foto.


Ama insanoğlunun kaderi budur; hiçbir tekil insan, (yanlış bildiğini/yaptığını bildiği halde, doğruyu yapmayarak kişisel çıkar sağlamayı amaçlayanlar dışında, ama bu da insanidir) kusurlu değildir, insan olmak böyle bir şey demek ki. Bundan çıkarılacak ders; başı sabır, hoşgörü, araştırma, ortaya koyma ve sonu sabır.


Not: Biyolog olduğunu hatırladığım Biraz'ın, blogdaki amaç düzeyime uygun yanlışlarımı göstermesini özellikle rica ettiğimi buradan ifade ederim.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..