Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Resim
 

İslam'da resim yasağı...

İslam'da resim  yasağı...
 

Ekrem Kadak'tan Benim Coğrafyalarım tablosu Erenus sanat galerisi Aralık 2007 Beylerbeyi sarayı


Bu baharda büyük bir leylek sürüsü tam da evin üzerinden geçecekken farkedip kamerayla çekmeye kalktıydım. Aç, kaset koy, ayarla derken sürüyü kaçırmıştım ama epeycene gezdim sayelerinde. Derler ya leyleği havada gören o yıl çok gezer diye.

Bir ay kadar oluyor. Soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir akşam üzeri Beylerbeyi sarayında bir resim galerisinin açılışına konuk olduk. Erenus internet sanat galerisi. Güzel bir açılıştı doğrusu. Sarayın bahçeye açılan uzun koridor yolu bir sanat galerisi haline getirilmiş. Sergiyi gezerken gözlerime inanamadım. Bizim ülkemizde ne güzel tablolar yapılıyormuş diye göklere uçtum. Bloglardan bir arkadaş matbaanın geç gelmesini açıklarken hatırıma gelmişti. Resim yasağını da acaba minyatürcülere mi havale edeceğiz diye. Evet çok güzeldi açılış ve biz de günün anlamına uygun olarak özenle seçmiştik kıyafetlerimizi. Salonda güzel bir orkestra. ne denir yaylı çalgılar dörtlüsü mü? Kibar gencecik elemanlar atıştırmak için güzel kanapeler getiriyorlar, müzik güzel... resimleri de görmebilmenizi isterdim.

Üç kere uzun uzun turladık. Çok güzel çalışmalar vardı. Karşısına geçip saatlerce baksam doyamayacağım derinlikte tablolar karşısında adeta büyülendim. Burada antrepo 5 deki cesaretimi gösterip sanatçılarla konuşamadım. Daha doğrusu belli bir alıcı kitle belirdiği ve serginin ilk günü olduğu için sanatçıları boşuna meşgul etmek istemedim. Çok güzel katalog da bastırmışlar. Sonra çıktık, resimlere doyamadan...

Arkadaşlarımla yürüye yürüye, yerdeki ıslanmadan kalabilmiş yaprakları uçuşturarak Üsküdara iniyoruz. Hava soğuk, rüzgarlı, yağmur dinmiş arkada müthiş bir köprü panoraması ve bizden başka kimsecikler yok yolda yürüyen. Köprüyü arkamıza alıp fotoğraf çekecekken düdük sesleri duyduk ama doğrusu ya hiç üstümüze alınmadık. Sonra bir kaç düdük birden ötüp bekçiler mi artık göremedik bağırmaya başladılar da muhatabın biz olduğunu anladık.

Arkadaşım tedbirli kızdır. Haydi başımıza bi şey gelmeden gidelim diye çekiştirmeye başladı kolumu. Parkta biraz ilerledik. Niyetimiz o nostaljik manzarayı yerde sürünen, uçuşan yapraklarla birlikte kendi fotoğrafımızı çekmek. Yine bağırdılar. Sonunda vazgeçtik...

Bu sergiyi niye anlatıyorum? Eve gidince Mahzar İpşiroğlu'nun" İslam'da Resim Yasağı ve Sonuçları" kitabını aradım ve bu kez aradığımı buldum ve biraz göz attım. Mazhar İpşiroğlu değerli bir felsefeci ve sanatçı. Üniversitede sanat tarihi kürsülerini kurup sanatın gelişmesine katkıları olan yetenekli bir ressam da. Ordinaryüs profesörlüğe kadar yükseliyor. Batı Hristiyan sanatı ve İslam sanatı üzerinde çok sayıda değerli çalışmalar yapmış .
Sanat tarihçisi Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte İÜ film merkezini kuruyorlar. Bedri Rahmi Eyüboğlu; hani bilirsiniz Karadut şiirini:

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."

Bir ozan ve bir çevirmen ve ressam nam-ı diğer "reis" . Göçek adalarından birine (Osmanağa Suyu'nda) bir kayaya çizdiği balık resmi de hikayesi de Cengiz Bektaş'ın Cem yayınlarında çıkmış olan "Bedri Rahmi Nakışlı Bir Deneme" adlı eserinde mevcut. Sabahattin Eyüboğlu da onun ağabeysi.
Bakar mısınız o devrin aydınlarına içlerinde yanan aydınlanma ateşine, hayran olmamak mümkün mü?

İpşiroğlu'nun kitabına dönersek özetle Pagan dünyanın insanı tasvire inanırmış. Sonra tek tanrılı dinler yasak koymuşlar tasvire. Önce çıkan Tevrat'ın " kıskanç tanrısı" resmi yasaklar diyor İpşiroğlu. Sonra İsa'dan sonra 300 yıl yeni inancı yansıtan hiç bir sanat eseri görülmüyor ve bunun nedenlerini açıklarken Efes Halkının Aziz Paulus vaz ederken ayaklanarak üç gün "Efeslilerin Artemis'i büyüktür!" diye tam üç gün yüzüne, Aziz Paulus'un yüzüne haykırdıklarını biliyor muydunuz?

