Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '15

 
Kategori
Güncel
 

IŞİD/DAEŞ ve PKK, Osmanlının parçalanmasını birlikte mi sürdürüyor, “Ölüm ve Sürgün” (1)

IŞİD/DAEŞ ve PKK, Osmanlının parçalanmasını birlikte mi sürdürüyor, “Ölüm ve Sürgün” (1)
 

Bugünler dünlerin devamıdır.


14 Şubat 1922’de  (Aydın) Karatepe Türk köyü, hem Yunan askerî hem de yerli Rum çeteleri tarafından sarılır. Tüm yerli halk köyün camisine tıkılarak cami ateşe verilir. Alevlerin arasından dışarı kaçmayı başarabilen birkaç kişi de kurşunlanır.  Katledilen bu halkın tüm taşınabilir mülkleriyle hayvanları çalınmıştır.(1)

Tarihimizi, sorunlarımızı ve kaynaklarını bilmiyoruz;

Tarihimizi (geçmişte yaşadıklarımızı) doğru olarak bilmediğimiz için de sorunlarımızın kaynağını bilmiyoruz;

Sorunlarımızın gerçek kaynağını bilemeyince, benzer hataları tekrar ederek; servet, emek, can ve “zaman” kaybetmeye devam ediyoruz.

Osmanlı’nın rekabetçileri karşısında aradaki farkı kapatabileceği dönem,  1780-1914 zaman dilimi’dir.

Osmanlı, bu zaman diliminde, ülke gelirini; kalkınmaya değil, aldığı borçların  yüksek faizlerine ödeyerek, imalatçılıktan sanayileşmeye geçemez.

Bunun arkasında; İngilizlerle yapılan (1838 Yılı) Ticaret antlaşması ile,1853 Kırım savaşı nedeniyle alınan ilk dış borç vardır.

1800 yılında Anadolu, Balkanlar ve Güney Rusya bölgesinde muazzam bir Müslüman yurdu bulunmaktaydı. Müslümanlar bu toprakların sadece yöneticileri olmakla kalmıyor, aynı zamanda halkının da çoğunluğunu hatta Balkanların büyük kısmı ile Kafkasya’nın bazı yöreleri gibi çoğunlukta olmadıkları yerlerde bile, bölge nüfusunun azımsanmayacak kadar yüksek oranını teşkil ediyorlardı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları Kırım ve çevresini, Kafkasya bölgesinin büyük bir kısmının çevresini, Kafkasya bölgesinin büyük bir kısmını, Anadolu’nun doğusu ile   batısının yanı sıra Avrupa’nın güneydoğusunun Arnavutluk ve Bosna’dan Karadeniz’e kadar olan geniş bir bölgesini de içine almaktaydı.

…1923 yılma gelindiğinde ise Müslüman toprağı olarak sadece Anadolu, Trakya ve Güney Kafkasya’nın bazı bölgeleri kalmıştı. Balkanlardaki Müslümanlar hemen hemen yok olmuş, yani ölmüş veya göçe zorlanmıştı; varlığını sürdürebilenler ise Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya sathında küçük yerleşim kümeleri halinde kalmışlardı.

Aynı kader Kırım, Kuzey Kafkasya ve Rusya Ermenistan’ında yaşayan Müslümanları da bulmuştu, onlar da artık en sade deyimle yok olmuşlardı. Çoğunluğu Türk olan milyonlarca Müslüman ölmüş, milyonlarcası da şimdi Türkiye dediğimiz yere kaçmışlardı.

1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman topraklarından sürülmüştü. Beş buçuk milyon Müslüman da ölmüştü; bir kısmı savaşlar sırasında katledilmiş, geriye kalanı da mülteci olup açlık ve  hastalıktan kırılmıştı.        

…Müslüman kayıpları, Türklerin tarihinin önemli bir parçasıdır. Milliyetçilik ve sömürgeciliğin zararlarından en çok onlar çektiler.

Osmanlı İmparatorluğu reformlar yapıp ülkesini modernleştirmek mücadelesi verdiği bir sırada, önce halkını düşmanlarının boğazlamasına karşı korumak daha sonra da düşmanlarının galip gelmesi üzerine Anadolu’ya sığınanları doyurmak ve korumak için, zaten yetersiz olan kaynaklarını tüketmek zorunda kalmıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine yeni kurulan günümüz Türkiye’sinin vatandaşları da aynı problemlerle, yani istila, göç ve ölümle karşılaştılar. Türkler millet olarak  varlıklarını sürdürebildiler, fakat bir önceki yüzyılın olaylarından derinlemesine etkilenmişlerdi.

