Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '12

 
Kategori
Kitap
 

İskender Pala - Od

İskender Pala - Od
 

İskender Pala, Od


Yunus Emre’nin hikayesini Türkiye’de büyüyen herkes bir şekilde duymuştur. Herkesin bildiği bir hikayeyi ilginç ve okunabilir hale getirebilmek için normalden biraz daha fazla bir çaba göstermek gerekir. Birçok eserini zevkle okuduğum İskender hocamız alınmasın, gücenmesin ama “Od” vasatın üzerine çıkamamış bir çalışma olmuş bana göre. Karşılaştırma yapmak gerekirse, örneğin; Elif Şafak’ın benzer bir konuda yazdığı “Aşk” romanındaki başarıyı yakalayamamıştır.

"Od" isimli romanı okumaya karar vermemin sebebi, Yunus Emre'nin hikayesinden çok, kitabın yazarının İskender Pala olmasıdır. Reha Çamuroğlu’nun “Sultan Selahattin El-Kürdi”sini de aynı sebeplerden dolayı eleştirmiştim. İskender Pala'da, aynen Reha Çamuroğlu gibi okuyucuya 'bilgi verme” bilinciyle yazmış ve bu da edebi bir eser olması gereken romanı başarısız kılmış. Kitap okurken akademik değil, edebi bir haz almak isteyen biri olarak iki eserin de beklentilerimin altında kalmasının sebebi budur.

Kitapta Yunus Emre’nin hayatı ile ilgili verilen bazı detaylar kafa karıştırıyor. Örneğin; Yunus Emre’nin eşi ve çocuklarının başından geçenler, oğlu İsmail’in esir alınması ve sonrası, İsmail'in babası ile aynı anda Allah’ın varlığını sorgulamaları vs. kitabı ilk okumaya başladığımda hiç karşılaşmayı beklemediğim olaylardı. Hele kitabın sonunda anlatılan bir olaydan sonra (okumamış olanların heyecanını kaçırmamak için olayı belirtmiyorum), Yunus Emre’nin “gözlerinin yumulması ve o günden sonra bir daha dünyayı görememesi”, benim için tam bir sürpriz oldu.

Yunus Emre’nin şiirleri, hayatının belirli bölümlerinde kendi ağzından aktarılmış. Bunlar aktarılırken aynı zamanda o anda nasıl bir ruh halinde olduğu da beraberine hissedilmeye, hissettirilmeye çalışılmış. Yunus Emre'nin şiirlerini ilk dile getirmeye başlaması, Mevlana ile karşılaşması ile başlıyor:

Camide koyu bir sessizlik hakim olduğu sırada fısıldadı: “Tapduk kokusu! Kafiye düşür!...” O zamana kadar zihnimde kafiyeler uçuşurdu ama bunları hiç dillendirmemiştim. İyi ama şiire ilgim olduğunu nasıl bilmişti?...
“Severim Allah’ı candan içerü”
Yüreğimin sesi kubbeyi çınlatacakmış gibi geldi. Kafiye düşürdüm:
“Yollar vardır erkandan içerü”
“Şeriat, tarikat yoldur gidene”
“Hakikat, marifet andan içerü”
“Dinin terk edenin küfürdür işi”
“Ol ne küfürdür imandan içerü”
“Beni bende demen, bende değilim”
“Bir ben vardır bende benden içerü”
“Süleyman kuş dilin bilir dediler”
“Süleyman var Süleyman’dan içerü”
Şiir kavramı o gün içimde başka bir değer bulmuştu.

(s.167).

Yazar, nerdeyse tüm eserlerinde olduğu gibi bu kitabını da bir ders kitabı yazar gibi yazmış. Okuyucuyu her yönden bilgilendirmeye çalışmış. Örneğin; kitabın birçok yerinde, o dönemdeki tarihi kişilikler ve olup bitenler kısa notlar halinde bir şekilde aktarılmış:

  • İşte o yıl, Gıyaseddin Keyhüsrev Sulçuklu sultanı olmuş, Konstantinopolis’te Kont Baudouin Latin devletini kurmuş; Trabzon’da Gürcistan Prensi Tamara Rum devletinin tahtına çıkmıştı. On yıl kadar sonra Hülagü Han yukarı illerde İlhanlı devletini kurduğunda ben çocuktum... (s.31)
  • ...Karamanoğlu Larende’de beylik yapmaya başladığında köylerimize biraz huzur yayılmıştı. Aynı yıl Kıpçak Türkmenlerinden Aybek ve Kutuz nesli Sultan Baybars, Mısır’da Fatimi Devleti’ni tarihe karıştırdı... (s.37)

Dönemin dili, yaşayış biçimi, derviş hayatı, dönemin önemli şahsiyetleri ve eserleri hakkında bilgiler aktarılmış;

  • Şamanlar, on iki hayvanlı Türk takvimine göre yılları, ayları, günleri bile ezberler... (s.36)
  • Sitare misafir için sakladığımız tarhana suyunu tirit ile karınlarımızı doyurdu, biz altı kişi kerpiç kestik, mertek ve germe yonttuk, üç günde üç oda ev yaptık. İçeri birer hasır yaydık. Kestiğimiz ağaçların dallarını da kışın yakılmak üzere ocakların yanına yığdık. (s.50)
  • “Kocana hürmette bulun. Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et. Asalet; duruluk ve doğruluktur.” (s.61)
  • Kendi aralarında birbirlerine “ahi” diyorlardı. Bunlar başlarına derviş külahı yerine keçeden alansüve takarlar, gündüz çalışır, kazanır, şehir pazarlarını dolaşıp alır, satar ve ömürleri gibi kazançlarını da vakfeder.
  • ...yatsıdan sonra bazı derviş arkadaşlarımla Kur’an ve hadis başta olmak üzere Hazret-i Yesevi nefeslerinden Kelimat-ı Barak Baba’dan ve Aslanlı Hünkar risalelerinden okurduk. Bazen, Sarı Saltuk Efendimiz’in veya Ahıl Evran’ın menakıbını anlatır, bazen Battal Gazi, Hazret-i Ali Cenkleri ve Danişment Gazi hikayeleri okunurdu. (s.139)


İskender Pala’nın yazdığı her şeyi okurum, okunmasını da tavsiye ederim. “Od” isimli eserinden beklediğim tadı alamadığım doğrudur ama belki siz aradığınız tadı bulabilirsiniz ?!

“Od, İskender Pala, 1. Basım: Ekim 2011, Kapı Yayınları”

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..