Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

İrtica ile mücadele

İstanbul 1943. Vilayetten Eminönü iskelesine doğru babamla yürürken, o birden durur ve “Bak oğlum, şu karşıda gördüğün bina eski Düyun-u Umumiye. Osmanlı borçlarının tasfiyesi bu binadan yönetiliyordu. Yabancı devletler bütün gelirlerimizi ipotek altına almışlar, damga resmi, alkollü içkiler, tuz, tütün, ipek ve balık avcılığına kadar, gelir getiren ne varsa Düyun-u Umumiye’de, Osmanlı borçlarına mahsuben, yabancı devletler arasında paylaşılıyordu. Borçlanma o boyutlara varmıştı ki, demir yollarımız, limanlarımız, kabotaj hakımız ve deniz ticaretimiz yabancılara satılmış, onların mülkiyetine geçmişti. Bunları unutma! Tanrı bize o günleri bir daha göstermesin!” derdi.

İsmet İnönü’nün imzaladığı Lozan Antlaşmasıydı bizi bu biçarelikten kurtaran, ülkemizin mülkiyetine yeniden bizi sahip kılan (24 temmuz 1923).

Yürümeye devam ederken babam beni uyarır “Hayatta en korkulacak tehlikenin irtica olduğunu, kişi ve zümre menfaatleri uğuruna, dini siyasete âlet eden yobazlardan kork, oğlum” derdi.

İstanbulu 11 gün boyunca “Şeriyat isterük” nidalarıyla dehşete düşüren İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin başında, Dervis Vahdedi’nin kışkırttığı yobazlar, alaylı askerlerin de katılmasıyla, Meclis-i Mebusanı basmışlar, Adliye Nâzırı Nâzım Paşayı, mebus Emir Şekib Arslan Beyi linç ederek öldürmüşlerdi. Özgürlükcü gazeteci yazarlardan bulduklarını, yada onlara benzettikleri insanları da linç ediyorlardı. Başkent halkı korku içinde, sokakları dolduran gözü dönmüş yobaz güruhundan saklanacak yer arıyordu. Bu irtica denemesinden, Selânık’ten hareketle nizamî ordumuz Başkent İstanbul’u Derviş Vahdedi ve alaylı askerden kurtardı (23-24 nisan 1909).

Babam, o tarihte İstanbul’da öğrenciydi, Derviş Vahdedi irtica dehşetinin günlerini bizzat yaşamıştı.

Türkiye 2010. Cumhuriyetin getirdiği ulusal egemenlik, uyguladığı İnkilâplarla, bir daha hiç tekrarlanmayacağını sandığımız o iki felâket habercisi gene karşımızda: borçlanma batağı ve irtica... Elbet Yüce Tanrı değil bize bunu reva gören, hatayı kendimizde arayalım. Cumhuriyet ilkeleri saptırıldı; inkilâplar kalıplaştı, oldu bitti denildi, rafa kaldırıldı; borçlanıldı; irtica kaynağı, tarikât ve cemaat okulları laik eğitime parallel yaygınlaştı... sonucunda AKP iktidara geldi!

Yola devam! Dış borç boğaza kadar, faiz yükü vatandaşın sırtında. Bir yanda yandaşlar, bol keseden boş harcamalar, milli gelirden büyük paylar, ihâleler, banka kredileri, avantajlı mevkiler; öte yanda halk, orta sınıf, memurlar, esnaf fakirlik sınırında, emekçiler, işsizler açlık... imalât ve tarım sektörlerinde üretim birimleri imkânsızlıktan küçülüyor, eriyor.

Günü kurtarmak gerek, çaresi de borçlanma ve ülke zenginliklerini özelleştirme adına ayırım gözetmeden satmak. Tam 721 özelleştirme gerçekleşti! (1) Stratejik önemde ve yüksek gelir sağlayanlar yabancılara: limanlar, Türk Telekom, bankalar, Telsim, vs.

“Ben o gömleği çıkardım” diyerek Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, (2) çok geçmeden, gardrobunda bekleyen yedek gömleklerine el attı. İlkin ademi merkeziyetciliği denedi, olmadı. Yola devam parolasıyla hedef belirten AKP’nin, söylem ve eylemleriyle, irticanın odağı olduğu saptandı. Oysa, Cumhuriyet rejiminin savunulmasında, irtica ile mücadele Cumhuriyet hükümetlerinin anagöreviyken, AKP hükümetinden irtica ile mücadele etmesini beklemek en azından safdillik olur. Nitekim, Recep Tayyip Erdoğan Mer-i Kanunların yorumunda “ulemaya sorulsun” diyebiliyor. Beyin yıkama ve zümre hâkimiyeti içeren cemaat ve tarikatların yeşermesine göz yumuluyor. Tersliğe bakın ki, görevi gereği irtica ile mücadeleye kalkışan kurumlara karşı bu iktıdar mücadele ediyor!

Osmanlının son yıllarında onu çökerten izansız borçlanmayla irticağın güçlenmesi, bugünkü durumumuzla örtüşüp örtüşmediği karşılaştırılmalı!

Bütün bu olumsuzluklara ilâveten, bir de cabası var: Amerikalı yetkililere “Bu adamı (RTE) deliğe süpürmeyin, sonra isteklerinizi yerine getirecek başkasını bulamazsınız” Zapsu olayı var. Yüzkızartıcı; ABD’nin Orta Doğu Projesine eşbaşkanlık olayı var; Dışişleri Bakanı olduğunda, Yaşar Yakış’ın Kıbrıs konunsunda AB yetkililerine verdiği taviz demecinin, 2 saat geçmeden Dışişlerince kendi bakanlarını tekzib olayı var; Babacan’ın, gene AB yetkililerine, TSK’yı şikayetiyle başlatılan Cumhuriyetin güvencesi Ordumuzu yıpratma kampanyası var; nereye varacağı bilinmeyen “Kürt açılımı” girişimi var... Diğerlerini sıralamadan, Anadolumuzda “Eflatun” adıyla bilinen filosof Platon’nun “Siyasi rejimler içinde topluma en uygunu Cumhuriyet rejimidir, yeteneksiz yöneticilerin iktidara gelmemesi şartıyla” öngörüşü var.(3)

1. Muharrem İnce, TBMM konuşma belgesş, 25.12.2009

2. Siyasal yasaklılıktan Başbakanlığa, Milliyet blog, 11.01.2010

3. Eflatun “Cumhuriyet” (Platon “La République) M.Ö. 427-346

 
Toplam blog
: 48
: 480
Kayıt tarihi
: 02.04.09
 
 

10 Şubat 1931'de Ankara'da dogdum. Ilk, orta ve liseyi "Galatasaray" Lisesinde tamamladim. Isviçre, ..