Tarihsel açıdan önemli olmasına rağmen, Müslüman kayıplarına ders kitaplarında rastlanmaz.

Bulgar, Ermeni ve Yunanlıların katledildiğini anlatan tarih ve ders kitapları, aynı olaylarda Müslümanların da katledildiğinden hiç söz etmemişlerdir.

Müslümanların sürüldüğü ve öldürüldüğü bilinmemektedir. Bu ihmal modern tarih anlayışının diğer alanlardaki hassasiyetiyle çelişmektedir. Günümüzde, Amerikan yayılmacılığından söz ederken haklı olarak, yerli Kızılderililere uygulanan vahşetin göz ardı edilmesi düşünülemez. Otuz Yıl Savaşı’nın, (1618-1648 Protestan Katolik mücadelesi) döktüğü kan, Avrupa’daki dini değişimleri anlatan her tarih kitabının vazgeçilmez parçası olmalıdır.

…Ancak Balkan, Kafkas ve Anadolu Müslümanlarının ıstırabı, Batı’da ne tarih kitaplarında yer almış ne de anlaşılmıştır.

Balkanlar ve Kafkasya ile Anadolu’nun tarihi, bölgenin baş aktörlerinden birisi olan Müslüman nüfustan söz edilmeden yazılmıştır.                 

Osmanlı azınlıklarının tarihi bağlamından çıkartıldığı için Balkan, Kafkasya ve Anadolu tarihinin “geleneksel” görüşü eksik ve hatta yanıltıcı kalmaktadır. O tarihin önemli kısmını, aynı coğrafyada ve aynı zaman dilimi içinde, çoğu zaman Hıristiyanlarınkinden kat kat yüksek olan Müslümanların çektiği acılar teşkil etmiştir.

Yeniden gözden geçirmek adeta bir akademik günahmış ve tarihin gerçeklerini bağlamına oturtmak önemsizmiş gibi geleneksel anlatımı düzeltmek isteyen pek az tarihçi “revizyonist” diye istihza ile anılmaktadır.

Aslında tek yanlı tarih anlatımını değiştirmek ve geleneksel görüşün eksik yanlarını düzeltmek, tarihçilerin görevidir.       

Osmanlı halkının geçmişi hakkındaki geleneksel görüş, tarihin düzeltilmesi şart olan ender safhalarından biridir. Tashih edildiğinde ulaşılacak tarih   tedirgin edicidir çünkü Türklerin mağduriyet hikâyesi ortaya çıkacaktır, hâlbuki şimdiye kadar onlara biçilen rol çoğunlukla böyle olmamıştır.   

Amerika ve Avrupa’da süregelen Türklerin mağdur edici olduğunu tekrarlayan fakat mağdur olduğu yönleri hiç anlatmayan geleneksel tarih, 19. Yüzyılın diğer ırkçılık antikalıklarıyla birlikte çoktan bir kenara bırakılmış olmalıydı..” (2)

Yazılanlar özetlenirse;

- “Ölüm ve Sürgün” eserinin yazarı, Amerikalı Prof. Justin Maccarthy’e göre;

-(Türklerin) Müslümanların Balkanlar ve Kafkaslardan sürülmesi, sürülmelerinde uğradıkları katliamlar, soykırımlar ve nedenleri batılılar tarafından doğru olarak yazılmamıştır. (Tek taraflı, yanlı yazılmıştır)

Doğru yazılmayan bir husus daha vardır;

- Osmanlının yıkılmasında iki ana etken:  (1780-1914) Çıkarılan suni savaşlar ve savaşlar nedeniyle borçlandırılması ve gelirini kalkınmaya değil, borçlarının faizlerine ayırmasıdır.

Bugün de sınırlarımızın dışındaki Müslümanlar (eski soydaşlarımız) IŞİD/DAEŞ ve PKK tarafından yüzyıl önceki taktiklerle bulundukları yerlerden sürülmektedir.

Özellikle de “Hürriyet, demokrasi, barış, kardeşlik, adalet” kavramlarını kendilerine maske yapan, gerçekte samimi olmayan batılı gelişmişlerin gözleri önünde…

Yakın tarihte katledilen yüzbinlerce Müslüman Bosnalı misali….

Devam edecek….

-Anlatılacaklar, yaşananlar bir insanın tahammül derecesinin çok ötesindedir…

 

www.canmehmet.com

Resim: www.idefix.com

Kaynak;

(1)“Ölüm ve sürgün”, Justin Mccarthy, Sahife; 317

2)A.g.e.

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..