Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

İstanbul'dan Portsmouth'a renkli bir seyahat: 2- Adriyatik'i aşta gel!

İstanbul'dan Portsmouth'a renkli bir seyahat: 2- Adriyatik'i aşta gel!
 

Yolculuğumuzun ikinci aşamasını bu yazıda özetleyeceğim. 4 Temmuz Pazartesi günü saat 18.00’de Adriyatik kıyısındaki İgonomitsa’ya ulaştık nihayet. Pizzası çok güzeldir dedikleri –tabi ki yine küçücük- bir restoranda hazır pizza hamuruyla üç dakikada domatesleri bile pişmeden, asık suratlı bir garson hanımın –zaten nedense tüm personel bayandı- servis ettiği Pizza Margarita’yı ve yanında patateslerin dörde bölünmesinden oluşan –sanıyorum aşçının vakti yoktu- patates salatasını yedik. Ondan sonraki birbuçuk saati Anconan’ın yakıcı sıcağı nedeniyle lokanta ve ait olduğu otelin lobisine hapsolmuş halde geçirdik. Nedense klima çalıştırılmıyordu. İkisi Yunan papazı olduğu giysilerinden anlaşılan bir turist grubu otelin lobisinde birbiriyle kavgaya tutuşunca Yunanlıların da bizim kadar sıcakkanlı Akdenizliler olduğunu bir kez daha anladık.

Nihayet feribotu görünce moralimiz biraz düzeldi. Güvertede kalmaktansa bir kabin kiralayıp uyumaya niyetlendik. Kaptan da özel fiyat yaptıracağını diğer yolculara çaktırmadan müjdelemişti. Ama satış şefi yoğun dönemde oldukları gerekçesiyle yüksek bir fiyat çekti. Normal dönemde ödeyebileceğimizin iki katını ödeyerek, kaptanın torpiliyle sekizinci katta deniz manzaralı bir kabine yerleştik. Akşam yemeğini kalabalık self-servis lokantasında yedikten sonra odamıza gittik. Feribotta akşam olduğu için suyu boşaltılmış ve belki bir aklı evvel farkına varmadan atlar endişesiyle üzeri fileyle kapatılmış bir havuz bile vardı. Gençler uyku tulumları ve battaniyeleriyle yayılmışlardı havuzun etrafındaki oturma yerlerine.

Odamız güzeldi. Geminin kliması o kadar güçlüydüki ayarı sıcağa almak zorunda kaldık. Uzun bir yolculuktan sonra temiz bir yatak ve güzel bir duş, ıssız adadan sonra şehre ulaşmak gibi harika bir rahatlık verdi. Geminin hafif sallantılarının yarattığı beşik etkisinin de katkısıyla hayatımın en güzel uykusunu uyuduğum bir gece geçirdim. O kadar ki küçücük odada eşimin birkaç kez kalktığını bile duymamıştım. Bu güzelliği tek bozan sürekli feribota yetişememe rüyaları görmemdi.

On bir saatlik uyku ve dinlenme sürecinin sonunda lokantanın kapanmasına yirmi dakika kaldığı anonsu üzerine fırladık. Azıktaki sandvicimizin yanına, Yunanlı garsonun 2.20 Avro’dan verdiği birer fincan çayımızı katık ettik. Kahvaltı sonrasında gemiyi turladık. Çok kalabalıktı. Bir çok salonu, oyun salonu, internet odası, -güya- diskosu vardı. Her yerde insanlar uyukluyor, sohbet ediyordu. Gençler ise geceleyin etrafında uyudukları havuzun kenarında güneşleniyordu. En güzeli odamızdı. Geri döndük.

Nihayet on altı saatin sonunda İtalya’nın Ancona kentine vardık.

Yolculuğumuzun ikinci otobüs kısmına buradan başladık. Dümdüz bir ovada harika çiftliklerin arasından geçerken, Mafya filmlerindeki çiftlik evlerini gördüğümü hayal ediyordum. İki saatlik yolculuktan sonra mola verecektik. Ama yolda meydana gelen bir kaza yüzünden iki saat otoban kapandı. Avrupa’nın gelişmiş bir ülkesinin otobanında kaza yüzünden yol iki saat kapanıyordu ve bu da bize denk geliyordu! Ne şanslıyız değil mi? Daha ilginci hemen yanımızda iki tır dolusu domuz yavrusunun da bizimle birlikte bekliyor olmasıydı. Merak içinde bizi seyrettikten sonra sıkılıp üst üste uykuya daldı onlarca domuz yavrusu.

Kıdemli yolcu Metin beyin ‘birazdan vereceğimiz mola yerinde pizza çok güzeldir’ tavsiyesine uyarak, dünyada herkesin mutlaka İtalyanca bildiğini sanan pizzacının kendi dilinde her müşteriyi doyasıya haşlamasına tanıklık ettik. Sonunda yarısı yanmış Pizza Margarita dilimini ve salatamızı açlık belasına yedik ve ülkemizin pizzacılarını bir kez daha hayırla yadettik. Bir yandan da kendimizi çorbaları, tencere yemekleri ve kebaplarıyla bir Türk lokantasında hayal ettik.

“Bunlar turistin kıymetini bilmiyor” dedi eşim; “bu kadar turist gelecek de bizimkiler onları memnun edecek her türlü çeşidi bulundurmayacaklar”.

Şu anda saat İtalya saatiyle 17.43. Verona kentine doğru gidiyoruz. İtalya’nın en güzel manzaraları iki tarafımızda kilometrelerce uzanan üzüm bağları.

Artık biz ve sırtımız alıştı otobüs yolculuğuna. Aydın’ımız bile alışmış sanki bir yaş büyümüş gibi bu iki gün içinde.

“Sana sımsıkı sarılmak istiyorum… Gözlerimi senden alamıyorum” diyor şu anda dinlediğim Avusturya radyosundaki klasik bir şarkıda. Benim Avusturya sınırından girdikten sonra gördüğüm güzellik karşısındaki duygularımı ne kadar da güzel ifade ediyor bu sözler. Yeşilin her tonuyla süslenmiş derin ve geniş vadilerin yamaçlarına inci gibi dizilmiş köyler ve kasabalar. Bizim Karadeniz’i andıran ancak doğanın güzelliğinin büyük ölçüde korunduğu İnsburg’a giden bu yolun etrafındaki insanın doğayla barışık san’atını hayranlıkla izliyoruz şu anda.

Aydın bebek uyuyor mışıl mışıl.

Hava kararmak üzere… Yol Akdeniz’den Avrupa’nın içlerine ve oradan Akdeniz’e yol götüren TIR’larla dolu. Yabancı plakalı TIR’lar uzun uzun korna çaldığında sürücüsünün Türk olduğunu anlıyorsunuz.

İnsburg’ta mola verip piliç çevirme yedik. Tavsiye ederim. Ama yarım litre suya 3, 5 Avro istemeleri dokunuyor biraz. Canım memleketim diyor insan.

Bir saat sonra Almanya sınırından geçip, Münih’le başlamak üzere yolcular inmeye başlayacak.

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..