Yeni din kapalı bir topluluğun dini olmaktan çıkıp, yayılmaya başlayınca Hristiyanlar inançlarını açığa vuracak ve yayacak "sembol " arayışına girişiyorlar. Hristiyanların tanrısı da insan üstüymüş ama Mesih kişiliğine girerek insanların arasına karıştığına inanılması biraz tolerans sağlamış. Bir diğer neden de Hristiyanlığın Latin ve Roma uygarlıklarının hüküm sürdüğü cağrafyalara yayılması. Böylece kısa sürede özüyle Hristiyanlığa, dış görünüşüyle de genç-Helenizme bağlı bir sanat doğuyor. Bu yasak kalkınca tahmin edebileceğiniz gibi hemen benimsenmiyor. Özellikle Hristiyanlığı Tevrat'ın bir devamı olarak kabul edenlerce.

İsa tasvirlerinin Zeus ve Apollon kalıplarına sokulması kimilerinde hoşnutsuzluğa neden oluyor. Hristiyan dünyasını ikiye bölen resim kavgası 9. yüzyıla kadar devam ediyor.

Aslında diyor İpşiroğlu " Ruh beden ayrımı yapan Hristiyanlıkta, resme tapma diye bir şey yoktu. Ruh ölümsüzdü beden de ölümsüz ruhu kısa süre barındıran kalıptı. Varlığın tasvirinde bu kalıbı gördükleri için ona put gibi tapmıyorlarmış Hristiyanlar." Burası çok önemli(bence):

" fakat Hristiyanlık devlet dini olduktan sonra canlıyla cansızı, özle kalıbı, gerçekle resmi birbirinden ayırmakta güçlük çeken halk kütleleri, Hristiyanlar arasına karışıyor, putperestlik zamanındaki inanç ve alışkanlıklar geri dönüyor ve tasvire tapma geleneği yeniden canlanıyor.

787'de İznik'te toplanan II. Konsil aziz resimlerinin mucize gösterebileceklerini ve şifa dağıtabileceklerini onaylıyor.

Mahkemelerde ikonların önünde yemin ediliyor ve vaftiz babası seçilen azizin önünde dini törenler yapılıyor." Bu gelişme Hristiyanları resme karşı tasalandırıyor. Resme karşı direniş artıyor..

Bu güzel bir kitap bilgilendirici. YKY den yayınlanmış. Hatta esas değinmek istediğim İslam'da resim yasağına bile gelemedim ama önce kronolojik olarak diğer dinlerdeki yasakları öğrenmede fayda var.

Ama şu kadarını aktaralım:

"Kuran'da, Tevrat'ta olduğu gibi resmi yasaklayan bir ayetle karşılaşmıyoruz. Kuran'ın yasakladığı putlardır. Cahiliye devrinde Arap toplulukları tasviri, puttan ayırmıyor ve biçim verme yeteneğinde tabiat üstü bir gücün bulunduğuna inanıyor ve tasvire tapıyorlar. Bu yüzden Kur'an da biçim verme ( savvara) ve yaratma (berea) aynı anlama gelir ve "Yaradan'"a (el-bari), musavvir (tasvir yapan, ressam) denir."

Sonradan bu mesele kökten halledilmiş. Bir hadisle.

"Hadis; canlı varlıkların resmini yapanların, Allah'la boy ölçüşmeye kalktıkları için kötü kişiler olduklarını söyler ve bu gibilerin kıyamet gününde yaptıkları tasvirlere can vermek zorunda bırakılacaklarını,bunu başaramayacakları için de cehennem azabı çekeceklerini bildirir.cansız nesneler ve bitkiler hadislerde resim yasağının dışında kalırlar. Fıkıh bilginleri bundan bir sonuç çıkarıyorlar. Başlarını koparmak ve ve bozmak yoluyla resimlerin canlanma tehlikesinin önlenebileceğini ve bunların evlerde tutulmasında bir sakınca olmayacağını açıklıyorlar. Halı ve yastık üzerine yapılan insan ve hayvan resimleri de bunların üzerine oturup basıldığı için zararsız sayılıyor. Bütün bu metinlerde puta tapma kaygusunun ağır bastığı ve canlı varlıkların tasvirine hiç bir açık kapı bırakılmadığı görülüyor. "

Şimdi İstanbul Bienalinde Arap Emirliklerinde Luvr müzecilerinin müze kurma çalışmaları yaptığı şeklinde bir haber hatırlıyorum. Nasıl bir müze olacak dersiniz, kadın portrelerine çıkarcı Avrupalı tesettür uygulamaktan kaçınır mı? Böyle örtülüp saklanan eserlerede sanatçının yansıtmak istediği gerçek anlama ulaşmak mümkün olur mu? Sanatın gerçek anlamı kaybolur mu?

Ancak esas aklımı kurcalayan Padişahların örneğin Fatih Sultan Mehmed'in kendi yağlıboya tablosunu yaptırmış olması. Örneğin televizyondaki insan görüntüleri üstelik insanın tıpatıp aynısıyken; bu gün sanat eseri olan heykelleri ellerine geçecek ilk fırsatta tükürük hokkasına çevirenler, televizyondaki insan görüntüleri karşısında nasıl tepki veriyorlar? Kırılan dökülen televizyon haberleri gelmediğine ve her evin baş köşesinde dantelli örtülerle ağırlandığına göre televizyonlar, bilim ile din evlerde ayrı tutulabildiği halde kamusal alanlar için koparılan onca fırtına ve kaybedilen zaman neden acaba?



İslam'da Resim Yasağı ve Sonuçları Mazhar Ş. İpşiroğlu, YKY, 2005

http://www.alaattinbender.com/default.aspx?pid=14896&nid=8880

Bedri Rahmi Nakışlı Bir Deneme, Cengiz Bektaş, Cem yayınevi 1976

Not: 3919 a "YANGIN" yazıp THK'unun yangın uçağı kampanyasına katkıda bulunalım sevgili okurlar.

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..